"Ev" Bir göç hikayesi: Bu ev kimin? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Poli

“Ev” Bir göç hikayesi: Bu ev kimin?

“Bir ev, ev değildir sadece; bir hayattır, bir ölümdür, bir ömürdür.”

“Ev” oyunundan bir söz.

Geçtiğimiz hafta, Lefkoşa Türk Belediye Tiyatrosu’sunun sahnelediği, “EV” oyununu izlerken, aklıma bizim evin hikayesi düştü…

Bir gün bizim evin kapısı çalar. Tarihi tam anımasamıyorum. Ancak, Adamızdaki, karşılıklı geçişlerin başladığı miladi tarih, 23.Nisan 2003’ün hemen sonrasıydı. Bir başka deyişle, çok uzun bir bölünmüşlüğün hemen sonrası… Otuz sene sonra, küçük, güzel, güneşli ama bir türlü gün yüzü göremeyen, Kıbrıs’ı ve Kıbrıs’ta yaşayanları artık yeni yüzleşmeler bekliyordu…


Birçok evin olduğu gibi, bizim de oturduğumuz evin kapısı çalanlar, evin sahipleriydi..

Panayiotis, eşi, çocukları ve küçük torunları…

Çok iyi Rumca bilen, annem ve babam, ‘’misafirleri’ önyargısız, çok iyi bir şekilde karşıladı… İlk tanışma sonrasında, Kıbrıslı sıcakkanlılığı ile kurulan sohbette, konu konuyu açtı… Herkes, kendince, kendi hikayesini anlattı…

1974 öncesinde bir yapıcı ustası olan Panayiotis ve ailesi, büyük bir heyecan ve karışık duygularla, kendi elleriyle inşa ettiği evi dolaştı… Odaları dolaştılar…

Panayiotis, babama ; “Re Aziz bu ev 74 teki gibi. Fazla bir değişiklik yapmadın” diye takıldı… Babam da “Seni beklerim kaldığın yerden gelip yapasın” diye cevap vererek, karşılıklı şakalaştılar…

ev2

ESKİ FOTOĞRAFLAR VE YASEMİN

Duygu yüklü ziyarette, iki önemli an yaşandı. Birincisi, oturduğumuz evin sahibi ailenin bize 1974 te bu eve yerleştirildiğimize, herhangi bir fotoğraf bulup bulmadığımızı sordukları andı. Çünkü, birkaç gün sonra dönecekleri inancıyla, yanlarına hiçbirşey almamışlardı. Annem, evin duvarında asılı duran, çerçeveli düğün fotoğrafını ve evin çocuklarına ait fotoğrafları yıllarca saklamıştı. Annem, hepimizi şaşırtan bir istekle ; “Evet. Fotoğraflarınız var. Hemen getiriyorum’’ dedi. Ve yerinden kalkarak, evin koridorunun solundaki odadan, sakladığı yerden fotoğrafları bulup, çıkardı. Annem, elinde fotoğraflarla, salona girip, fotoğrafları onlara verdi. O anki heyecan ve gözyaşı, sadece film sahnelerinde olabilecek kadar dramatikti… Çünkü, ellerinde çocuklarına gösterebilecekleri, evlilik fotoğrafları hiç yokmuş. Artık vardı. Düğünlerinin tek şahidi, 30 sene sonra bizim verdiğimiz tek fotoğraf karesiydi. Annem, çocuklarının da fotoğraflarını saklamıştı. Çocuklukların, çocukluklarına ait fotoğraflar da, derin yakarışlara sahne oldu…

 Kıbrıs’ın travma yüklü geçmişi, ne kadar da hazin…

ev8

İkinci duygusal an ise yasemin ile ilgiliydi… Evin girişinde yer alan narin yapılı, bembayaz yasemin… Yaz aylarının vazgeçilmez kokusu… Güzelliğin, saflığın ve masumiyetin temsilcisi, yasemin…

Otuz seneden sonra ziyaret edilen eve girerken, büyük heyecandan ve karmakarışık duygulardan olsa gerek, fark edilmeyen bir detay, çıkışta fark edilmişti. Kıbrıslı Rum kadın bir anda “Uuu Banayiyamu, Uuu Banayiyamu – Aman Tanrım Aman Tanrım “diye haykırmaya başlayınca, ilk anda ne olduğunu anlayamadık… Kadın, ilk şoku atlatıp sakinleşince, bizleri de duygulandıran, heyecanını bizlerle paylaştı…

Onu ağlatan yasemindi. Kıbrıs yasemini… Yazdan sonbahara geçiş yapmaya hazırlanan Kıbrıs’ta, üzerinde bembeyaz çiçekleri ile ona gülümseyen yasemin… Yaseminden dolayı hünküre hünküre ağlayıp, çığlık atmıştı kadın… “Peki neden?” diye sorduğumuzda, aldığımız cevap daha da hazindi; “Evimizin bahçesindeki bu yasemin, kocamın bana aldığı düğün hediyelerinden biriydi. Evliliğimizin anısına, evimizin bahçesine eşimle birlikte onu dikmiştik. Yaseminimi, otuz sene boyunca hiç görmedim. Geçen otuz senede hala daha yaşadığını ve büyüdüğünü görmek beni çok etkiledi. Kendimi tutamadım. Ağladım.”

Ailenin, ertesi günkü gazetelerde, ellerindeki fotoğraflarla sımsıkı sarılmış şekilde, Ledra Palas sınır kapısında, kuzeyden güneye geçerken çekilmiş, fotoğrafları yayınlandı. Kadın, o günden sonra bir daha bu eve gelmedi. Kuzeye geçti mi bilmiyorum. Lakin, eski solculardan olan Panayiotis, üç beş sefer daha gelip, evini ziyaret etti…

 ev7

“EV ‘’

Serin bir Lefkoşa akşamında, “EV’in” kapısını aralamaya karar verdik. Genellikle, bir tiyatro oyununa veya sinema filmine gitmeden önce, etkilenmemek adına, eleştirel yorum okumayı pek tercih etmem. Kendim izledikten sonra, kanaat oluşturmayı severim. Lakin, “EV” ile alakalı, bazı okuduğum yorumlar beni kendine çekti. Burada, yukarıda anlattığım yaşanmışlığın da büyük etkisi olsa gerek…

Aliye Ummanel’in yazıp yönettiği oyundaki, beş güçlü kadın karakter, izleyenleri, bir yerlerden alıp, derinlere sürüklüyor. Böylesi bir toplumsal duygu yoğunluğunu, görünen ve görünmeyen, tiyatro emekçileriyle, sahneye yansıtan Aliye Ummanel, “Bu ev kime ait ?, Kim bu eve ait?” sorularıyla, hepimizi yeniden düşündürdü. Sınır kapılarının açılmasıyla birlikte, otuz sene sonra evlerini ziyarete gelen, Kıbrıslı Rum büyükanne rolündeki Deniz Çakır’ın ustalığı, torun Melihat Melis Beşe’nin, içtenliği, Eşi şehit olmasına karşın humanist duygularını yitirmeyen Kıbrıslı Türk kadın anne rolündeki Kıymet Karabiber’in etkileyici ses tonu ve vücut dili, gel gitleri çok iyi yansıtan kızı Hatice Tezcan’ın içinden geldiği gibi sözlü ve özlü bir duruş sergilemesi, Türkiye’den göç edip Kıbrıs’a yerleşen ‘Bizimki’ rolündeki Asu Demircioğlu’nun tebessüm ettirirken düşündüren sözleri ve final sahnesinde vurucu bir sona imza atan Aytunç Şabanlı’nun sorusu, oyna damga vuruyor… Dekorasyonun odağında yer alan, sorunlu kilidi 30 senedir değişmeyen kapı, kapılar içeriden mi yoksa dışardan mı açılmalı rolüyle, oyuna çok yakıştığını belirtmem gerek…

“EV” bir göç hikayesi. Göçmenlik hikayesi. Gitmekten yoruldum, artık varmak istiyorum diyenlerin dili. Savaş, savaştır. Göç, göçtür. Gitmek, gitmek istemektir. Dönmek, dönmek isteyip de, dönememektir hali. “EV”, doğduğu eve, gençliğinin geçtiği eve, yaşlandığı eve, ölülerinin olduğu eve, yabancılaşmanın sesi. Kendi evinde, istenmeyen misafir olma durumu. Halbuki, “Bir ev, hayattır, ömürdür, ölümdür.” İtirafı.

“EV”, Bu ev, bu hayat bu eşyalar kimin ? sorusunun, cevapsızlığı. EV’deki kadın, “Başkalarına ait fotoğraf çerçevelerine, kendi fotoğraflarımızı koymak gidiydi yeni ev”, Ya da, “falında Kıbrıs haritası çıktı, uzun zamandır çözülmeyen bir işin var.” derken, Kıbrıslı doğallığı ile ne kadar da içten bir hissiyat sergilenmiş.

“Unutmak” kelimesi yavan kalıyor bazı hallerde. Geçmişe özlem, yeniye sitem…

İnsanın evinin yolunu bulamaması mümkün müdür ?

 “Gidelim. Evimize Gidelim’’,

 “O ev artık, o ev değil. Yeni sahipleri var.’’

 “Gidelim. O evi annem ve babam yapmıştı.’’

“EV” oyunu izlenmesi gereken, yaralı bir geçmişin yansıma hikayesi. Belki de, geleceğe yol almamızı sağlayacak bir rehber. “EV”, bir göç hikayesi. Bu ev kimin? sorusunun cevabı ve cevapsızlığının yansıması… Evin kapısı değişmemiş…

Safça bir temenni olsa da, geçmişin derin yaralarının, yüzleşme sonrasında, bir daha açılmamak üzere, kilitli bir sandığa kapatılmasını dilerim. Yaseminlerin sevinçle dizildiği, yasemin tüten Kıbrıs özleminin hayalden gerçeğe dönüştüğü günler… Akdenizli Adamız Kıbrıs’ta, belirsizliğin olmadığı, güzel, mutlu ve umutlu günler….

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar