Kadırgadaki Forsalık Zindanı Aratıyor - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe YazarlarıSürmanşet

Kadırgadaki Forsalık Zindanı Aratıyor

Bekir AzgınBekir Azgın

1591-1595 yılları arasında İstanbul’da yaşayan ve iyi bir gözlemci olan Bohemyalı Baron Wratislaw, “Anılar” adlı kitabında, bir kadırgada kürek çekmenin ne menem bir şey olduğunu anlatıyor.

XXXXX


Burun ve kulak kesme cezası

<<Κâhya gittikten sonra başka kimseler geldi, gizli bilgi verir gibi ve yeminler ederek, gerçekten burun ve kulaklarımızın kesilmesine karar verilmiş olduğunu söylediler.   

<<Nihayet Gardiyan Paşa geldi, yanında iki de berber vardı. Bizleri dışarı çıkarttı, verilen ilk emir hepimizin yere oturması idi. Artık kuşkuya yer kalmamıştı.

<<Betimizde benzimizde kan kalmamış, hepimizin yüzü kâğıt gibi bembeyaz kesilmişti. Bizim bu halimizi gören ve geçirdiğimiz korkuyu anlayan berberler ise kahkahalarla gülüyorlardı. Onların bu alaylı gülüşleri ise bizim gönlümüzü bulandırıyor, midemize kramplar giriyordu.

<<Ama hayret, berberler kulak ve burunlarımızı değil, saç ve sakallarımızı kesip kazımaya başladılar. Gerçekten birçoğumuzun buna ihtiyacı vardı. Kimimizin saçları sakalları aşırı derecede uzamış bulunuyordu.

<<Bu iki berberin usturaları çevremizdeki kahkahalar arasında işleyerek kafalarımızı bir güzel kazıdılar. Bu iş bittikten sonra zindana dönme emrini aldık.

<<İşte bu korkuyu böylece atlattıktan ve darmadağın olan aklımız başımıza geldikten sonra birbirimize bakmaya başladık. Buzağı kelleleri gibi cascavlak olmuş kafaları birbirimize göstererek bir hayli gülüştük. Bu tıraştan sonra birbirimizi tanımakta güçlük çektiğimizi de belirtmek isterim. Anlaşılan bizi böyle kelleştirmek, boşu boşuna büyük korkular geçirmekle düşmanlarımız kendi kendilerini tatmin etmişlerdi.>> (ss. 123, 124)

Şeyhülislâm Sadrazam’ın aldığı karara itiraz ediyor

<<Sonra, sözlerine inanılan Türklerden işittiğimize göre, Sadrazam, gerçekten burun ve kulaklarımızın kesilerek bizim bu halde ülkelerimize gönderilmemizi emretmiş ise de bunu haber alan Şeyhülislam, Sadrazam’ın bu emrine itiraz etmiş, bir elçinin maiyeti olmaktan başka hiçbir suçları olmayan ve savaş alanlarında kılıç çekmemiş bizlere bu biçimde işkence uygulamanın en büyük günahlardan biri olacağını sert bir dil ya da kalemle bildirmişti.

<<Sadrazam, Şeyhülislam’ın bu sert direnmesi karşısında, bizden istediği gibi öç alamayınca, saç ve sakallarımızın tıraş edildikten sonra donanma gemilerinde küreğe vurulmamızı emretmişti.

<<Gerçekten tıraş olayının ertesi günü bizi, Ahmet Reis adında, İtalyan doğumlu, sonradan Müslüman olmuş bir kaptanın komutasındaki büyük bir kadırgaya verdiler

<<Bizi, muhafızlardan birer birer sayarak teslim alan Ahmet Reis, kadırganın yalı kütüğüne zincirlenmemiz için emir verdi, buyruk hemen yerine getirildi.

<<Bir oturak üzerine ilişerek tek küreğin beş forsanın çektiği bu kadırga hayli büyük bir tekne idi.>> (ss.124-125)

Bir kadırgada kürek çekmek

<<Bir kadırgada kürek çekmenin ne büyük bir sefalet olduğunu bu satırları okuyanlara inandırmak çok güçtür. Dünyada bu işten daha ağır, daha zor bir iş olacağını hiç sanmıyorum. Bizim gibi Hıristiyan tutsaklar, caniler ya da işledikleri ağır bir suçtan küreğe yargı giyen kişilerden oluşan forsalar, oturdukları sıranın altına birer ayaklarından zincire bağlanırlar, bunların kımıldayabilecekleri mesafe, küreğe asılmak üzere sıra üzerine çıkabilecek uzunluktadır.

<<Forsalar kürek çekerken, sıcağın şiddetinden, üstlerindeki giysileri, çamaşırları çıkarırlar, ayaklarında yalnız birer pantolon bulunur. Savaş gemileri, ister filo halinde, ister tek başına Çanakkale boğazından geçip açık denize çıktığı zaman, hemen forsaların kol bileklerine demir kelepçeler –ki zincirlere bağlıdır– geçirilir. Bu, forsaların gemide herhangi bir olay çıkarmalarını, ayaklanmalarını önlemek içindir.

<<İşte bu biçimde, elleri ve ayakları zincirle bağlı forsa, sırtında damgalanmış bir dananın sırtında görülen yanıklar, yarıklar belirinceye değin, geceli gündüzlü kürek çekmek zorundadır, meğer ki rüzgâr çıksın yelkenleri şişirsin, forsanın da küreklere yapışması gerekmesin.

<<Forsanın başından ve alnından sızan terler gözlerine akar, bütün vücudundan fışkıran terler de kendisini sırılsıklam ederek büyük ıstıraplar içinde kıvrandırır. Bu ıstırabı, özellikle çalışmaya alışık olmayan pamuk elliler daha çok çekerler. Kaderin kendilerini küreğe yapışmak zorunluğu ile karşılaştırdığı bu beylerin ellerinde hemen korkunç kabartılar belirir, eller su toplar, şişer ama küreği boşlamak kimin haddine! Hele Tanrı esirgesin, vardiyanbaşı bir forsanın azıcık soluklandığını, küreğe abanmadığını görsün, forsanın çıplak sırtına ya bir forsa kırbacının ya da denizde ıslatılmış bir halat parçasının şakladığı işitilir. Vücuda yol yol kan oturur, bunlar açılır, yaraya dönüşür. Bu dayaklara ses çıkarmadan katlanmak zorundasınız, bu sırada ne size dayak atanın yüzüne bakabilir ne de “ah” diye bir şikâyet sesi çıkarabilirsiniz. Aksi halde sırtınızda şaklayacak kırbaç ya da halat vuruşları iki kat olacağı gibi, bunlara şu sözler de eklenecektir:

  • Bre gidi anasını ….. köpeği seni. Bir de zırlanırsın ha?

<<Benim bulunduğum mangada bir Avusturyalı asilzade vardı. Bu kır saçlı adamcağızın sırtında bir gün vardiyanın kırbacı şaklamış. Zavallı adam:

  • Ah! Aman! Beni dövme! diye bağırmıştı.

<<Vardiyan, şövalyenin kendi diliyle sövüp saymakta olduğunu sanarak vuruşlarını arttırmış, zavallı şövalye bu durumlarda ses çıkarmamanın en doğru davranış olduğunu pek acı bir surette öğrenmişti.>> (ss. 125-126)

XXXXX

Yeni yılınız mutlu ve koronasız olsun.

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar