ABD’deki Vanderbilt Üniversitesi’nde Kahve Çalışmaları Enstitüsü’nü de yöneten antropoloji profesörü Ted Fischer, kahvenin kapitalizmin yükselişinde de önemli rol oynadığı görüşünde.

BBC’ye konuşan Fischer, “Kahve tarihin akışını değiştirdi ve Aydınlanma ve kapitalizme kapı aralayan fikirlerin gelişmesini tetikledi” diyor ve ekliyor:

“Bana sorarsanız demokrasi, rasyonalizm, deneyselcilik, bilim ve kapitalizme ilişkin fikirlerin, kahve tüketiminin yaygınlaştığı zamana denk gelmesi yalnızca bir tesadüf olarak görülemez. Bu madde, algıyı ve odaklanmayı geliştiriyor ve kapitalizme kadar uzanan bağlamın bir parçası.”

Fischer, kapitalizmin doğuşunda patronların işçilerine kahve arası için izin verdiğini, bu maddenin üretkenliği geliştirdiğini fark ettiklerini dile getiriyor.

Kahvenin ‘karanlık tarafı’

Kahvenin tarihini tamamen gelişim ve yeni fikirlerin doğuşuyla eşleştirmek ise hikayenin eksik kalması anlamına gelebilir.

Çünkü kahvenin üretimi ve bu üretimin yaygınlaşması, büyük bir köle sömürüsüne de dayanıyordu.

Fransızlar Haiti’deki kahve üretiminde Afrika’dan köleleri çalıştırıyorlardı. 1800’lerin başında da dünyadaki kahve üretiminin üçte birini gerçekleştiren Brezilya, Afrikalı köleleri işe koşuyordu.

Kimilerine göre, kahve üretiminde bu anlamda “çok değişim olmadı.” Heifer International adlı kâr amacı gütmeyen kuruluşa göre kahve endüstrisinde halen az gelişmiş ülkelerdeki sömürü sistemi rol oynuyor.

50 ülkede yaklaşık 125 milyon kişi, kahve üretimiyle geçiniyor, ancak yarıdan fazlası yoksulluk içerisinde yaşıyor.

Bugün günde 2 milyar fincan kahve tüketiliyor.