Halkın sorunlarından kopuk hükümetin halka rağmen devletin olanaklarını siyasi amaç ve çıkarlar uğruna yok sayması kabul edilemez.
Kıbrıs Türk toplumunun uzun yıllardır sürdürdüğü bir toplumsal direnişin ve muhalefetin bugünlerde çoğalarak daha etkin bir şekilde ülkemizde yaşanan tüm olumsuzluklara dur diyebileceği yapının görünürlüğü etkin bir şekilde ortaya çıkabilmesi adını toplumun örgütlü yapılarla birlikte mücadeleye katılması kaçınılmazdır.
Ülkemizin yerel olanakları talan edilirken, seyirci kalma ile yetinmeyip talana taraf olan hükümetin uzun süre varlığını sürdürmesi mümkün görünmüyor.
Ülkemizdeki stratejik birçok alanı özelleştirme adına peşkeş çekilerek bu tip meseleler ortada dururken yenilerinin de yapılmaya çalışılması ve bunu artık aymazca yapmaya çalışmaları hatta bu duruma hukuksal kılıf hazırlamaya çalışmaları geldiğimiz noktada işimizin zor olduğunu biliyoruz, ancak mücadele ile imkansız olmadığını da biliyoruz.
Kendi toplumunun sorunları ile dertlenmeyen ortaya koyduğu düşünce ve yapmaya çalıştığı işlerin yerel akıl olmadığını biliyoruz, ülkemizdeki sorunların çözümü noktasındaki sivil toplumun meslek örgütlerinin ve bürokrasinin kendi düşüncelerinden çıkmayan ve ithal projelerin ve düşüncenin Kıbrıs Türk toplumunun içselleştiremediği bu duruma karşı mücadelesini sürdürmekten vazgeçemeyeceği gerçeğiyle mücadeleye devam edileceği bilinmeli.
Mevcut hükümetinin demokrasi ve demokratikleşme ile ilgili sorunları olduğu bu durumu ortaya koyabilmek yerine, daha çok kapitalist bir bakış açısıyla sermayenin etkin olabileceği yapıların ortaya çıkması için sermayeyi tanımlamadan nereden nasıl gelirse gelsin ülkeyi talan edilecek duruma getirilmesine hükümetin göz yummasına bu toplum izin vermemelidir vermeyecektir.
Sorunlarla mücadelenin evrensel ve ideolojik mücadele biçimlerini ortaya koyabilmek bu mücadeleyi toplumun tüm kesimleri ile ortaklaştırabilmek toplumsal muhalefetin yanında ülkedeki siyasal muhalefetin bu duruma daha da etkin olarak katılması ve bu mücadelenin içindeki performansını arttırarak toplumun tüm diğer örgütlü yapıları ile birlikte bu mücadeleyi
halkın sorunlarının çözümü noktasındaki mücadele biçiminin belirlenecek hedeflere yürüyebileceği durumda ,ülkenin demokratikleşme ve demokrasi adına hukukun üstünlüğü talebi olan halkın taleplerini yerine getirecek siyasal yapıların daha etkin oluşmasına ve ülkeyi daha iyi yöneticiler ile yönetileceğini ortaya koyabilecek siyasi yapıların toplumsal mücadelenin parçası olarak daha etkili şekilde ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Kıbrıs Türk toplumu yarım asırdır haklı mücadelesini daha çok kendi ülkemizdeki siyasi yapıların yönettiği hükümetlere karşı vermiştir.
Meselenin kilit olan kısmı ülkemizin ve halkımızın demokrasi ve özgürlük anlayışı hukuka bakış açısı laik ve seküler yaşam biçiminin kendi özgün ve yerel kültürü ve kimliğine sahip çıkma noktasındaki direnç gösteren kıbrıs türk toplumu,ülkeyi uzun yıllardır yönetme sorumluluğu olan sağ hükümetlerin kendini bu toprakların ana unsuru görmek yerine,
Bu coğrafyada stratejinin parçası ve bekçisi gibi görüyor olması ve davranması toplumun sorunlarını çözme noktasındaki öncelikleri olmadığı göstermektedir.
Tüm dünyada kıbrıs adası bölünmüş ve iki toplumun ayrı yaşadığı sorunlu bir ada olarak görülürken kıbrıs’ın her iki kesiminde durumu böyle gören kıbrıslıların varlığının ve siyasi temsilcilerinin bu durumda yaşamak istemeyen halkın taleplerini barışın huzurun, uluslararası hukukun etkin olabileceği dünyaya entegre olmuş kıbrıs türk halkının geleceğinin çağdaş ve medeni topluluklar arasında yer alabilmesi adına ortak mücadeleyi destekleyecek ve bu sorunun çözümünü uluslararası diplomasi alanına taşıyabilecek siyasi yapılar ve gönüllülerin bulundukları tüm alanlarda mücadeleyi önemli olduğunu düşünmekteyim.
Ülkemizdeki 1974’ten bugüne süregelen sorun ve çözümün tek pencereden bakılarak çözülemeyeceği en yalın haliyle karşımızda dururken konunun esası olan Kıbrıs Rum toplumu ve Kıbrıs Türk toplumunun kendi başlarına karar alamayacakları çok açık ve net ortada iken ortaya konması gereken daha geniş perspektifin uluslararası aktörlerle birlikte Kıbrıs sorununun çözümünün iki halkın duygusal taleplerinin ötesinde bir mesele olduğu gerçeği ortadadır.
Evet saptamalar ve sorunlara rağmen yarım asrı bulacak olan Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan halkın yönetim biçiminin bir sosyal devlet yapısının anayasal unsurları ortada olmasına rağmen,tüm bu kurumsal yapının uygulamada insanı merkeze alan ve uluslararası normlara uygun olmayan davranış biçiminin sonuçlarını bugün en etkin şekilde içimizde siyasal sosyal kültürel ve ekonomi olarak yaşanmaktadır.
Ülkede yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, bu ülkede özne olduğunu düşünen toplumun büyük bir kesimi özgürlükçü demokratikleşme ve uluslararası hukuka kavuşma noktasındaki mücadelesinden vazgeçmeyecektir.