İki Saz üstadı ve Kıbrıs - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
ManşetPoli

İki Saz üstadı ve Kıbrıs

 

Geçenlerde bir dostumla Kıbrıs’a ilk sazın ne zaman geldiğini tartışırken aklıma 1951 yılında Kıbrıs’ı ziyaret etmeyi başarmış iki ünlü Alevi halk ozanı geldi: Aşık Dursun Cevlani ve Aşık Ali İzzet.


Akşam eve döndüğümde Cevlani’nin Kıbrıs’taki anılarını anlattığı kitaba bir göz atmaya karar verdim. Bu iki Alevi Ozanı buralara hangi rüzgar atmıştı acaba?

Dursun Cevlani 1900 Kars doğumlu bir aşıktı. Saz çalmaya 7 yaşında başlamış ve 15 yaşından itibaren tüm Anadolu’yu sazıyla dolaşmıştı. En bilinen eseri ise Kiziroğlu Mustafa Bey türküsüdür. Cevlani 1950 yılından sonra Ankara’ya yerleşmiş ve Ankara Radyosu’nun yurttan sesler korosuna bazen gönüllü bazen fahri olarak yardım etmişti. Bir ara belediyede de çalışmıştı. Cevlani müzik yaptığı süre içerisinde, birçok türkü bestelemiş ve yüzlerce türküyü ise dolaştığı yerlerden derlemiş ve Türk Halk Müziğinin kalıcı repertuvarına katmayı başarmıştı. Cevlani’nin siyasi duruşunun daha çok CHP yanlısı olduğunu anlıyoruz fakat bu onun Demokrat partici kesimler tarafından da saygı görmesini engellememişti. Kore savaşı sırasında yazdığı türküler ve şiirlerle halkı coşturmayı ve morallerini yüksek tutmayı başarmıştı.

1965 yılında Türkiye İşçi Partisi önderliğinde kurulan Aşıklar Derneğinin hem kuruculuğunu hem de 1969 yılına kadar başkanlığını yapmıştı.

Aşık Dursun Cevlani
Aşık Dursun Cevlani

Diğer taraftan Kıbrıs’a onunla giden Aşık Ali İzzet’in siyasi geçmişi ise daha karmaşık ve değişkendi. Uzun yıllar Halk Evlerinde ve köy enstitülerinde gençlere müzik dersleri vermiş olan ozanımız, bir ara Demokrat Parti iktidarına açık bir destek vermiş, İnönü’yü ve tek parti dönemini eleştiren bazı şiirlere imza atmıştı. Ali İzzet, 1940’lardan sonra siyasallaşmaya başlayan Cumhuriyet dönemi aşıklarının başında gelir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu’nun birçok yeri açlık tehlikesi geçirtmişti. Ozanımız işte bu dönemde İnönü’yü direk hedef alan “Kıtlık Destanı” adlı bu şiiri yazmıştı:

“Ak bez bulamadık şal palaz giydik

Kefensiz çok ölü mezara koyduk

Un bulgur yok mısır kulağı yedik

Çoluk çocuk sabi sıbyan aç kaldı”

Daha sonra 1950 yılında Demokrat partinin iktidarı ele geçirmesi onu çok sevindirmiş ve “Mehdi demokrasi” diye bir şiir yazmıştı:

“Kıral öldü put kırıldı

Halas olduk cehaletten

Zulmun sarayı yıkıldı

Kurtulduk biz esaretten”

Aşık Ali İzzet
Aşık Ali İzzet

Aşık Ali İzzet, dönemin diğer ünlü aşıklarından Habib Karaaslan gibi bir dönem Demokrat Partinin propaganda gezilerine bile katılmaktan çekinmemişti. Fakat bir süre sonra Demokrat Parti’nin siyasetini eleştirmeye başlayacak ve 27 Mayıs darbesinden sonra hizmetini yeni kurulmuş “Devrim Hükümeti”ne sunacaktı. Fakat bunu söylemekte fayda var Ali İzzet darbeden çok önce Demokrat Parti’yle olan ilişkilerini kopartmıştı. Hatta aşağıda alıntıladığım şiirden dolayı 107 gün hapis cezasına da çarptırıldığı bilnmektedir.

“Demokrat Parti’yi taze kız sandık

Çirkin çıktı kahpe çıktı dul çıktı

Alnım açık yüzüm ak dedi kandık

Yüzü kara çıktı başı kel çıktı”

Darbeden hemen sonra Cemal Gürsel, ondan Alevi köylerini dolaşmasını ve yeni darbe hükümetini övmesini rica etmişti. Bu dönemde Türkiye İşçi Partisi’yle tanışan Ali İzzet, daha sonraki yıllarda kendini solun bayraktarlığını yaparken bulacaktı. Bu arada sivri sözlerinden dolayı defalarca tutuklanmıştı. O da, Cevlani gibi 1965 yılında kurulan Aşıklar Derneği’ne katılmış ve halk ozanlığını yaşatmak için çok çalışmıştır.

Bu ikilinin Kıbrıs macerası ise 1950 yılında başlar. Cevlani ve İzzet

1950 yılında Ankara’da yapılan Kıbrıs Türk’tür mitinglerini gördükten sonra heyecanlanıp Kıbrıs’a gitmek istemişti. 1950 yılında gerçekleşen ve ada Rumlarının %97’sinin Enosis’e evet demeleriyle sonuçlanan plebisit olayından sonra Lefkoşa’da Ayasofya mitingleri yapılmış ve bu mitingler Türkiye ve Yunanistan’da bile yankı bulmuştu. Öte yandan Kıbrıslı Türklerin bu tavrına kızan Yunan öğrenciler daha sonra Atina’da büyük mitingler yapmışlar, buna karşılık Türkiye’deki talebe dernekleri de rövanşist bir şekilde Anadolu’nun her köşesinde çok büyük mitingler düzenlemeye başlamışlardı. Bu dönemde Kıbrıs Türk Kültür Derneği gibi Türkiye’de yaşayan Kıbrıslı Türk elitlerin kurdukları ve dahil oldukları dernekler de talebe federasyonlarının devamlı misafirleri haline gelmişlerdi. İşte böyle bir ortamda aşıklarımız Kıbrıs’a gelmeye karar vermişlerdi. Kıbrıslı Türklere moral verme amacında olduklarını Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin o dönemdeki başkanı Mehmet Ali Pamir’e bildiren ve daha sonra onunla buluşmayı başaran aşıklarımız, Türkiye Turizm Müdürlüğü’yle de konuşarak, Kıbrıs’a mektuplar yazdırmışlar ve kısa zamanda adaya gitmek için yola çıkmışlardı.

Cevlani o günleri öyle anlatıyor: “Mersin’e gittik. Kıbrıs’a gidecek vapurun 12 gün sonra geleceğini söylediler.” Bunun üzerine bu zamanı Mersin’deki talebelere konserler vererek geçirmeye çalışırlar. İlginç bir şekilde konserlere ilgi az olacaktı. Üç bin kişi beklenirken sadece 36 kişi gelmişti. Tabii meteliksiz bir şekilde az daha kaldıkları pansiyona emanet kalacaklardı. Bir şekilde bu beladan kurtulan iki kahramanımız, Mersin’e gelen feribota binerek Kıbrıs’a doğru yola çıkarlar. Larnaka’ya geldiklerinde Dr. Fazıl Küçük’ün misafiri olduklarını İngiliz polisine söyleyen ozanlarımız, kısa sürede adaya giriş iznini kopararak Kıbrıs’ın en zengin tüccarlarından biri olan Larnakalı Suphi Kenan’ın kapısını çalacaklardı. Ona Kıbrıs’a niçin geldiklerini anlatan aşıklar, ondan bir taksici ayarlamasını ve Lefkoşa’ya gönderilmelerini isteyeceklerdi. Kenan bey isteklerini kabul ederek onları bir taksiyle Lefkoşa’ya gönderir.

Cevlani Pergama ciftliginde

Ozanlarımızı orada Dr. Fazıl Küçük bekliyordu. Doktor onları önce İplikçiler Sokağı’ndaki Trodos oteline yerleştirir ve daha sonra Türkiye’nin Kıbrıs konsolosuyla tanıştırır. O da onlara bir araba ve yardımcı vererek Kıbrıs’ın Türk köylerini ziyaret etmelerini sağlar.

Cevlani Lefkoşa civarında bazı dergah ve türbeleri gezdikten sonra ilk olarak Lefke’ye gittiklerini yazmıştı kitabında.

Bu iki ozanın anlattıklarından anladığımız kadarıyla iki ünlü aşık Kıbrıs Türk Kültür Derneği, Türkiye Dışişleri ve Doktor Küçük’ün birlikte ayarladığı bir faaliyet programı kapsamında adaya getirtilmişlerdi. Adada tırmanan milliyetçi ortama katkıda bulunacaklardı. Rumların Enosis taleplerine karşı mücadeleye hazırlanan Kıbrıslı Türklere “moral” vereceklerdi. Tabii ozanlarımızın o dönemde yazdıkları şiirlere baktığımızda, çok milliyetçi tonlarda yazıldıklarını görürüz. Yani aşıkların üst satırlarda söz ettiğim ilk siyasallaşma döneminde şiirlerine maalesef yoğun bir hamaset söylemi hükmediyordu. Bu hamaset zaman zaman ırkçı tonlara da bürünüyordu.

Türkiye’nin Kore savaşına bir tugay asker göndermesiyle zirve yapan bu milliyetçi histeri tüm Türkiye’yi sarmıştı. Üniversite talebeleri de bunun başını çekiyordu.

Kahramanlarımızı Lefke’de, dönemin Belediye Başkanı Nekipzade karşılamıştı. Orada ve civar köylerde konserler verdikten sonra Hisrsofu bölgesini gezen aşıklarımız onlarca Türk köyünde konser ve şiir geceleri düzenlemişlerdi. Bir taraftan Kıbrıslı Türklere moral verirlerken, diğer taraftan Kıbrıslı Rumların da gözlerini korkuttuklarını sanıyorlardı. Cevlani anılarında bir kahvede karşılaştıkları Rum’a nasıl davrandıklarını detaylı ve gururlu bir şekilde yazmıştı:

“Ertesi gün bir Türk kahvesinde konserimizi verirken bir Rum içeri girdi, tam karşımıza oturdu. Ayağını ayağının üzerine aşırıp kendini şişirerek bir kahve istedi. Kahveyi içmedi, bizi dinledikten sonra döndü bize kurum  ile sıkı sıkı bakınca benim sanki gözümün önünde ırkdaşlarımı Kars’ta öldüren Ermeniler gibi göründü.”

Açıkça görüldüğü gibi aşıklarımızın duygusal durumu tamamen o dönemi etkisi altına almış olan banal milliyetçiliğin emrine verilmişti.

Hayatında ilk defa saz gördüğünü söyleyen Rum’a cevap olarak “Türk süngüsü” adlı türküyü çalıp söylemişler ve onun gözünü korkutmaya çalışmışlardı.

O dönemde, iki kafadar gittikleri Türk köylerinde yoğun bir ilgiyle karşılaşmışlardı. Herkes “Anavatan’dan” gelen konuklarına el birliğiyle misafirperverlik göstermeye çalışıyordu. Hayatlarında ilk defa saz gören sadece Kıbrıslı Rumlar değildi. Kıbrıs köylüsünün büyük bir kısmı da sazla ilk defa karşılaşıyordu. Bir süre sonra gördükleri ilgiden dolayı özgüvenleri daha da artan bu maceracı ozanlarımız, gittikleri Türk köylerine bu defa Türkçe isimler de bulmaya çalışacaklardı. Cevlani ilk olarak Baf’ın Ayyorgi köyüne Kavaklı adını önerecekti. Bu konser turu yaklaşık iki ay sürmüştü. Bu arada Aynikola Karakale olmuş, Vretça Eski Gazi, Ayyani Aynalı, Lefkara onlar için artık Kızılçakçak olmuştu. Aşıklarımız, kendi Türküleri yanında “Çırpınırdı Karadeniz” gibi daha sonraki yıllarda Milliyetçi kesimin en çok söylenen marşı olacak parçaları da çalarak köylüleri heyecanlandırmaya çalışıyorlardı.

Cevlani Pergama ciftligindeGittikleri köylerde daha çok köy öğretmenleri tarafından misafir ediliyorlardı. Yanlarında ise daima bir önceki kasabadaki Kıbrıslı Türk bir ileri gelenden alınmış bir mektup taşıyorlardı. Köyler haricinde Kıbrıs’ta bulundukları sürede 23 Nisan ve 19 Mayıs törenlerine katılacaklar ve orada birçok Kore, Süngü, Bayrak destanları söyleyeceklerdi. Maceracı ikili ayrıca beraberlerinde getirdikleri kitapçıklarını da köylüye satarak bir gelir elde etmeye çalışıyorlardı. Bu arada gittikleri yerlerde duydukları Kıbrıs türkülerini de not etmekten geri kalmamışlardı. Cevlani’nin 1952 yılında yayınladığı “Kıbrıs Dönüşü” adlı kitapta bu şiir ve türkülerden bazı örnekler de yer alır. Aynı kitapta tanıştıkları onlarca kişinin ismini de tek tek yazmışlardı. Örneğin Baf bölgesinde onlara Derviş Raşit yardımcı olmuştu. Kandu köyünde Hüseyin Kandulu, Lefke bölgesindeki köyleri onlara Talat Yurdakul gezdirmişti.

Aşıklarımızı en şaşırtan olay ise Celya köyüne gittiklerinde, köyün destebanı Uzun Mehmet’in de saz çaldığını görmeleri oldu.

Kahramanlarımız Uzun Mehmet’in onlar için söylediği türküyü de not etmekten geri kalmamışlardı anı defterlerine:

“Kıbrıs halkı sizi gördü sevindi

Hoş sefa getirdiniz Türk şairleri

Yaslı gönülleri sevinçle doldu

Aşık Ali İzzet
Aşık Ali İzzet

Hoş sefa geldiniz Türk şairleri”

Tabii bu sürpriz bize sazın ilk olarak bizim aşıklar tarafından Kıbrıs’a getirilmediğini de göstermektedir. Daha ilginç olan ise köyün destebanının bu aleti çalmasıydı. Yani öğretmen veya Türkiye’de okumuş biri değil. Maalesef ozanlarımız Uzun Mehmet’in saz çalmayı nerede öğrendiğini anı defterlerine aktarmamışlardı. Öte yandan bazı Kıbrıslı şairlerin türkü denemelerinin de Türkiye’ye ulaştığını biliyoruz.

Rukiye Minebalman da bunlardan bir tanesiydi. Cevlani, Minebalman ismini Türkiye’deyken duyduklarını ve onunla tanışmak istediklerini yazmıştı anılarına. Bu buluşma Larnaka konseri sırasında gerçekleşecekti. Orada öğretmenlik yapmakta olan Rukiye Minebalman konserden sonra kendini onlara tanıttığını yazar Cevlani. Konser sırasında Minebalman onlara şöyle demiş: “yine dedi usta sen şimdi anavatana gidiyorsun, kavuşacaksın, ben de Allah izin verirse gideceğim. Öyle ise ben de bir şey söyleyeyim dedi…:

Yurda varalım

Yürüse kaderim yürüse

Sürü ömrüm heyecanımı sürü

Şehrin dağlarını duman bürüse

Vakitmiş varalım o yurda yürü”

Cevlani 19 Haziran 1951 günü adadan ayrılır. Ali İzzet ise bir süre daha Kıbrıs’ı dolaşmaya devam eder. Bu iki şairin Kıbrıs’ta bulundukları sürede Kıbrıslılar arasında saza yönelik bir ilgi yarattıkları doğrudur. Fakat her gittikleri köyün ismini değiştirme gibi faaliyetleri kalıcı bir etki yaratmamıştı. Adada kaldıkları sürede Kıbrıslılara öğrettikleri birçok milliyetçi şiir ve türkü ise onlar ayrıldıktan sonra da halk arasında dolaşmaya devam etmişti. Öte yandan Türkiye’ye geri döndükten sonra yayınladıkları ve Anadolu’yu gezerek söyledikleri birçok Kıbrıs’la ilgili türkü ve şiir, dönemin Kıbrıs’a bakışını milliyetçi bir yönde şekillendirmiş ve  Türkiye’yi Kıbrıs meselesinin içerisine çekmeye çalışan Kıbrıslı Türk milliyetçi elitlere büyük yardımı dokunmuştu. Yazıyı Cevlani’nin bir Kıbrıs şiirinden yaptığım alıntıyla bitirmek istiyorum:

Bak Kıbrıs’ın baharına yazına

Namık Kemal zindanının sazına

O yerlere yan bakanın gözüne

Zafer süngüsünü vur seher yeli

Türkiye’de gençlik yaptı mitingi

Kardeşler Kore’de ediyor cengi

Al kılıncını çek kınından tak süngü

Şahı merdan gibi kır seher yeli

Kırklar tekkesinde er havası var

O yeşil adanın bizde yası var

Şehitlerde Allah Allah sesi var

Tekbir al yüzünü sür seher yeli

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar