Faiz, kur ve kredi politikaları… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Faiz, kur ve kredi politikaları…

Bir süre daha Türk Lirası faizlerin, Türkiye’de düşük tutulacağı ve önümüzdeki 2014 yılında da bu politikanın devam ettirileceği görülmektedir.
Faizlerin düşük tutulmasının esas nedenlerinin, esnaf ve zanaatkârların orta sınıf üretici ve KOBİ’lerin desteklenmesi hedefini güttüğü ve üreticilerin korunmasının amaçlandığı, açıklanan hedeflerden izlenmektedir. Bunun yanında üreticilerin bankalardan borçlandıkları paraların maliyetlerinin ve üretim mallarının maliyetlerinin artmaması gözetiliyor. Hem yerel üretim mallarının iç piyasada fiyatlarının rekabette avantajı hem de ihracata yönelik imal edilen malların dış pazarlarda rekabette avantaj sağlamasının öncelik aldığı görülmektedir. Esasen büyümenin iç tüketime de dayandığı bilinmektedir.
Dış Pazar paylarının artırılabilmesinin, ihracata yönelik malların kalitesinin arttırılması kadar fiyatların avantajı da o kadar önem taşır. Türkiye ihracatta epeyce mesafe kat etmiş, 10-12 yılda toplam ihracat 36-42 milyar $’dan bugün 151 milyar $’lara çıkmıştır. İhracatta 2012 yılından 2013’e % 13 artış gerçekleşmiştir. Gelecek yıllar için de ihracat artırımına verilen önem, kalkınma ve büyüme için tespit edilen ekonomik politikaların başında gelir. Çünkü Türkiye büyüme ve kalkınma stratejisini, ihracat odaklı politika ile yürüteceğini hedef koymuştur. Hükümet yetkilileri de çeşitli ifadelerle bunu teyit etmektedir.
Bu gün dünyada gelişmiş ve kalkınmış birçok ülkeler ihracatı arttırmak hedefi ile hızlı kalkınmayı sürdürerek bu günkü seviyelerine ulaşmışlardır. Başta Japonya, Almanya ve kalkınmakta olan doğu Asya ülkeleri. Bu gün dünya ekonomisine hakim olan ABD bir çok ülkelerle ticaret anlaşmaları geliştirerek ekonomisini güçlendirmiş son 2008 krizinden bu yana gevşek para politikaları yanında ticari alanını her gün genişletmeye çalışmaktadır. En son AB ile yapılacak serbest ticaret anlaşmaları ile dünya ticaretinin toplamda % 75’ine hakim olabilecek bir alanın içinde olanlarla birlikte hareket serbestilerini çoğaltacaktır.
Türkiye’nin uygulamaya hedef aldığı da dış ticaretin geliştirilmesinde ihracatın arttırılması, yeni pazarlara erişim ve mevcut cari açığın azaltılmasına yönelik bir politikadır.
Türkiye’de faizlerin düşük tutulması biraz önce söylediğimiz gibi üretimi özellikle KOBİ’leri korumak ve banka kaynaklarından daha fazla istifadelerini sağlamak yanında, yüksek kur politikasını da uygulamaktadır. Faizlerin düşük tutulması haliyle enflasyon altında getiri dolayısıyla tasarruf yapanları tüketime veya dövize yönlendirmektedir. İçte yatırım talepleri ve dış ödemeler vb talepler kurları artırmaktadır. Ancak hükümetin ihracatı teşvik politikası çerçevesinde TL’nin değer kazanması da pek istenmemektedir. Bu da alınan ihracat odaklı hedef için ihracatçılara yüksek kur avantajı sağlamak ve ihracatçılara bir nevi prim vermektir. 2014’te görülen, bu politika ile kurlar düşmeyecek, hatta bir miktar daha artma ihtimallerini yükseltiyor. Gerçi TCMB piyasaya döviz talep artışına karşı kur artışını önlemek için, devamlı döviz vermekte ise de bunu ancak bir miktar karşılayabilmektedir. Geçen bir ay zarfında 42 milyar$ bu amaçla piyasaya MB tarafından döviz verilmiş ve talepleri düşürmeye çalışmıştır. Yüksek kur politikası ihracatçılar birliklerinin de talepleridir.
Tabii ki kur yüksekliği birçok riskleri de taşımaktadır. Yüksek enflasyon ve etkileri gibi. Maliyetlere de yansıması var. MB’nin enflasyonu belli seviyede tutma hedefiyle izlenen fiyat istikrarının sağlanması için ise aşırı gayret gösterilmektedir. MB’nin gözettiği diğer önlem de TL’nin aşırı değerlenmemesi politikasında, kurların da belli seviyede tutulması için döviz rezervlerini ve munzam karşılıklar aletlerini kullanmak olmaktadır. Bütün bunlar, belirlenen ihracat artışının sağlanmasında uygulanan politikanın yanında, çıkan riskleri asgariye indirmek içindir.
Öte taraftan getirilen kredi kartlarına taksit sınırlandırması da esnaf ve zanaatkâr kesimin ve KOBİ’lerin kredilerinin genişletilmesine dolaylı destek anlamındadır. Çünkü tüketici kredilerinin bankalara fazla yüklenmemesi ve bankaların da zora girmemesi istenmektedir. Bankalara fazla yüklenilmesi halinde üretici kesime gidecek veya var olan kredilerin genişletilmesini sağlayacak kaynaklar kısıtlanacaktır. Tüketici kredilerinin süre kısıtlaması, gereksiz ve aşırı tüketimi frenleyecektir. Şu anda Türkiye’de hedefe ulaşmayan, tasarruf artışı konusudur. Son yıllarda tasarruf oranı gittikçe düşmüştür. Buna mukabil kredi artışı da konan % 15 hedefin çok üstünde % 30’a çıkmıştır. En çok artan da tüketim kredileridir. Kredi kartı sınırlamaları bunu bir miktar frenleyebilir.
Tasarrufu artırmak da hedeftir, ancak halkın alışkanlığı olan mevduat tasarrufu için önlemlerin başında tabii ki faiz faktörü vardır. Mevduat faizlerinin arttırılmayacağı belli olduğuna göre, başka tasarruf araçlarına teşvikler elbette düşünülmektedir. Geçen yıl uygulamaya konan bireysel emekli fonlarına devlet teşvikleri, bir miktar bu fonları arttırmıştır. Ancak henüz yeterli değildir.
Tasarruf faizleri ile kredi faizlerinin enflasyona göre düşük kalması, aslında tasarrufçunun, kredi alan kesimi sübvanse etmesi sonucunu da doğurur ki, bir kesimden diğer kesime gelir aktarması demek olur. Halbuki genelde tasarruf edenler zenginler olarak algılanırsa, bizim gibi ülkelerde tam tersine tasarruflarda orta kesim ağırlıktadır.
Diğer önemli bir kaynak desteği, dış sermayenin Türkiye’ye celbedilmesi için alınacak önlemlerle bölgedeki siyasi gelişmelere bağlı olarak gelişecektir. Bol dış sermaye dünyada dolaşmaktadır. Dış sermayenin aradığı birinci şart güven, ondan sonra da getiridir. Son yıllarda dünyadaki ekonomik kriz dolayısıyla resesyona giren birçok ülkelere göre, devamlı kalkınma ve büyüme trendine giren Türkiye’nin cazip hale gelerek epeyce dış sermaye çektiği ve birçok yatırımların yapılmasını desteklediği malumdur. Esasen dış sermaye celbi, kalkınma için bütün ülkelerin arzusudur. Ancak geçen yıl iç siyasi gelişmelerin ve toplumsal olaylarla doğudaki hareketlerin risk kabul edilerek sermaye çıkışına neden olması, bir ara sermaye girişini duraksatmıştır. Dış sermaye, siyasi istikrarı ve ekonomik avantajları gördüğü anda yer değiştirebileceğine göre yeni yılda, dünyada dolaşan dış sermayeden yararlanılması, herhalde hedeflerin başında gelecektir.
Geçen gün Türkiye ile Rusya arasında Başbakanlar düzeyinde yapılan görüşmelerde 35 milyar $’a yakın dış ticaret hacminin 2020 yılına kadar 100 milyar $’a çıkarılması hususundaki mutabakat da, hem ticaretin artırılması hedefi, hem de büyük bir ticaret hacmi olan bir ülke ile pazar çeşitlendirmesi açısından, önemli bir gelişmedir.

Onur Borman


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar