Gene peşi peşine gündeme gelen “olay ve gelişmeler” nedeniyle yeni bir yoğunluk dönemine girdik.
Bir yanda 7 Temmuz’da genel seçimlere gitme hazırlığı yaparken, sürekli Türkiye ile maraza çıkartmak için bahaneler uyduran Yunanistan cephesi var.
Yanı sıra bu kez seçilme olasılığının düşük olması nedeniyle kendine yeni propaganda oyuncakları ararken Doğu Akdeniz’deki Türkiye’yi hedef alan Çipras’ın tehditleri var!
Öte yandan Türkiye’yi Güney Rum Yönetimiyle karşı karşıya getiren sondaj çalışmaları var!
Ve derken şimdi de tüm bunlara, bomba gibi patlayan bir sürprizle, Tatar Hükümetinin “Maraş’ın envanterinin yapılmaya başlanacağı haberi ulandı!
Eğer tüm bu gelişmelerin bir haftalık süreye sıkıştığını düşünürsek “siyasi yoğunluğun” artı ve eksileriyle” mesela sokaktaki yurttaşı nasıl sıkıştırıp tedirgin ettiğini daha iyi anlarız!
Kaldı ki tek dayanağımız olan Türkiye’de de işler yolunda değil. Rusya’dan satın alacağı S-400’ler fena halde başını ağrıtıyor! Rum Yunan ikilisinin Doğu Akdeniz’i “kendi sahipliğinde” görmesi ise başlı başına yeni bir kriz!
Ve tam bu sırada biz de “bize boş durmak yaraşmaz” diyerek nur topu gibi bir “Maraş olayı” doğurduk ki durun bakalım ne olacak dediğimizce! Dolayısıyla tüm yukarıdakilere bir nanik çekip Maraş’a bakıyorum) **********
MARAŞ OLAYI!
Tatar hükümeti iktidara gelirken, “bu hükümet farklı olacak” dedim miydi? Demedimse şimdi söylüyorum. Ancak darılmaca yok! Hem Başbakan Ersin Tatar’ın hem Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’ın öncesi dönemlerde de Kıbrıs siyasi sorunuyla sosyoekonomik sorunlara mesela Erhürman Hükümetiyle Sn. Akıncı’dan farklı vizyonlardan baktıklarını biliyorduk.
Dolayısıyla Bakanlar Kurulunun toplanarak “Maraş konusunda açılımlar yapılacağını” söylemesi, Kudret Özersay’ın Anastasiadis ile buluşup görüşmesi şaşırtıcı olmamalıdır.
Ha Sn. Akıncı bypass edilerek bu “gelişmelerin dışında bırakıldı.. Doğru mu oldu? Hayır!
Sonuçta dün de yazdığım gibi “Hükümetle Cumhurbaşkanlığı makamının ayrı gayrılığı değil, (birbirlerini tasvip etmeyip sevmeseler de) KKTC’nin bütünsellikli olması gereken siyasi ve ekonomik çıkarları için “birliktelikte” hareket etmeleri kaçınılmazdır, KKTC’nin faydasınadır..
Maraş olayına dönüyorum: Haberi işittiğimde önce şunu düşündüm:
Oğlum Çetinel, 1974’den beridir yani 45 yıldır “Kapalı Maraş sorunuyla ilgili ne düşündün, neleri yazdın, neleri söyledin?” Evvel emirde ve her zaman şunu: “Tellerinden uzanıp içine bile tüküremediğim Maraş benim değildir!” Ve ekledim. “Maraş bizim 47 yıllık ayıbımız yüz karamızdır!”
Ne iade ettik ne iskâna açtık ne virane olmasını önleyecek tedbirler aldık!
Dünyada benzeri olmayan bir “ayıbı” 47 yıldır alnı şakkımızın ortasına vurulmuş “kara bir damga” gibi taşıyoruz!
Çok ama çok geç olsa da.. Sn. Akıncı’yı bypas etmiş olsa da.. Damdan düşer gibi olsa da… Tatar hükümetini “Maraş kararından” dolayı tebrik etmek gerekir..”
Ancak şunu da hatırlatayım: Maraş bizim değildir! 47 yıldır resmen Türk askerinin yetki ve sorumluluğunda TC’nin aidiyetindedir.. Sn. Başbakan bile ziyaret etme gereğini duysa her halde Kolordu Komutanını haberdar etmek durumundadır. Buna karşın Ankara KKTC hükümetinin Maraş konusundaki açılımına olumlu cevap verdi, iyi oldu..
Öteden beri yazıp söylerim: Ecevit için de Maraş Atilla Hattı sınırları içinde değildi. Müzakerelerde Rum’a iade edilecek “koz” olarak elde tutulduğunu bizzat kendisini açıkladıydı..
Kaldı ki Maraş bize bir savaş sonucunda kalmadı.. 1974’de Rumlar Maraş’ı terk ederek bomboş bıraktılardı.. Osman Fazıl Polat Paşa askeriyle elini kolunu sallayarak ta Derinya’ya kadar gittiydi ki eğer “artık kâfi” dememiş olsaydı, Larnaka’yı da işgal etme şansı vardı!
Fakat her şeye karşın yeni “Maraş Kararının” bundan sonra çok daha ciddiyetle analiz edilmesi gerekir.
Artı, eğer Maraş müzakerelerde hâlâ bir çözümün “kozu” olarak kullanılacaksa asli sahipleri olan Rum’lara iadesi en güzeli ve mantıklısı olacaktır çünkü gerçekten Maraş bizim değildir.. **********
KISACA TAKILDIĞIM: (MERAKIM ZAİL OLDU!)
Çok merak ediyordum. Erhürman hükümeti döneminde “çarpık yapılaşmaları önlemek ve rant ekonomisini durdurmak için oluşturulan “Mağusa, İskele Boğaziçi Emirnamelerinin” ne zaman canına okuyup (tedavülden) kaldıracaklardı..
Çok gitmedi. Şehir Plancıları Odası Başkanı Refikoğlu her üç kent için oluşturulan “Emirnamelerle” ilgili YİM’inden ara emri aldırdı!
İnşaat Müteahhitleri Birliği Başkanı bile dayanamadı ne dedi bu karar karşısında: “Onca emek boşa gitti!”
Bir daha yazayım. İçimizde mi hissetmedik ne! Bu memlekete, bu topraklara 45 yıldır hiç “vatanımız” diyemedik! Bu nedenle olmalı “bu topraklara ne kadar layık olduğumuzu da düşünüp sorgulamadık!”
Bakın olumsuz gelişmelere, kirliliğe, trafiğe, illegal olaylara, alt yapı pejmürdeliğimize…
Ve faydamıza çıkartılan yasaları bile zararımıza çeviren bencil ve çıkarcı tutumlara! Ki işte aynalarımızda yansıyan Emirnamelerle ilgili son “ara emri” olayı da yeni bir ispatı daha olmakta!