Bu ülkede aday olup seçimlerden sonra vekil olma hakkını kazananlar…
Hükümeti kurmakla görevlendirilen ve sonuçta “Başbakan” olanlar…
Devletin kurumlarını doğru düzgün çalıştırmak, ileriye taşımak umudunda Bakanlık mertebesine ulaşanlar…
Meclis’teki milletvekilleri oylarıyla Meclis Başkanlığını kazananlar…
ASLINDA kaybedenlerdir! Neyi?
Önce kendilerine oy verip sandıktan çıkmalarını sağlayan seçmenlerinin umutlarıyla beklentilerini! Sempatileriyle dualarını! Güvenirliklerini.. Hatta saygınlıklarını!
VE her seçim sonrası bu ülkede “kazandıklarını” zannedenler halk indinde işte hep böyle “kaybederler!”
***
“UZUN SÜREDİR “Devlet olduk ama olamadık” diyoruz! Çünkü “Devlet” seçmek seçilmekle başlayan, kâğıt üzerinde kanun ve kuralları yazılıp çizilen, Anayasal müeyyidelerle donatılan bir “şekilden” yada suretten ibaret değildir..
MESELA Devlet halkının yaşam koşullarını düzeltmek için asgari ücretlerle sigortalıların, kamu görevlilerinin maaşlarını yeniden düzenler ve hatta mevcut pahalılığı karşılayacak “zamlar” gerçekleştirirken…
TÜM o zamları dolaylı vergilerle, akaryakıta, elektriğe, trafikte sürücülerine astronomik para cezalarıyla geri almaz!..
DEVLET, 20 Aralık’tan beridir ateşi düşen dövize ve belirli bir kurda istikrar kazanan TL’ye karşın; marketlerin, ötesi türlü çeşitli satış yerlerinin etiketlerinde 5 kuruşluk kadar bile indirim yapmamakta direnmelerine, resmen “haksız kazançta” ısrar etmelerine seyirci kalmaz! Biçare rolü oynamaz!
MEMURUNUN, öğretmeninin, sigortalısının polisinin maşlarına zam yaptıktan sonra, o zamları geri almak için dolaylı vergileri bastıramaz, halkın az biraz nefes almasına fırsat verir!
***
YANİ diyorum hay haşiminan katıldığınız seçimlerden “Devlet ricali” olarak çıkmak marifet değildir.. Kaldı ki artık o seçimlerin de ne dolaplarla dönüp gerçekleştiğini iyi biliyoruz!
Marifet, verdiğiniz sözleri yerine getirmeyi “namus borcu” saymaktır..
MESELA seçimler arifesinde nutuklar atarken, “ey halkım bizi seçerseniz bu ülkede Kıb-Tek’i içine battığı bataktan kurtarmak için elektriğinize zam yapacağız” mı dedinizdi? KEZA, “gaza (belki yakında suya) zam yapacak, size verdiğimiz bütün artışları cebinizden çeke söke alacağız mı dedinizdi?
***
Sn. SUCUOĞLU keşke çok iyi bir doktor olarak kalsaydı. Oysa kendileri mesleğinde daha ilerilere taşınma yollarında yapacağı ihtisasının seçimini “Devlet Yönetmek” için kullandı!
Doktorlara mahsus büyük merak! Ki kör talihe bakın “Sağlık Servisleri de en büyük bunalımını devri başkanlığında” yaşıyor!
ÖTE YANDAN son “mali tedbirleri” alır ve “çalışanların maaşlarına yeni zamlar ulayarak “iyileştirmelere” giderken, bir yandan da harcadıklarını geri almak için dünyanın en kolay ve sıradan fakat en insafsız olan tedbiri seçerek “bilumum emtiyaya” zam üzerine zam yükleyip, trafik cezalarından bile medet umacak parasal gelirlerin, daha doğrusu artık “vergi” olmaktan çıkıp haraç halini alan yeni zamların uygulayıcısı oluyor!
***
TABİ Kİ bir devlet böyle yönetilmez! Fakat 48 yıldır bitmeyen serzenişlerde bu halk seçtiği “Yöneticiler” tarafından istismar ediliyor ve artık bu tutum bir gelenek haline getiriliyor!
Kısaca ülkeyi “aldatanlarla aldananlar” saflarına ayırdılar! Hemen her seçimle iş başına gelen Yönetici takımları “aldatanlar” safında yer alırken; halk her zaman “aldanan” oluşu yaşıyor..
NE dediydi Namık Kemal? Dayamış düşman hançerini yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini! Yok işte!
*** KISACA TAKILDIĞIM: (PAHALILIĞIN ATEŞLERİNDE YANIYORUZ!) Çok küçük bir ükeyiz. Hem nüfus hem de toprak yönünden.. Şöyle ki ne kendi kahrımızı çekecek kadarız ne üretecek kadar!.. Dolayısıyla biz “devletin himmetine, devlet de Türkiye’ye muhtaçtır!” Zaten yarım asrı aşkın süredir de öyle yaşıyoruz..
FAKAT bugüne kadar ne bu “demografik yapımıza” uyacak bir “üretim ve tüketim planlamasıyla sistemini yaratabildik ne denemek istedik..
Nitekim yukarıda da anlatmaya çalıştığım, mesela Devletin kaşıkla verdiğini, bizzat başını çektiği zamlarla dönüp kürekle toplaması üzerine kurulmuş bir sistemin esirleri olduğumuzdur..
***
NİTEKİM daha dün tirajı büyük bir günlük gazetemiz satışını yüzde yüzlük artışla 5 TL’den 10 TL’ye çıkardı.. Oysa ki biz bu gazetenin en çok “kazanan” olduğunu zannediyorduk. Diğer tüm gazeteler batıp gitseler ayakta kalacak tek gazete budur diyorduk!
Memleketin ekonomik ve mali krizine dayanamadığı yerde her halde gözlerini kapayarak ve “ne olursa olsun” diyerek bir defada gazete satışına yüzde yüz zam yapıverdi!
BU olay “bir gazetenin sorunu” değildir. Tüm öteki yazılı basınla memleket ekonomisinin sorunu ve göstergesidir. Tutun ki öyle geçip gidecek bir sorun da değildir.. Çünkü: *** DÜNYADA akaryakıt ve gaz sorunları büyümektedir.. Rusya-Gürcistan dalaşması bütün siyasi dengeleri altüst etmiş savaş çığlıkları her yerden işitilmektedir..
Bizi ilgilendiren Yunanistan’la Rum tarafı yirmi dört saat Türkiye ile uğraşmaktadır.. Tutun ki küçük bir kıvılcım büyük yangınlara neden olacak kritik aşamaya gelmiştir!..
VE bu ülkede esrar, fuhuş, illegal olaylar sürekli artmakta, “yeraltında dürüyen kanun dışı mafiamsı teşkilatlar kanlar akıtmaya devam etmektedirdirler..
YARINLARA koştuğumuzu söylemenin mümkün olmadığı gerçekte hem bu azgın pahalılığı hem de boyumuzu posumuzu aşan bu kanunsuzlukları önlemek, KKTC de huzur bozucu ve korku salan eylemleri kesinkes durdurup ortadan kaldırmak zorundayız. Çünkü yaygınlaşıp kemikleşirlerse çok geç kalacağız!