“Gevşeklik” devam ediyor! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

“Gevşeklik” devam ediyor!

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Önce “gevşek,” sonraları  “Desantralizasyon” ile devam eden Anastasiadis’in yeni “federasyon” tanımını, “onca eleştiri ve şüphelerime karşın” yabana atmıyorum. Bu nedenle son açıklamalarına da bu düşüncemle nazar atıyorum.

Geçen gün sık sık  söylemleriyle hiç gündemden düşürmediği  siyasi sorunla ilgili açıklama yapmak gereğini duyan Anastasiadis, yine kendi önerisine dönüş yaparak özetle şöyle diyordu:


“KIBRIS sorunu sadece vermekle çözülmez… Sorulması gereken Kıbrıs Türklerinin karar verme özgürlüklerinin derecesidir…”

Son günlerde tartışma konusu olan “Merkezi yetkilerle” “iki kurucu devlet yetkileri” konusunda da şöyle diyordu:

“Vatandaşların günlük yaşantılarına ilişkin sorunlar ve konularda  eyaletler ne kadar güçlü olurlarsa bir toplumun diğerine müdahalesi de o kadar az olacaktır…”

YANİ Anastasiadis bir kez daha “Desantralizm”den söz ediyor, “gevşek” federasyon hatırlatmasında, “Kurucu devletlerin” kendİ içlerindeki yetkilerinin Merkezi hükümet yetkilerinden daha fazla olabileceği imajını çakıyordu.

Tabi ki Anastasiadis’in bu son günlerdeki “gevşek federasyon” tutkusunu en iyi değerlendirecek olan Sn. Cumhurbaşkanı Akıncı ve ekibidir. Fakat Anastasiadis’in aksine (şüphe ile mi karşılıyorlar yada Anastasiadis’in samimiyetine mi güvenmiyorlar bilemem) Desantralizasyon konusuna uzak dururlarken, yerine “siyasi eşitlik” ve “Doğu Akdeniz’deki doğal gaz arayış ve sondajlarını” gündeme getiriyorlar.

Nitekim Anastasiadis de karşı çıkışla Türkiye’nin adadaki konumunu hatırlatarak soruyor ama: “Siz Kıbrıs Türkleri ne kadar özgürce karar verme yetisine sahipsiniz?”

ŞİMDİ ille de federal bir çözüm olacaksa  öteden beri  “bari konfederasyon” olsun dediğime nazire, Anastasaidis’in “eyaletler” dediği Kurucu Devletlere kendi içlerinde daha çok yetkiler tanınması gerektiğine ilişkin açıklamalar aklıma yatıyor.. Zaten gitgide kendi bölgelerinde kemikleşen Güney ile Kuzey’e baktığımızda bir başka “çözüm alternatifi” görmek  de mümkün değil.

Eğer Anastasiadis bir “kumpas” çevirmiyorsa siyasi eşitliğimizin de (bire bir esasında) kabul edileceği bir siyasi çözümü görüşmek, doğrusu yabana atılır fırsat değildir..

**********

ONLAR     ÖYLE” BİZ NEDEN “BÖYLEYİZ?”

Zaman zaman arkadaş sohbetlerinde  “hayıflanırız!” “Onlar neden öyle biz neden böyleyiz” diye!

Güney ile Kuzey coğrafyalarından bahsediyorum.  Yıllardır  o tarafa geçmedim ama kapıların açıldığı ilk yıllarda üç beş kez gittiğimden hem 1974 öncesi geçmişleriyle biliyorum hem de yeniden gördüğüm sonrası  halleriyle.. Mesela  Derinya’yı, Paralimni’yi, Fernaros  gibi köyleri..

Bu yerleşim yerleri kasaba bile değil, köydürler!  Mesela biz Mağusa’daki kıyılarımızdan o yöreleri   göremeyiz ama onlar çıplak gözle Mağusa’yı, Yeniiskele’yi,  Boğaz’a kadar olan sahil ve yörelerimizi,  sahillerinden, evlerinden, apartmanlarından, otellerinden seyredebilirler…

Neden mi?   Çünkü onlar sahillerini insanlarına kapatmadılar! Yüksek binalarla otellerle doldurmuş da olsalar o sahilleri insanlarına  haram etmediler!  Ne yaptılarsa   önce kendi yurttaşlarına saygıda, faydada  yaptılar!  Kısaca ranta yenik düşmediler, çarpık yapılaşmalara prim vermediler..

Şimdi arkadaşlar, bu kez yeni açılan kapıdan geçip o yöreleri çok daha yakından gördükleri için anlatıyorlar: “Gidin Derinya’ya, Paralimlimni’ye” falan diyorlar.  “Pırıl pırıl köyler. Tertemiz, her biri bir safiye havasında..”

Sonra o Güney’e geçtiğiniz  kapıdan dönün Kuzey’e..  Fakat bu kez Güney’deki o köyleri gezip tozmuşluğunuzun gözleminde, bakın  bakalım “bizim taraf” dediğimiz tarafa! Tek kelime ile mezbelelik, pislik, ilkellik!

Zaten bilmiyor  muyuz ne olduğumuzu? Peki ama 45 yıl önce onlar Kuzey’den biz  Güney’den düşmedik miydi  göç yollarına?

Bırakın, “suçludurlar  ayağa kalksınlar” dediğimizi. Ama onlar Kuzey’e dönmeyi sayıklarken bile yepyeni, bayındır, turistik  bir Güney yaratmadılar mı?. Bizse?.. (Hadi gene “pislikten” başlayarak trafik falan diyerek saymayalım!)

O zaman bu “vatan” dediğiniz “sıradağlar gibi durup direnip  uğruna ölenlerin” mi sadece?  Eğer “yaratamaz, yeşertemez, üretemez..” Aksine içine bile ederseniz,  layık olur musunuz ki topraklarında hakkınız olsun!

Bir daha soralım ama: “Neden onlar öyle biz de böyleyiz?”

Çünkü onlar vatanlarını severler!” Bizim  sevmediğimiz ise  KKTC’den  belli değil mi?

**********

KISACA TAKILDIKLARIM. (KALDI Kİ!)

1974’den sonra sahibi olduğumuzda “işte Mağusa’ya yetip de artacak bir milli park dedimdi. Ve sonrasında gelip giden tüm  belediye başkanlarıyla da her vesile ile konuyu gündeme getirdiydim. Olmadı, olmadı!       Şimdilerde DAÜ kampusunun yamacında kalan “Mağusa gölünden” bahsediyorum. Ki bu gölün bir uzantısı da eskiden “Gandulular” dediğimiz Çanakkale Mahallesine kadar uzanır. İngiliz döneminde yapılan ve Derinya sınırlarına kadar dayanan bir yer altı kanalıyla da  gölün su tuttuğu yıllarda  bazen iki su motoru birlikte çalışarak aylarca Maraş’taki portakal bahçelerine su aktarılırdı. Yağışlı yıllarda  hâlâ bu su aktarma devam ediyor..)

İşte bu gölü “kuruttuk, kokuttuk, ağaçlarını kesip arsa yaptık, üzerlerine  yurtlar evler diktik! Yetmedi kanalizasyon şebekesinin atıklarını bu göle saldık! Arıtma yok, çevresi leş gibi kokmakta!..

Kaldı kiii! Biz bu gölü “milli park yapacaktık!”

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar