(RUM TARAFI KUZEYİ DİZAYN ETMEYE BAŞLADI!)
Bizim taraftan çok işitilmese de Güney’den gelen sesler dün de yazdığım gibi gitgide Kuzey üzerinde baskı unsuru oluşturmaya yönelik tertipler olmaya başladı! Şöyle ki artık Rum liderliği ile siyasi parti kurmayları Kuzey’i çantada keklik görüyorlar! Eğer “mesela” demek gerekirse, Rum Meclis Başkanı Omiru diyor ki “Kıbrıs Helenizmi asla diz çökmeyecektir! Avrupa bütünleşmeye giderken Kıbrıs bölünmüş kalmayacaktır! Avrupa’nın eşiğinde bir işgal ordusu olmasına izin verilmeyecektir! TC’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB dönem Başkanlığını reddetmesine müsamaha gösterilmeyecektir…”
Öteki Rum liderleri de benzer açıklamalar ve çıkışlarla özellikle “Türkiye”ye meydan okurlarken, Kuzey’i kapsama alanı içine alan politik makas da gitgide daha çok kapanmaktadır!
Buna karşın son zamanlarda yoğunlaşan Güney çıkışlı bu “baskılı sesleri, karanlık bir akşamda mezarlıkta yürürken korkuyu dağıtmak üzerine ıslık çalınması” olarak da algılayabilirsiniz! Çünkü Rum tarafı, Türkiye’nin son günlerdeki krizli ortamlarından dolayı müzakere sürecinin olumsuz etkileneceği korkusunu da yaşıyor olabilir! Nitekim bu kuşkular nedeniyle olmalı, son günlerde siyaset sahnesine Türkiye’yi töhmet ve şaibe altına itecek iki “oyun” daha koydu:
KIBRIS ORDUSU: Oyunun birisi şudur! Rum tarafından işitilen bir habere göre çözüm sonrasında Kıbrıs’ta Türk ve Rumlardan oluşan bir karma ordu kurulacakmış! Tabi bu atmasiyon haber hem kulakları delmek hem de etki tepkileri ölçmek için olabilir! Fakat her halükârda verilen mesaj da şu oluyor: “Çözümden sonra zaten biz Türk ve Rum askerlerden oluşan kendi karma ordumuzu kuracağımızdan, Türkiyenin garantörlüğüne ihtiyaç yoktur!”
Bakın: Bugüne kadar TC’nin garantörlüğü söz konusu olduğunda “zaten AB’ye bütünselliği ile üye olacak bir Kıbrıs doğal olarak AB’nin himayesine girecektir” diyorlardı! (Fakat kendileri AB üyesi olmalarına karşın Rusya, İsrail, Mısır gibi ülkelerle askeri ittifaklarla birlikte tatbikatlar yaparak askercilik oynuyorlar, üstelik o mübarek gazlarını da her alanda politik silah olarak kullanıyorlar ama!)
Şimdi ise bu savlarına TC’nin devam edecek garantörlük olasılığını bertaraf etmek için “Kıbrıs ordusu” haberini çıkardılar! 2. gelince:
KKTC’NİN TC’YE BORCU. Üstüne vazife değil ama Rum tarafının derdi davası oldu, vazifeymiş gibi konunun içine daldı! Nitekim Anastasiadis’in sözcüsü Mavroyannis bir süre önce “KKTC’nin Türkiye’ye 17 milyar euro borcu olduğunu” söyledi..
Bu konuda teferruatlı bir açıklama yapan eski Maliye Bakanı Ersin tatar ise bu borcun sadece 4 milyar euro olduğunu vurguladı ve hatırlattı: “…Türkiye bugüne kadar bize pek çok yardımı hibe şeklinde zaten yapmıştır. Borç olarak kayıtlara geçenler içinse hiçbir devrede Kıbrıs Türkünü sıkboğaz etmemiştir..”
Pekala ama neden Rum tarafı bir yandan da keyfinden göbek atarken Kuzey’in TC’ye 17 milyar euro borcu olduğunu iddia ediyor? (Ki kendisi henüz ekonomik bataklıktan çıkmadı!)
Kısaca Kuzey’e mesaj veriyor. “Çözüme hayır derseniz, yahut masada mızıkçılık yapıp müzakereleri sulandırırsanız ve de TC ile baş başa kalmaya devam edersiniz haliniz haraptır, Türkiye yedi sülalenize borç ödetecektir!”
KISACA: Rum tarafının politik baskıları ile harmanlanan propagandalarına “dikkat” diyoruz! İki halkın birbirine dayanarak bu adada birleşik şekilde yaşayacağı safsatalarına inananlar da olsa hele gün gele “Güney’in Kuzey’in kurtarıcısı” olacağı fikrine kapılmayın, ikinci Girit, Rodos oluruz!
HÜR TEŞEBBÜS: (UBP GERÇEKTEN LİBERAL GÖRÜŞLÜ MÜDÜR?)
Denktaş UBP’yi kurarken, “şemsiyemi açtım buyurun altında toplanın” diyerek çağrı yaptıydı Kıbrıs Türk halkına. Ve gerçekten CTP’li olmayan ne kadar işçi, köylü, memur, sanatkâr, polis ve ötesi mesleklerden insanlar varsa o şemsiyenin altında toplandılardı. Fakat UBP’yi UBP olarak her devrede iktidara taşıyan, CTP’nin de ifadesiyle “sermaye takımı” oldu! Tabi bu memlekette hele 1963’lerden sonra kendi yörelerinde salyangoz gibi kabuğuna kıvrılmak zorunda bırakılan, 1974’den sonra Kuzey’de özgür ve egemen olmasına karşın parmağını bile oynatamayan, siyasi baskılarla tanınmamışlıkta ve ambargolar altında kırılan Türk halkı için neyin ekonomisi olabilirdi ki “sistemi” de olsun! Buna karşın UBP işaretlediği CTP’yi ite kaka “komünizme” bularken, CTP de Sağ’daki UBP’yi “sermayenin adamı” yaptıydı!
ÖZELLEŞTİRME: Tanınmamış devlette, ambargoların devam ettiği gerçekte başaramadığımız “kooperatifçilikle” “ortaklıklara” karşın ve hâlâ aile şirketleriyle oynaşan memlekette, 42 yıl sonra da “özelleştirmeler” tartışması yapıyoruz!
Karşısında değiliz. Artık devlet sırtındaki “ekonomik yükleri” silkeleyip atmalıdır! Bu nedenle “özelin” de önü açılmalı, zarar eden devlet kurumları yeniden yapılandırılmalıdırlar.
Ancak unutmamak gerek. “Özelleştirmelerin bir amacı “piyasa ekonomisini” canlandırmaksa, diğeri de “rakabeti artırmaktır!” Oysa bu ülkede bütün sektörler neredeyse “tektir!” Nitekim Ercan Hava alanını “yap işlet devret” diyerek TC’nin kaşarlanmış müteahhidi olan Turanlı’ya bir yamadık, adam ikinci gün “krallığını” ilan etti! Demek ki neymiş? Eğer devlet “özel sektörün ekonomik becerisi ile tecrübesine sahip değilse o özelin emrindeki aracı olur!
Şimdilerde yine “özelleştirmelerden korkmayalım” deniyor! En çok savunanlardan biri olduğum halde “hayır korkmalıyız” diyorum! Ancak o zaman mesela Tahsin Ertuğruloğlu’nun
KISACA TAKILDIĞIM. (İŞTE TİPİK BİR REKABET UYGULAMASI!)
Kitapları açıp ekonomik sistem aranmaz! Memleketin aynasına bakılır görünenler değerlendirilip “sistem” haline getirilir!
Mesela Bakanlar Kurulu geçen hafta GSM denilen cep telefonlarında bir karar aldı, dün gazetelerde çıktıydı. Bir tüzük yapılmış artık cep telefonları aboneleri kullandığı operatör kodunu değiştirmeden istediği operatöre geçiş yapacak. Yani memleketteki iki GSM firmasını rekabete sokacak… İşte “özel, özelleştirme” derken halkın ve devletin yararına bir tedbir…