Geçen günkü Akıncı-Anastasiadis görüşmesinden sonra medyaya servis edilen ilgili haberler genellikle “güven artırıcı önlemler olarak” lanse edildi..
Bunlar Faydalı ve insani tedbirler kapsamında, “iki devlet arasında mobil telefonun devreye girmesi..” “Elektrik akımlarında karşılıklı işbirliği..” “Büyük bir insanlık felaketini önleyecek ara bölgelerdeki mayınların temizlenmesi” gibi gerçekten de yararlı uzlaşılardı…
“Sonuçta iki toplumun Cumhurbaşkanlarının bir araya gelerek hem yukarıdaki sorunlarda görüş birliği sağlamaları hem son zamanlarda Anastasiadis’in dilinden düşmeyen desantralizasyon konusunda açılımlar yapılması gibi fayda sağlayacak işbirliğine kim karşı çıkar ki?
Nitekim geçen haftaki yazılarımdan birinin başlığı da “iyi komşuluk ilişkileri” üzerineydi. Ki başından beridir bu adada olması “gereken budur” diyorum..
(TABİ bir Kıbrıslı Türk yurttaşı olarak ‘ben’ diyorum!”
Nitekim Kırk yıldır Rum tarafında yaşarken politikalarıyla yaşam koşullarını seçtiği için kendini Güney’deki bir Kıbrıslı olarak gören Niyazi Kızılyürek bile AKEL’in adayı olarak Kuzey’e geçerek, AB parlamentosunda Türklere ayrılan iki sandalyeden birine talip oluşunun propagandasını hay hayda yapabilecek kadar “yurttaşken” demek istiyorum her halde bizim de “imtiyazsız böylesi eleştiriler hakkında bir yurttaşlık özgürlüğümüz olacaktır!..)
VE ekliyorum: “Sn. Akıncı ile Anastasiadis çok yararlı görüşmeler yaptılar” deniyor da ya KKTC?
Neden söz konusu “işbirliği ve güven yaratıcı önlemler” iki cumhurbaşkanı düzeyindeki görüşmeyi bekledi?
Çünkü orada “Başkanlık sistemi” var. Yürütme Anastasiadis’in uhdesindedir de ondan!
Fakat KKTC’de Cumhurbaşkanı beğenmediği bir yasayı bile iki defadan fazla veto edemeyecek kadar “yürütme erkinin” dışındadır..
Anastasiadis ise kararları “devlet” adına alır.
Fakat Sn. Akıncı devletin başı olmasına karşın “karar mercii” değildir…”
BUNLARI varılan uzlaşı konularını hafife alıp küçümsemek için vurgulamadım. Sadece şunu hatırladığım için yazdım: KKTC’de “yürütmenin” başı mevcut iktidardır.. İkili ilişki ve güven yaratıcı önlemler anlaşmaları bu iktidarın uhdesindedir.. Bu nedenle eğer Güney Kuzey’le iyi ilişkiler kurmak istiyorsa her şeyden önce KKTC devletini tanımak zorundadır… Olmazsa her “ikili karar” lafta kalmaya mahkûmdur!
**********
BÖYLE DEVLET OLMAZ!
Dün de hayvancılar baş kaldırdı. Olayı insaf ve akılla düşünmek istedim.
Nitekim geçen gün, “bu devlet Karun kadar zengin olsa katkı, tazminat, teşvik kabilinden parasal yardımları yine de yeterince yapamaz” dediydim!
Ki KKTC’de hayvancısından çiftçisine, arıcısından balıkçısına, seracısından narenciyecisine, patates sebze meyve üreticilerine kadar tüm sektörler devletten himmet ve inayet beklemektedirler!
(BUNA) karşılık gerek üretim gerek pazarlama ve gerekse olması gereken kalite ile istikrarlı satış fiyatları konusunda bu sektörlerin devlete nasıl yardımcı oldukları bilinmiyor! Örneğin bir “alıcı” yurttaş olarak ben şu yukarıda saydığım “üretici mükellefiyetlerinin bir tekini çarşı pazarda göremeyenlerdenim ve yurttaşlık hakkımda açıkça yazayım; üreticilerimizden de satıcılarımızdan da memnun değilim! Kendimi, “kalitesiz, buna karşın pahalı ürünler satın almak çaresizliğinde kazık yiyen bir yurttaş olarak görüyorum!)
BU nedenle diyorum, “artık kendimizi savaş dönemlerinin “Türkiye verir biz yeriz” alışkanlığından kurtarmamız gerekir..
Eğer TC’e hellim satacaksak, dış ülkelere narenciye ihraç edeceksek, sanayi tesislerimizin ürünlerini pazarlayacaksak yani malımız varsa ve satacaksak…
ARTIK kendimizi KKTC olarak dünya ölçekleri içinde teraziye koyup tartmamız gerekir: “Neyiz ne olmamız gerekir sorgulamaasında?”
Ki ömürlerimiz “siyasi tanınmışlık, ambargoların kaldırılması” özlemleriyle sönüyor!.
Kısaca hâlâ dünya yuvarlığında “yerimizin yurdumuzun” olmadığı tanınmadığı bir coğrafyada yaşıyoruz!
Çünkü yaşadığımız toprak parçasına bile çözüm olmadığı için “bizimdir” diyemiyoruz! “Tapulu mülklerimize bile sahip çıkmakta zorlanıyoruz!”
Güney’deki Rum’un, Hristiyan kulübü AB’nin ve dünyada hiçbir siyasi sorunu çözememiş BM’lerin hakkımızda varacakları hükümleri bekliyoruz ki ne yapacağımızı bilelim!
Böyle bir devlet olamaz! Yokısa sittin sene daha bu minval birbirimizi yiye bitire, Rum’un ekmeğine yağ bal sürerek vizilemeye devam ederiz ki bir gün hiç hoşumuza gitmeyecek siyasi anlaşmalara bile zorlanabiliriz… **********
KISACA TAKILDIĞIM: (TATAR’IN PERFORMANSI..)
Renkli şovlu gösterilerle, cafcaflı iki üç kelimelik nutukların yarattığı anlık heyecanlara tutun ki Dörtlü koalisyon hükümeti iktidar olurken ben de kapıldım!
Oysa “peşin yargılardan kaçınmak gerektiğini” biliyordum..
Buna karşın yine ve peşin yargılarla (aldanma pahasına) diyorum ki KKTC’de yeni bir “lider” yetişiyor: “Ersin Tatar…”
Buna bir mim koyun! Bir “liderde” nasıl “nitelikler” ararsınız bilmiyorum.
Fakat Tatar’ı izlerken bir yandan muhalefet liderliğini aşarak halk katlarında oluşturduğu etkinliğini görüyor, bir yandan da bir “liderde” aranan çalışkanlıkla açık sözlülüğüne tanık oluyorum.. sürekli halkın içinde oluşu da önemli artısı..
Sorun bilincine vakıf olması nedeniyle de kitlelerle empati kurabiliyor. Üstelik bir politikacıya yetecek donanımda.
..Tutun ki UBP uzun bir aradan sonra (eğer felek bir arıza çıkartıp süreci tersine çevirmezse) Tatar’la başarılı ve her kesimden insanın onayını alabileceği bir lider kazandı.. Biraz daha bekleyip daha çoğunu görelim diyorum..