KASTAMONU İZLENİMLERİ I - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

KASTAMONU İZLENİMLERİ I

Şimdiye kadar bana yapılan yurt dışındaki etkinlik davetlerini hep reddetmişimdir. Oğullarımın henüz yaşının buna hazır olmadığını düşünürdüm. Eşim ve çevrem bu etkinliklerin farklı tecrübeler içerdiğini, gitmekte fayda olacağını söyler dururlardı. En çok pişman olduğum ise “Mevlana Hoşgörü Yılı”ndaki Mevlana Şenlikleri’ne aldığım davete katılmamam olmuştu. Ben yeni yerler görmek, yeni insanlar arasına karışmak ve yeni şeyler yazmayı özlemişim. Tıkanmış durumdaydım. Bu ülke, insanlar beni boğuyor, hem de fazlasıyla. Kısır konular, bildik sohbetler, her şey sanki bir plan çerçevesinde gelişiyor ve her şey sıradanlaşıyordu. Eskiden parti, ideoloji, kadro falan filan aldanmacalarını çok yaşamıştım. Artık hiçbir şeye ön yargı ile yaklaşmıyorum. Ne sol ne sağ, insanlar o kadar çıkarın hizmetçisi olmuşlar ki sadece ve sadece artık insanlığını kaybetmemiş ruhlarla işim olur bundan sonra. Ne iyi şair olduğu, ne falan partiyi temsil ettiği için, sadece kişilikli, samimi, olduğu gibi görünmekten korkmayan, insanlığını kaybetmediği için insanlarla işim olacaktı.

Yıllardır yaz mevsimi girdiğinde Yeniboğaziçi Pulya Festival Komitesi’nin en başındaki insanlardan bir tanesi olarak yaz boyunca aktif olarak görev aldığımdan dolayı da başka şeylere zaman kalmıyordu. Bu yılki başkan değişikliği ile kadromuzun göreve devam etmemesinin ardından aldığım kararla komitenin dışında kaldım. Artık farklı insanlar tanımak, denemek ve yolculuklara çıkmak için bahanem de yoktu. Eşimin desteklemelerinin ardından karar verdim ve Kastamonu’daki etkinliklerde Kıbrıs’a ayrılan geceye katılmak üzere çok güzel bir ekiple birlikte Kastamonu’ya doğru yola çıktık. Ekibimizin şiir grubu Dervişe Güneyyeli Kutlu, ben ve Arif Albayrak idi. Serdarlı Belediyesi halk dansları ekibi ve sergi alanında ise ablam Nazime Balses ELMAZLI GELİNLERİMİZ konulu fotoğraf sergisi ile Kastamonu’daki bir hafta düzenlenecek olan etkinliğe katılmak üzere hazırdık.
Yıllardır festivallerin her kademesinde çalışan birisi olarak oraya gidene kadar bizim misafirperver olduğumuzu ve çok iyi ağırladığımızı zannederdim misafirlerimizi. Ben, Nazime ve Dervişe birlikte yolculuk yaptık. Uçağa birer binmez biletlerimizi kesen Kastamonu Belediyesi’nin bize “business”ten bilet kestiğini fark ettik. Çok eğlenceli bir uçak yolculuğu yaptık. Daha önceden daha uzaktan tanıdığım ama güzel kalbini kendime yakın hissettiğim Dervişe ile yolculuğa başlarken çok iyi bir dost kazanacağımızı seziyorduk. Direkt uçuş olmadığı için saat sabah 6 da vardığımız İstanbul’da 6 saat beklemek zorundaydık. O büyülü İstanbul sabahını üç deli fişek deniz kenarında Yeşilköy’de balıklar ve martılarla birlikte karşıladık uykulu bir halle. İstanbul daha uyanmamıştı. Denizin serin nefesi, iç gıdıklayan kokusu, maviliği, her şeyden, herkesten uzakta olmanın verdiği alışmadığımız bir dinginlik vardı üstümüzde. Ev işleri, yemek, ödevler, aile, sorumluluk, iş, kalan dar zamana sıkıştırdığımız bunalan ruhlarımızın bir molasıydı sanki. Henüz daha çayını bile demlememiş olan deniz kenarındaki çay bahçesindeki koltuklara izin alıp oturduk. Daha doğrusu sızdık. Heyecandan kimse uyuyamıyordu. Hiçbir anı kaçırmak istemiyorduk. Güneşin doğuşu bir mucize gibi geriye ittiğimiz şeyleri anımsatıyordu bize. Hayat karmaşasından, ülkedeki dar kalıplardan, adadaki çarpıp çarpıp yaralandığımız insanlardan, küçük bir yere tıkılıp kalmışlığın verdiği iç daralmasından sonra karşımızda uyanmaya hazırlanan bir İstanbul vardı, camileri, kubbeleri, köprüleri, tepeleri ve insanı yutmaya hazır kocaman çarkı ile. Denizle şehrin koyun koyuna uyuduğu bir sabahın kucağında, İstanbul kokan bir çay içtik içimizde demlenen duyguların telaşıyla. Tenha bir ülkenin kalabalık yalnızlığından gelmiştik. Kalabalık bir şehrin tenhalığı yüzümüzde rüzgarını esiyordu. Belli ki hafızalarımızda yazdığımız şiirlerin kahramanları henüz canlıydı. İstanbul henüz uyanırken uykulu gözlerimiz ve bir türlü uyumayı beceremeyen yorgun hafızamızla şehri dinlemeye koyulduk. Çay yerine hayallerimiz sıcak sıcak akıyordu içimize. Birkaç balıkçı ve spor yapan insan günün ilk uyananları oldular. Martılardan sonra günün şampiyonlarıydılar. Deniz ise bitimsiz bir aşkın dinginliği, homurtusu, karanlığı, maviliği, öfkesi, sevişmesi ve ne varsaydı aşka dair uzun mavi saçlı bir kadın gibi uzanıyordu önümüzde… Bir damla uyumadan, arkamızda sorumlulukları ve yığınla dengede tutuğumuz yorgunluğu bırakırken aslında uzun süredir kendimizi dinlemediğimizi fark ederek en çok kendi iç yolculuğumuzdan uzak olduğumuzu hissettik. İstanbul sabahı bize bunu anımsatmıştı. Çay yerine demlenen acılarımızın izleri etkisini gösterdi önce. Kalem kağıda değmeli ve İstanbul bizi dinlemeliydi…
Uçakla İstanbul’dan Kastamonu’ya giderken artık bizi bir başka şehir, yeni anılar ve yeni insanlar bekliyordu.
Havaalanında bizi güler yüzüyle -sonradan bizimle tüm program boyunca yakından ilgilenen- BASIN YAYIN – HALKLA İLİŞKİLER – KÜLTÜR ve SOSYALİŞLER ŞEFİ Hasan Kafşakoğlu ve şoför olarak da Özgür Bey karşıladı. Bu insanlar işlerini sadece görev olsun diye yapmıyorlar. Bu açıdan bizim çalışanlarımızın yüz fırın daha ekmek yemesi gerekiyor. Herkes o kadar gönülden, severek çalışıyor ki orada insan kendini onurlandırılmış hissediyor. Yol aldığımız zaman öğleyi geçmişti ve bizi tahta bir restoranın müthiş doğa manzaralı balkonunda kuyu kebabı yememiz için yolculuğumuza ara vermiştik. Her şey müthişti. Hava serin ve etrafta ne trafik ne gösterişli evler, ne betondan sıkışıp kalmış yeşil vardı. Doğa, temiz hava ve insan olduğumuzun en güzel hisleri vardı içimizde.
Lezzetli kuyu kebabını yedikten sonra yerleşmek için Kastamonu’ya doğru yol aldık. Telaşsız insanların, insanlığı unutmamış halleri arasında Kıbrıs’taki eksikliğin neler olduğunu bir bir anlıyorduk.
Kastamonu bizi konakları ile karşıladı. Bir şehrin kimliği ancak bu denli sağlam olarak gülümseyebilirdi bir insanın yüzüne. Bir yanda muhteşem kalesi, diğer yanda türbeleri, kültür sanat merkezleri, bozulmamış yapısı ile orada sadece sanat gecesine katılmayacağımızı anlamıştık. Medeniyet dediğimiz tek dişi kalmış canavarın acemi oyuncularının eksik olan parçaları tamamlanıyordu. Bozulmamış, kimliğini, samimiyetini kaybetmemiş, mahcup, utangaç, sevgi dolu insanların şehriydi burası
Araba çok güzel bir konağın önünde durdu. Oradaki en büyük heyecanımız bu tarihi konakta kalmamız olacaktı. Her yer tarih kokuyordu. Konağın adı Pompei idi. Beni en çok etkileyen olayların başında yer alan İtalya’daki lavlardan taşlaşan şehir Pompei ile aydı adı taşımasından etkilenmiştim. Sordum, yakınlarda Pompei diye antik bir kentin kazı çalışmaları sürüyormuş. Konağın adı da ondan gelmekteymiş. Geçmişi M.Ö. 5000 yıllarına kadar uzanan ve Roma İmparatorluğu’nun Anadolu’daki başkenti sayılan Pompei Antik Kenti’nin kurulduğu topraklar olması nedeniyle bu isim verilmişti konağımıza. Konağın işletmecisi Zeynep Hanım ve çalışan kızlarımız Ebru ve Elif bizi o konakta bir aile sıcaklığı ile ağırladılar bizi. Konağın iç bahçesindeki kahvaltılar, udlu şiir dinletileri, etkinlik öncesinde bizim için bulunmaz bir nimetti.
Öyle ki, Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı da, Oğuz Atay’ın muhteşem romanı Tutunamayanlar da bu topraklarda hayat bulmuştur.
Hilmi Yavular, Oğuz Atay’lar, Rıfat Ilgaz’ların şehri Kastamonu.
Saat kulesi, kalesi ve muhteşem şehir dokusu ile burası tarih, burası şiir, burası insan kokuyordu.
Buraya gelmemizde en büyük emeği geçen elbette ki organizasyonun zirvedeki ismi, müthiş ekip çalışması, harika etkinlik programı, misafirperverliği ile belediye başkanı Tahsin Babaş olmuştur. İl Kültür ve Turizm Müdürü Ziver Kaplan da bu organizasyonların en büyük mimarlarındandır. Haftaya etkinliğimizle şehir gezilerimizin olduğu bölümü yazmayı düşünüyorum. O kadar yazılacak şey var ki bu büyülü şehirde insanın atlaması mümkün değil.
Oralardan ülkemiz için de alacağımız çok ders var. Henüz ileri gibi göründüğümüz yerlerden o kadar geriyiz ki. Burada kendimiz çalar kendimiz oynarız. Oysa bir yerlerde hala insanlığını kaybetmemiş, tarihine, eserlerine, insanına sahip çıkan şehirler de var. Orada insan olduğunuzu hatırlarsınız. Burada yarıştığımız, kırdığımız, döktüğümüz şeylerin oralarda sökmediğini, o mahcup, çekingen, güzel insanlar arasında Kıbrıs’ımın pek çok şeyinin bozulduğunu düşündüm. Bu bozulma hepimizi etkilemiş. Şiirlerimiz, aşklarımız, ilişkilerimiz bile. (Haftaya II: Bölüm: Elmazlı Gelinlerimiz fotoğraf sergisi, şiir gecesi ve defile)


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar