Gökyüzünden büsbütünüz Yeryüzünde paramparça - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Poli

Gökyüzünden büsbütünüz Yeryüzünde paramparça

Gökyüzünden büsbütünüz

Yeryüzünde paramparça


(Böyle mevsimlere dair karalamalar…)

 

Herkesin hayalleri vardır.

Ama şarkıda söylendiği gibi:

Bir adam kaç kez yukarı bakmalı

Gökyüzünü görebilmek için…

……………………………………………………………………………………

 

Yağmur belli belirsiz yağar, damlaları camlarda ışık kümeleri haline gelir,

Mevsim sonbahar,

Rüzgarlar batıdan eser, yel değirmenleri serin serin dönerdi.

Sokaklar hafiften ıslanır,

Güvercinler neşe içinde uçuşur,

Seyyar satıcılar belli belirsiz yağan yağmura aldırmadan yollarına devam ederken, iki kişi bataryası zayıflamış bir arabayı iter,

Bisikletini sekiye dayayan telaş içinde bir adam bisikletin çarkından fırlayan zincirini takmaya çalışır,

Güneşin ışıkları Ayasofya’ya güneyden düşer; kuzeyini dev gölgeler oluşturur, şadırvanında birkaç imam abdest almak için çeşme başlarına otururlardı.

O sıralarda Arasta esnafı ikindi bereketini bekler,

Dükkanlarının önünde kimisi kahve yudumlar, kimisi tavla oynar, kimisi tek tük gelen müşterilerle ilgilenirdi.

Böyle vakitlerde,

Karanfilli Cemal Dayı Sarayönü Çeşmesinden su alıp arabaları yıkar,

Şapkacı Tomris Hanım elinde çantası, camları koyu renk kelebek model gözlükleri ile, başı yere eğik bir şekilde ikindi alış verişine çıkar,

Vedia Barut dışarıya taşıdığı konfeksiyon ürünleri ıslanmasın diye ani basacak bir yağmur ihtimaline karşı havayı yoklar,

Gazeteci Conkbayır da işlerini çoktan bitirmiş olurdu…

Güneş batıya tez düşecek, hava tez kararacaktı.

O sırada bir genç topuklu botlarını giyer,

Pikabın üstüne Chubby Checker’dan bir twist koyar,

Boy aynasının karşısına geçerek oynadığı figürleri çek ederken,

Komşu kızı elinde aynası dikkatli bir şekilde kaşlarını alır, ara sıra pencereden dışarıyı gözetler,

Çocuklar sokaklarda bir ayak oynar, topaç çevirir, ip atlayan küçük bir kız kazara dizini kanatır,

Bir çift güvercin kiremitlerin arasında sevişirdi…

chubby-checker

Sinemalar kışlıklara çoktan taşınmış olurdu.

Arasta’nın girişine ve çıkışına asılan film afişleri aşkı ve sevdayı anlatırdı.

Halbuki dünya sürekli kanamaktaydı ve çoktandır duyulmayan silah sesleri bu sokaklarda da patlayacaktı.

Ama şarkılar da patlıyordu bu talihsiz gezegende.

Henüz çok genç birinin sesi duyuluyor,

Barıştan, insanlıktan yana sözler haykırıyordu.

Elinde gitarı, ağzında armonikası,

“Blow in the wind” şarkısını söylediğinde sene 1963’tü.

Adı Bob Dylan.

O şarkının sözlerinde şunlar belirtiliyordu:

bob-dylan

Bir adamın katetmesi gereken ne kadar yol var
Ona erkek demeniz için
Evet, ve kaç deniz aşmalı beyaz bir güvercin
Kumlarda uyumadan önce
Evet, ve top gülleleri kaç kez atılmalı
Sonsuza dek yasaklanmalarından önce
Cevap, dostum, rüzgarla esiyor
Cevap rüzgarda uçuyor
Bir adam kaç kez yukarı bakmalı
Gökyüzünü görebilmesi için
Evet, ve bir adamın kaç kulağı olmalı

İnsanların ağladığını duyabilmesi için
Evet, ve kaç ölüm olmalı onun bilmesi için
Ne kadar çok insanın öldüğünü?
Cevap, dostum, rüzgarda esiyor
Cevap rüzgarda uçuyor
Kaç yıl geçmeli bir dağın varolabilmesi için
Suyla yıkılmaması için
Evet ve kaç yıl geçmeli bazı insanların yaşayabilmesi için
Özgür olmaları için izin verilmeden önce
Evet ve bir adam kaç kere çevirebilir başını
Sadece görmemek için
Cevap, dostum, rüzgarda esiyor
Cevap rüzgarda uçuyor

O sıralarda Kıbrıs kan ağlamaya başlıyordu.

Cevap rüzgarda uçuyordu ama kim o cevabı verebiliyordu…

Yağmurun belli belirsiz yağdığı bir zamandı.

Böyle bir mevsimdi fakat güneş bulutların arasında savrulurdu ışıkları paramparça.

Yazılmamış kitaplar, söylenmemiş şarkılar vardı.

Ama Lefkoşa kendi şarkısını dinlemekteydi ki o şarkıya henüz söz yazılmamıştır.

Böyle bir sonbahar vaktiydi,

Bisiklet tamircisi Köse çiseleşen yağmurun altında telaşa düşmeden bisikletleri tamir eder,

Papaz Mehmet dükkanlara girer çıkar kendince bir şeyler söyler,

Gannavurici kadın tepsisini boşaltmış evine dönerdi.

Girne Caddesi huzur içinde, çift yönlü gidip gelen arabalara kucak açmış gibiydi.

Sarayönü Meydanında bulunan çeşmenin henüz musluğu kırılmamış, suyu eksilmemiş, akardı ve gelen geçen o çeşmeye avuçlarını açardı.

che-guevara

O sıralarda Che dağlardaydı.

Matarasında su, şarjöründe kurşun.

Belki de not defterine şunları yazıyordu:

“Peşinden gidecek cesaretin varsa, bütün hayaller gerçek olabilir…”

Akşam serinlerinin sur duvarlarında estiği bu adada da bütün hayaller gerçek olabilirdi.

Her şey bunun tam tersi gerçekleşti; hayaller yarım kaldı; kimisi paramparça oldu, hiç yaşanmaya vakit kalmadı…

Birkaç silik sönük siyah beyaz fotoğraf anlatır ancak o yılları.

Belki birkaç satırlık şiir.

Ya da ne bileyim hiç söylenmemiş, hiç yazılmamıştır.

Kayıp hayaller, yaşanmamış rüyalar kovalar insanları.

Lakin, her şeye rağmen hayat güzeldi.

Londra pastanesinde şarlot yiyen gençler kendi dünyalarını yaratmışlardı.

Bir bahar vakti ve bir ikindi sırasında bisikletlerini sekilere dayayanlar pastanenin sırmalı sandalyelerine oturur, Çağlayan yolundan gelip geçenleri izler, müzik dinleyip vakitlerini geçirirlerdi.

Akşama Taksim, Halk ve Şahin sinemalarında iki film birden oynatılacak,

Uyarsa sinemaya gidecekler, sevgilileri ile göz göze geleceklerdi.

Her göz temasında geleceğe dair güzel hayaller kurulurdu ama hiç kimse, hayallerin gerçekleşmesi için peşinde cesaretle gidilmesi gerektiğini düşünemezdi.

Halbuki dağlarda kan revan içinde not düşülmüştü, fakat kim bunun farkındaydı.

Anibal’ın karşısındaki kaldırımlara uzanıp yatmış Topal Hasan’ın ne gibi hayalleri vardı?

Geleceğe dair düşleri neydi?

O da güzel, daha mutlu günleri düşünür müydü?

Halinden memnun muydu?

Aldığı birkaç kuruşu ekmeğe döndüren Hasan’ın bu memleketten beklentileri nelerdi?

kibris-1970

Böyle bir mevsimdi.

Ekim çıkmak üzereydi ki kış kapıda sayılırdı ve bulutlar yağmurları çağırmaktaydı.

Böyle zamanlarda Lefkoşa dibelik kendi kabuğuna çekilir, geceleyin sokaklara dalan salepçinin sesini dinlerdi.

O ses, önce uzaktan duyulur,

Kerpiç duvarlar irkilir,

Sonra tek tek kapılara yanaşır,

Sanki kapıları çalardı.

Uzaktan gelen ve beklenen bir misafir gibi.

Salepçinin geleceğinden emin olanlar,

Bardaklarını çoktan hazırlar,

Salepçi gelince dışarıya çıkıp saleplerini o bardaklara doldururlardı.

Bu seanslar en çok soğuk kış gecelerinde gerçekleşirdi.

Dünyanın bir yanında,

St. Petersburg’ta “Beyza Geceler” yaşanıyorsa,

Lefkoşa’da okyanus mavisi geceler yaşanırdı,

O şehirde balalayka sesleri yayılıyorsa,

Bu şeherde de ince saz sesleri işitiliyordu.

Sevgililer için mektuplara yazılan aşk sözleri her yerde aynıydı:

Bir ipeğe dokunur gibi

Sana dokunmak

Yıldızları tutar gibi

Seni tutmak

Güneşe yükselir gibi

Sana uzanmak

lefkosa1

Herkesin hayalleri vardır.

Ama şarkıda söylendiği gibi:

Bir adam kaç kez yukarı bakmalı

Gökyüzünü görebilmek için…

Gökyüzünde büsbütünüz,

Yer yüzünde paramparça…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar