Kadavra - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

Kadavra

Ahmet OkanAhmet Okan

Her kasım ayı geldiğinde ve havalar kurşun misali olduğunda ve yapraklar sarardığında ve yağmur yağıp her taraf ıslandığında, kuşlar yuvalarına çekilip şaşkın gözlerle etrafa bakındığında ve her yer tekmil tenhalaşıp sokaklarda tek tük insanlar olduğunda, sanki bir yalnızlık mevsimi başlar ama öyle değildir…


O yangın misali yaz aylarının yine geleceği düşünüldüğünde sonbahar ve kış mevsimlerini bile tedirgin geçirir insan ki iyisi mi düşünmemek ve bu kül rengi havaların tadını çıkarmaktır en iyisi…

Yeni kapılar açılabilir, daha çok da açılsın ama bu teker teker bir şeylerin yıkılıyor olması mı, yoksa teker teker gümrük kapıları dikilerek bölünmüşlüğün kalıcılaştırılmaya çalışıldığı mı görüşleri tartışılabilir, iyi si mi bunu da düşünmemek hele de böyle havalarda!

Kasım geldi mi kimisine göre hüzündür, kimisine göre mevsim dediğin budur keyiflenir insan.

Böyle mevsimlerde üstünüze başınıza “mısmıl” bir şeyler giymek mümkündür, bir anda o bir t-şhirt bir şorttan kurtulur insan ki giyinmek bir kültürdür çoktandır unutulan…

İşte böyle kasım aylarıydı çarşıya pazara telaşla gidilir, kapı açıp kapatmanın bilinmediği dönemlerdi, yağmur sıklaşınca yolda kısılan bisikletlileri bir telaş alırdı.

Bisiklet sürerken şemsiye kullananlar da vardı, bunlar belli ki tedbiri elden bırakmayan insanlardı fakat ayakçalara basan ayakları açıktaydı ve paçalarının diz boyu sırılsıklam olmasından kurtulamazlardı.

Lokmacı’dan Ledra Sokağına gidildiğinde gümrük mümrük yoktu, gün gelecek yollar kapanacak, gün gelecek gümrükler dikilip açılacaktı, o dönemlerde kim bunları düşünebilirdi zaman gelip böyle olacağını ve kapısız gümrüksüz şehirlerde kapı açılsın diye insanların ayaklanacağını kim kestirebilirdi?

Kasım geldiğinde kadınlar yün işlerini çoktan bitirmiş olurlardı; çeşitli örneklerle hırkalar işlenirdi elde.

Çok çocuklu aileler için eski hırkalar bozulur, yününden yararlanılır ve tekrar işlenirdi.

Hayat, el emeği göz nuru ile büyütülürdü…

Otobüslerin egzozları dumana boğardı ortalığı.

Köylerden gelen otobüsler büyük homurtularla girerlerdi Deveciler Hanına ve eğer yağmur yağarsaydı gelenler soluğu genellikle Bandabuliya’da alırlardı ta yağmur dinsin.

Zemheri aylarına vakit henüz varken kara kışın hazırlıkları da tamamlanmış olurdu.

Kapılarda topluca fişlenmenin olmadığı ve karşılıklı istihbaratların at koşturtmadığı dönemlerde bir bisikletli veya arabalı Ledra Palace’dan geçtiğinde ortalıklarda kimseler yoktu, kimselere de kimlik gösterilmezdi.

Böyle kasım aylarında akşam erkenden çöktüğünde Rüstem Kitabevi’nin ışıkları aydınlatırdı yolu ki şimdilerde sanki bir kadavra gibi orta yerde durmakta ve satışa sunulmamış kayıp bir kitap memleketin nereden nereye geldiğini anlatmakta…

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar