İki Arada Bir Derede Kalmak - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Köşe Yazarları

İki Arada Bir Derede Kalmak

Bekir AzgınBekir Azgın

Dünyada en zor şeylerden biri herhalde iki arada bir derede kalmaktır. Ne İsa’ya yaranabilirsiniz ne de Musa’ya.

Bunun en canlı örneklerinden biri Niyazi Kızılyürek’tir. Bu taraf onu “Rum ajanı”, öteki taraf da “Türk ajanı” olarak nitelendiriyor. Bu toprakların çocuğu olmasına rağmen vatansız gibi.


O ise her iki tarafa da hizmet etmeye çalışıyor. Bir süre önce Dohni’de kayıp bir Rum’un anısına yapılan bir spor parkının açılışını yapan İçişleri Bakanı Nikos Nuris’e bir açık mektup yazdı. Mektup Rum gazetelerinde yayımlandı. Ona “hain” diyenlerin mektubu okumaları, sanırım, yararlı olur.

Nikos Nuris, adını 2003 yılında duymuştum. Rum Eczacılar Birliği başkanıydı. Fatma da Türk Eczacılar Birliği başkanı olduğu için onu o yıl yapılacak olan Birlik’in genel kuruluna davet etti. Orada yapacağı konuşmada Türk Eczacılar Birliğini anlatacaktı.

Birkaç gece birlikte oturup İngilizce bir metin hazırladık. Pazar günü kalkıp yola koyulduk. Genel kurul Larnaka’daki otellerden birinde yer alacaktı. Biz daha Lefkoşadan çıkmadan telefon çaldı. Arayan Nuris’ti. Konuşmasında Fatma’nın Türk Eczacılar Birliği’nin Dünya Eczacılar Birliği Federasyonu’na üye olduğunu söylememesini istiyordu. Biz hemen gitmemeye karar verdik. Ve kurula katılmadık.

Rumlar Türk tarafındaki ilaçların oradakilerden çok daha ucuz olduğunu keşfedip de ilaçlarını bu taraftan almaya başlayınca Nuris’ten peş peşe saçma sapan açıklamalar gelmeye başladı: “Türk tarafında satılan ilaçlar denetimsiz, etkisiz hatta zararlıdır”.

Eczacılar Birliği’ni basamak yapıp milletvekili, bir süre önce de bakan oldu, hem de içişleri bakanı. Niyazi, işte bu tipte ve bu tıynetteki insanlarla cebelleşmek zorunda. Bakana yazdığı mektubun çevirisi şöyle:

XXXXX

<< Birkaç yıl önce, sanırım 2015’in başlarında, bazı arkadaşlarla birlikte, Dohni muhtarıyla temasa geçtik çünkü biz de bu köyde bir şeylerin açılımını yapmak istiyorduk. Muhtara neler düşündüğümüzü söyleyince, bize köyün dışında, Skarinu’daki bir tavernada randevu verdi. Sohbet sırasında fikrimizi ona anlattık. Dohni köyünün katledilen 84 Kıbrıslı Türk’ü onurlandırmasını istedik. Bu insanların anısına adanmış bir anıt yapılmasını ya da, en azından, bir zeytin ağacının dikilmesini istedik. Dohni köyünün bu büyük suçla yüzleşmesini istiyorduk.

Çok arkadaş canlısı olan muhtar gerçekten duygulanmıştı. Kendisiyle birlikte gelen arkadaşları da çok duygulanmışlardı. Hatta içlerinden biri, küçük bir çocukken, köy meydanında, katliamı öğrenen Kıbrıslı Türk kadınlarının nasıl dövündüklerini ve çığlıklar atarak saçlarını nasıl çekiştirdiklerini kendi gözleriyle gördüğünü anlattı. Bize söylediğine göre, bu asla unutamadığı bir sahneydi.

Bu girişim, meyve vermedi. Muhtar, birçok nedenden ötürü adım atmaya cesaret edemedi.

Geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanı Bay Nikos Nuris, Dohni’deki “Kayıp Mina Antoniu” adının verildiği Halk Spor Parkı’nın açılışını yaptı.

Sayın Bakan iyi de yaptı. Tüm kayıplarımızı onurlandırmalıyız. Hem Kıbrıslı Rumları hem de Kıbrıslı Türkleri.

Ama görünüşe göre Bakan, Dohni’de bir şeyi unutmuş: Katledilen Kıbrıslı Türkleri …

Biliyor musunuz, Sayın Bakan, gerçeğin yarısını, kayıpların ve katledilenlerin yarısını onurlandıran ve geri kalanını görmezlikten gelen birileri, sadece taksimi inşa eder. Birleşik bir vatan istiyoruz ve birleşik bir vatana giden yol, burada ve orada suçların kabullenilmesinden geçer. Kanımca, köye geri dönüp gerekli itibarı diğerlerine de vermeniz iyi olur.

Kamuya açıkça belirtiyorum ki sizinle birlikte Türk ordusunun, Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların işledikleri tüm suçları tanımaya hazırım.

Şimdi, Sayın Bakan, madem ki cesaret edip Dohni’ye Kıbrıslı kayıp bir Rum’un anıtının açılışını yapmaya gittiniz, diğer anıtın açılışı için Dohni’ye geri dönmenizi tavsiye ederim …..

Ve Dohni’de öldürülenlerin onuruna açılışını yapacağınızı umduğum yeni anıtta, katliamdan kurtulan tek kişi olan Suat Hüseyin’den alıntılanan tek bir cümle yazmanızı tavsiye ediyorum:

                                   “Her şeyden önce barış”

Son derece korkunç anları yaşayan bir insanın ifadesidir bu.

Bir sonsöz yerine, olayları yaşayan Suat Hüseyin’in bir betimlemesi:

“Ayia Fila ile Palodia’nın kesiştiği noktada, bizi otobüslerden indirdiler ve yaya olarak tarlalarda ıssız bir yere götürdüler. Orada yenile kazılmış iki büyük çukur olduğunu gördüm. Bizi çukurların yanına oturttular ve herkese birer sigara ikram ettiler. Sigaralardan üç nefes ya çektik ya çekmedik ki birden bire silahlı Kıbrıslı Rumlar, makineli tüfeklerle bize ateş etmeye başladılar. Kolumdan ve kalçamdan vuruldum ve vurulan diğer köylülerimin üstüne yaslandım. Yüzüm ve gözlerim kana bulanmıştı. Yanımdaki kişinin beyni parçalanmıştı. Silahlı Kıbrıslı Rumlar benim de ölmüş olduğumu sandılar. Aralarında Yunan aksanlı birinin “Bu iş tamam, buldozerleri getirip bunları gömelim” dediğini duydum. Herkes ayrıldıktan sonra yakınlardaki ağaçların arasına saklandım. Yaram ciddi değildi ama canımı acıtıyordu. Yaklaşık altı gün süreyle oralardaki tepelerde saklandım ve sonra oradan ayrıldım. En sonunda Muttayaka’ya ulaşmayı başardım. Oradan Birleşmiş Milletler ambulansıyla Piskobu üsler bölgesine nakledildim”. >>

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar