İngiliz tanığın gözünden Kıbrıs çıkarması (3) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Poli

İngiliz tanığın gözünden Kıbrıs çıkarması (3)

Kıbrıs Çıkarması

Prof. Dr. Serhat Güvenç
Kadir Has Üniversitesi

Artık yalnızdık. Evin içine bakındım. Nereye baksam, kasırga vurmuş gibiydi. Yatak odası cam kırığı içindeydi. Tüm çekmeceler çıkartılmış, elbiseler etrafa saçılmıştı. Günbatımı yaklaşıyordu. Eşim evi bir an önce olabildiğince güvenli hale getirmemiz gerektiğini söyledi. Pancurları indirmek için dışarı çıktı. Ben de içeriden çekiyordum. Uzun süredir kullanılmamaktan sıkışmışlardı. Ama dışarıyı görebilelim ve dışarıdan görülebilelim diye her odada bir pancuru açık bıraktık. Çünkü askerler odada ne olduğunu görmedikleri zaman pancurlara ateş ediyordu. Daha sonra eşim bize yiyecek bir şeyler hazırladı. İki Rum’a koridorda uyuyabileceklerini söyledik. Dışarıya açılmayan tek güvenli mekanı onlara bıraktığımız neden sonra kafamıza dank etti. Geceyi uykusuz geçirdik. Şafakta askerler geri gelir diye düşünüyorduk. Yoğun ateş saat 22:00’ye dek sürdü. Hava taaruzları nedeniyle arkamızdaki dağ yanıyordu. Yangın çok şiddetliydi, ancak henüz bizi tehdit etmiyordu.
Bulunduğumuz yerin coğrafyasını daha iyi anlayabilmeniz için kısa bir açıklama vereyim. Evimiz yaklaşık 700 feet (yaklaşık 210 metre) yüksekliğinde bir tepenin üstündeydi. İki yanında derin vadiler vardı. Bu vadiler diğer tarafında yükselik 900 feet’e (300 metre) buluyordu.
Şaşırtıcı biçimde telefonumuz hala çalışıyordu. Bu sayede Girne’deki arkadaşlarımızla ve Lefkoşa’daki İngiliz Yüksek Komiserliği ile görüşebildik. Sakin olmamızı söylediler – ki öyle yaptık. Bir de bodruma sığınmamızı. Ne bodrumu? İlk gün böyle geçti.
Ertesi sabah 4:00 gibi ayaklandık. Saat 4:30’da Fheteria’nın ardından topçu ateşi başlayana dek ortalık sessizdi. Kahvaltı ettik. Eşim köpekleri besledi. Zavallı hayvanlar 36 saattir aç kalmıştı. Bir gece önce köpeklere yemek vermeyi unutmuştuk.
Saat 6:00 gibi ilk hava saldırısı başladı ve saat 13:30’a dek yarım saat aralıklarla devam etti. Biz de saldırılardan korunmak için ev ile garaj arasında koşturuyorduk. Garaj merdivenlerinde otururken, saat 14:00 civarı mutfak arka kapısını birisinin yumrukladığını duyduk. Eşim kapıyı açtığında karşısında bir düzine kadar asker gördü. “Korkmayın. Biz Kıbrıslıyız. Dostuz” dediler. Eşim de yanıt olarak: “Sizi gördüğüme memnun oldum. Ama lütfen gidin” dedi. İçeri girip mutfakta ne buldularsa yiyip içtiler. Ağır silahları olmadığı için gideceklerini söylediler. Ama evden çıkınca evin her iki yanına birer roketatar ile bahçeye bir tane uçaksavar yerleştirdiler.
O andan akşam 18:00’e dek tam iki ateş arasında kaldık. Öğlenden sonra bir hayli geç vakit doğumuzdaki tepeye ağır hava taaruzu yapıldı. Rüzgar doğudan kuvvetli esmeye devam ediyordu ama yangın hala bize yarım mil (750 metre) uzaktaydı. Rumlardan biri yangının bize ulaşamayacağını zira yarım saat içinde rüzgarın yön değiştireceğini söyledi. Yine de [önlem olarak] yüzme havuzundan bir kaç kova su doldurdu. Böylece evimizin su deposunda kalan azıcık içme suyunu ayırabilecektik.
Yangına bakmak için bir kaç kez ön kapıya gittim. Yangının sesi duyuluyor ve yaydığı ısı insanın yanaklarında hissediliyordu. Ama şansımıza Rum haklı çıktı. Saat 20:00 gibi rüzgar yön değiştirdi.


Serhat Güvenç

O gece eşime “bu işten canlı kurtulma şansımız pek yok ama yine de biraz uyuyacağım ve temiz pijama giyeceğim. Bu gece koridorda yatma sırası bizde” dedim. İkimiz de üstümüzü değiştirdik ve Rumlara holde yatabileceklerini söyledik. Sabah 5:00’e dek her ikimiz de gayet iyi uyuduk.
O sırada hava saldırısı yeniden başladı. Bu kez evin batısındaki alan hedef alınıyordu. Saldırılar yarım saat arayla bütün sabah sürdü. Hava saldırıları kesildiğinde mutfakta biriken bulaşıkları yıkayıp ortalığı temizledik ve bir şeyler yiyebildik. Bu arada uçaklar batımızda kalan tepede makineli tüfek ateşi ve bombalarla yangın başlattı. Yangına doğru batıdan kuvvetli bir rüzgar esiyordu ve alevler aşağıdaki dar vadiyi ve bizim yolun karşısını sarmıştı bile. Saat 13:00 gibi anahtarları hala bizde olan arabalardan birine eşyalarımızı yüklemeye başladım. Diğer anahtarların tümünü bizi esir alan Türk askerleri götürmüştü. Alevler yolu sarmak üzereyken, saat 14:00’de eşime bunun buradan kaçmak için son şansımız olduğunu söyledim. Rumlardan birisine kapıyı bizim için açıp açamayacağını sordum. Açmayı kabul etti. Ayrıca köpeklerimize bakacağını ve gerekirse havuzdaki suyla yangına müdahale edeceğini de söyledi. Arabaya bindik. İçi eşyalarımızla doluydu. Bir kasa gazoz, biraz yiyecek ve iki yangın söndürücü de bu eşyalar arasındaydı. Kucağımda ise dolu bir benzin çantası taşıyordum. Ön kapıya vardığımızda, eşim “ne tarafa?” diye sordu. Aslında gidebileceğimiz tek yön vardı. Denize doğru. Yukarımızdaki köyden kalın bir duman yükseliyordu ve dağ yanıyordu. Aşağı doğru inmeye başladık. Bir virajda vurulmuş bir arabanın yolu boydan boya kapattığını gördük. Yolun üzerinde bir de kaya vardı. Eşim arabadan inip kayayı yolun dışına yuvarlayabildi. Bense kucağımdaki benzin çantası ve diğer eşyalar yüzünden kıpırdayamıyordum. Niyetimiz batıya girmekti. Ancak tüm vadiler alevler içindeydi. O yüzden dümdüz devam ettik. Biraz daha aşağıda yoğun atış sesleri duyduk. Elya Köyü’nde arabayı bir ara sokağa park edip arabadan indik. Çantadaki benzini arabanın deposuna boşattım. Serseri bir kurşuna hedef olabileceği kaygısıyla kucağımda daha fazla taşımak istememiştim. Arabayı park ettikten sonra, saklanabilecek bir yer bulmak için etrafa bakındık. Bir zeytin ağacının altında bir yer bulduk. Yanımızdaki tüm eşyamız bir radyo, bir sürahi, bir yastık ve eski bir battaniyeden ibaretti.
Etrafımızda yoğun çatışmalar ve hava saldırıları sürerken bulunduğumuz yerde 90 dakika kadar kaldık. Aniden bir uçak arabamıza doğru daldı. Arabamızın üstünde, biri tavanda, diğeri kaputta olmak üzere iki İngiliz bayrağı seriliydi. Uçak bir kaç napalm bombası bıraktı. Etrafımızdaki her şey göz kamaştırıcı bir infilakla yok oldu. Canımızı kurtarmak için alevlerden kaçtık. Önce yanlış yöne saptık. Daha sonra yolun karşısına geçtik ve bir zeytinliğe vardık. Alevler yer yer on yarda yakınımıza dek geliyordu. Şansımıza tarla sürülüydü ki bu sayede alevler bize ulaşamıyordu.
Saat 16:00’de yürürlüğe gireceği ilan edilen ateşkese dek dayanabiliriz diye umuyorduk. Ancak 16:00’ya beş kala CBC’den [Cyprus Broadcast Corporation] kahraman Kıbrıslıların savaştıklarını, eski Magusa’nın ellerine olduğunu ve Türkleri deniz döktüklerini duyunca kulaklarımıza inanamadık. Son 20 dakikadır bulunduğumuz bölgedeki Türk hava faaliyeti bir hayli hafiflemişti. Tam bu sırada uçakların geri döndüklerini ve birliklere işaret verdiklerini gördük. Yeniden kıyamet koptu. Eşime hava kararmadan buradan uzaklaşmamız gerektiğini söyledim. Türklerin elindeki 5 Mil plajına ulaşmak üzere bir kez daha yola koyulduk. Biraz daha ilerleyince çok derin vadiye vardık. Vadinin diğer tarafına ulaşınca Türklerin aralarında ıslıkla haberleştiklerini duyduk. Aniden karşımıza bir kaç Türk askeri çıktı. Bize geri dönmemizi işaret ettiler. Eşim onlara bağırarak “English! English!” diye yanıt verdi. El ederek bizi yanlarına çağırdılar.
Vadi çok derin ve ölü katırtırnaklarıyla doluydu. Aşmak zordu. Yavaş yavaş aşağı inerken, güçlük çektiğimizi görmüş olmalılar ki, başlarındaki subay bize yardım etmeleri için bir kaç asker gönderdi. İki tanesi eşimin bir istinat duvarından aşağı inmesine yardımcı oldu. Bir tanesi de beni sırtlayıp vadi tabanına kadar taşıdı. Oradan da karşıya çektiler. En sonunda tepeye varabildik. Ama artık tamamen tükenmiştik. Subay, ağacın altında mı yoksa Jeep’te mi oturmak istersiniz diye sordu. Ben Jeep’i tercih ettim. Bu sırada yine çok ağrım vardı ve bizi bir sahra ilk yardım istasyonuna götürdüler. Bu arada son dört yıldır bazen neredeyse günde altı defa geçtiğimiz yoldan bir kez daha geçtik. Hayretler içinde kaldım. Yol tanınmayacak haldeydi. Yol boyunca isabet almış arabalar, kopmuş elektrik telleri ve genel yıkımın işaretlerini gördük.
İlk yardım istasyonuna vardığımızda, bana morfin iğnesi yaptılar. Biraz su istedim ama hiç suları yoktu. Sonunda sedyeye uzanmış halde iğne yapılırken bir resmimi çektiler ve 5 mil plajına gönderdiler. Ele geçirdikleri bir eve götürüldük. Bizden başka 150 kişi daha vardı. Zemin kat Kıbrıslı Rumlarla doluydu. Evin geri kalan kısmı yabancılara ayrılmıştı. Karışık bir gruptuk. İngilizler, Almanlar, İsrailliler ve diğerleri. Akşam 20:00 gibi bize Türk kumanyaları dağıttılar. Her üç kişiye bir tane düşüyordu. Ekmek, peynir, zeytin ve biraz reçelden oluşuyordu. Biraz dinlenmeye gayret ettik. Geceyi orada geçirdik. Ertesi gün sabah 8:00 civarı bir BM Jeep’i geldi. Biraz süt ve diğer içeceklerden getirdi. Yaklaşık iki saat sonra Amerikan bayrağına bezenmiş küçük bir otobüs gördüm. İçindekilerden birini tanıdım. Bir Amerikan deniz piyade çavuşuydu. Bizim bir mil uzağımızdaki Amerikan telsiz istasyonun muhafız birliğinin komutanıydı.
Tüm Amerikan ve İngiliz vatandaşlarını otobüse bindirdi ve hepimizi telsiz istasyonun bitişiğindeki Mare Monte Hotel’e getirdi. Oraya vardığımızda ilk defa istediğimiz kadar su içebildik. Hala suları olduğu için banyo bile yaptık.
Otelde üç saat kadar geçtikten sonra bir kaç İngiliz ve bir Amerikan gemisinin yaklaştığını gördük. Kısa süre sonra ilk helikopter indi. On beş dakika sonra hepimiz HMS Hermes’de güvendeydik.
Hermes’deki karşılama harikaydı. Bundan daha fazla yardımcı olunamazdı. O gece Akrotori’deki İngiliz Üssüne doğru seyre geçtik. Burada sadece 20 dakika kaldık. Tıbbi önceliğim vardı ve 30 dakika sonra İngiltere’ye doğru yola çıkmıştık bile.”
Rodgers-Lee’nin öyküsü burada bitiyor. Anıları kapatırken bu tahliyeye izin vermesi için Londra Ankara üzerinde çok ağır baskı uyguladığını anımsatmakta yarar var. Bu izin, adaya çıkan Türk birliklerinin takviyesini sekteye uğratmak pahasına verilmişti. 6. Kolordu Kurmay Başkanı Mahmut Boğuşlu anılarında, içinde bulunduğu geminin 23 Temmuz günü HMS Hermes tarafından Girne sahillerine yaklaştırılmadığını aktarır. Bu nedenle Taşucu’na geri dönmek zorunda kalmışlardır. -SON-

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar