İzolasyonların, mollaların sarmalında:İran - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

İzolasyonların, mollaların sarmalında:İran

Halil Paşa

Başkent Tahran

Gece yarısı indiğimiz İran’ın başkenti Tahran’daki Uluslararası İmam Humeyni Havaalanı tenhaydı. Gelen uçaklara bir göz attım. Pegasus ve THY’nin dışında sanırım birkaç Arap ülkesinden ve Afganistan’dan havayolu şirketi daha vardı. İran’ın ambargolarla dışlanmış bir ülke olduğu daha havaalanına iner inmez kendini ele veriyordu.  On beş milyonluk bir başkentin uluslararası havaalanının bu kadar tenha oluşu, başka nasıl açıklanabilirdi ki?


İran 1979’a kadar Şah Rıza Pehlevi’nin diktatörlüğü altında, Asya ve Ortadoğu coğrafyasında olsa da, şehirleri laik ve batılı yaşam tarzına daha yakındı. Ancak 1979 sonuna doğru hem Şah Pehlevi’nin diktatörlüğüne ve hem de ABD’ye olan işbirliğine bir tepki olarak başlayan ülkedeki sokak gösterileri, bir ihtilale dönüşünce, İran şahı da ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Başlarda köktendincilerin yanı sıra her renkten siyasi akımın katılıp destek verdiği “İran Devrimi” kısa süre sonra mollaların egemenliği altında baskıcı bir şeriat devletine dönüştü.

1980 yılında İranlı bazı üniversite öğrencilerinin ABD’nin Tahran Büyükelçiliğini işgal etmesi ve 66 diplomatı rehin alması, İran’da günümüze kadar uzanan ambargoların da başlangıcı oldu.

Önce dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter, Şah Rıza Pehlevi yönetiminde imzalanan anlaşmaya bağlı olarak İran’a hareket etmek üzere olan 300 milyon dolar değerindeki askeri yedek parça yüklü gemiyi durdurdu.

Daha sonra İran’da petrol alanında faaliyet gösteren ABD şirketleri ülkeyi terk etti. Bunu pek çok uzmanın teçhizat ve modern teknolojiyle birlikte ülke dışına çıkması takip etti. Pek çok ülke ABD’nin yanında yer alıp İran’dan petrol alımını kısıtladı. Böylece daha önce günde 4 milyon varil olan petrol ihracatı kısa sürede 1 milyon varilin altına düştü. Yine Carter, İran’ın ABD bankalarındaki 12 milyar dolarını bloke etti. Aynı yıl ABD’den İran’a gıda ve ilaç hariç tüm ürünlerin ihracatı yasaklanırken İran’dan ABD’ye yapılan ithalat da yasaklandı. Rehin tutulan ABD diplomatlarının 444 gün sonra salıverilmelerinin ardından İran’a uygulanan ambargolar kısmen kaldırılsa da ABD bankalarında İran’ın dondurulan 12 milyar dolarlık varlığı serbest bırakılmadı.

Şah’ın devrilmesinden hemen sonra, 1980’de başlayıp 1988’de sona eren ve her iki taraftan 1 milyonun üzerinde asker, sivil, kadın ve çocuğun öldüğü İran-Irak savaşı da bu ülkeye büyük acılar yaşattı.

“İran Devrimi”nin 40’ıncı yılını doldurduğu 2019 Kasımında bir gece yarısı vardığımız başkent Tahran’da, yollarda arabalar hala seyir halindeydi. Otobüsümüz başkente tepeden bakan bir zirveye inşa edilmiş Espinas Palace Otel’e doğru tırmanırken kar da serpiştirmeye başlamıştı. Geniş resepsiyonun açıldığı otelin balkonundan uçaktan bakar gibi baktığımız uzakta ışıl-ışıl Tahran manzarasının göz alıcı bir güzelliği vardı.

Ertesi gün sonra uğradığımız Tahran’da bir pasajdaki döviz bürosundan 100 dolar verip 11.800 Riyal aldık. Riyal İran’ın para birimi ve buna göre 1 dolar 118 Riyale eşit. Bu arada not ettiğim bazı fiyatlar da şöyle: Cappucino, Late, Espresso, Americano, Türk Kahvesi ve Milat Tower’e çıkış ücreti 10 tl’di. Pazarda kırılmış iç ceviz kilosu 80 tl, markette makarnanın paketi ortalama 2 tl, müzelere giriş 15 ile 20 tl arasındaydı.

Biz Tahran’a varmazdan birkaç gün önce, hükümetin akaryakıt zammına karşı şehirde gösterilerin olduğunu duymuştuk. Ancak ne medyada çıkan haberler gibi Tahran bir yangın yeriydi, ne de İran’da molla rejimi ne kadar çabalarsa çabalasın sokaktaki gergin havayı güllük gülistanlık gösterebilirdi. Gezip gördüğüm Tahran’da görünürde her şey sakindi. Ancak Lefkoşa’ya Annan Planı döneminde, örneğin mitingden birkaç gün önce hatta mitingden birkaç saat sonra Kuzey Lefkoşa’nın sakin kendi halindeki yaşamını gören bir turist de çözüm için onbinlerce Kıbrıslıtürkün sokaklara döküleceğine pek inanası gelmezdi. Düşünün ki İran’ın baskıcı şeriat rejimi şartlarında bu gösteriler yasa dışıydı, dolayısıyla devletin kolluk güçleriyle çatışmalı geçmek zorundaydı.

Öte yandan İran, yapılan zamma rağmen Venezuela’dan sonra dünyada benzinin en ucuz olduğu 2’nci ülke olmaya devam ediyordu ama akaryakıta zam diğer malların fiyatını da otomatik olarak yukarıya çekecekti. Konu açılmışken İran’da akaryakıtta yaygın ve aşırı kaçakçılık olduğunu, nedeninin ambargolar ile fiyatının ucuzluğu olduğunu belirtmiş olayım. Süperbenzin’i örnek alacak olursak İran’da litresi 40 kuruş, kotalı fiyatı 75 kuruş (özel araçların aylık 60, ticari araçların 400 litre kota hakkı var) iken yapılan zamla birlikte fiyatlar 2 misline çıkmıştı.

Hükümet bu uygulamasıyla, ülkede günlük 90 milyon litre benzin tüketimini önlemeyi ve zamlardan elde edeceği gelirleri bir fona aktarıp dar gelirli aileleri desteklemeyi hedeflemiş olduğunu söylüyordu.

Türkiye ile kıyaslandığında İran’da maaşlar düşük ancak, elektrik, su, doğalgaz, akaryakıt, un, şeker, ekmek, vs. gibi kalemler devlet tarafından sübvanse ediliyor.

Elektrik, su, doğalgaz, benzin için Türkiye’de ayda ödediğiniz faturayı İran’da yılda ödersiniz.

Gelelim Tahranın coğrafyasına:

‘İran’ın başkenti ve en kalabalık şehri Tahran, 600 metreden başlayarak 1800 metreye kadar uzanan yüksek bir coğrafyada yer alır” diye de belirtmiş olayım. Tahran’a yakın Demavend dağı ise 5680 metre yüksekliğiyle Türkiye’nin Ağrı dağından çok daha yüksek.

İranlı Türkmen rehberimiz Tahran Üniversitesinde eğitim gören kızların erkeklerden sayıca daha çok olduğunu söylemişti. İki gün gezebildiğimiz Tahran’da kadınların tümünün başörtüsü olsa da, özellikle gençlerin önemli bir kısmı saçlarını önden gözükecek şekilde açıkta bırakıyordu. Çarşaflı olsun olmasın, sokakta çok az kadın makyajsızdı. Demem o ki kapalı olsalar da özellikle genç kadınlar giyimlerinde batılı görünmeyi zorluyordu.

İran’ın pek çok bölgesinde Azeriler ve Türkmenlere rastladık. Pek çok kelime benzer ya da ayni olduğu için en azından bir Türk’le anlaşabiliyorlar. Nitekim Tahran’da Gülistan Sarayına yakın dizi-dizi baharatçı dükkanlarının yer aldığı sokakta Türkçe konuştuğumu fark edip yanıma gelen Azeri bir genç heyecanla Türkiye’yi çok sevdiğini, bir gün İstanbul’a gidip görmeyi çok istediğini söyledi bana. Belli ki Türkiye’yi en azından şeriatla yönetilmediği için daha “özgür” görüyordu ya da bana öyle gelmişti.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar