“Dünün Türkiye’sine” güvenerek “yarının Kıbrıs’ına” çözüm aramayalım - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

“Dünün Türkiye’sine” güvenerek “yarının Kıbrıs’ına” çözüm aramayalım

 

Önce, Türkiye’de televizyonda yayınlanan bir bilgi yarışmasında Kıbrıs ile ilgili bilgi seviyesinin nerelere düştüğünü gösteren bir program yayınlandı.


Sonra da, Eroğlu bir radyo programında “uykusunun kaçma” sebebini Türkiye ile olan ilişkimize atıfta bulunarak açıkladı. Rumların beklentisinin Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin arasının bozulması olduğunu ve son zamanlarda ekonomik konularda KKTC ile Türkiye arasında bazı yanlış hareketlerle görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasının da buna hizmet edebileceğini söyledi. Endişesi bu durumun yaratacağı bıkkınlığın ve memnuniyetsizliğin bir anlaşma olsun da nasıl isterse olsun noktasına vatandaşı getirmesi.

Her iki haberin ortak noktasındaki şaşkınlıkla karışık endişe Kıbrıslı Türklerinin Türk kamuoyunun kabuk değiştirdiğinin farkında olmadığını gösteriyor.

Bu değişim, siyasi iradeden başlayarak Türk medyasına ve kamuoyuna Kıbrıslı Türklerin alışık olmadıkları bir şekilde son 10 yılda oluştu.

Özellikle hayatlarının geri kalan bölümünü planlamak için 50 yıldır olmayan anlaşmayı bekleyen bizim anne ve babalarımız için anlaşılması zor bir ikilem oluşturdu son 10 yılda yaşananlar.

Toplumun bir kısmı Türkiye’nin Kıbrıs Türkü’ne olan tutumu karşısında hala daha inkar sürecinden geçiyor ve bazı gelişmeleri kabullenemiyorlar.

Bundan dolayı da bilgi yarışmasında Kıbrıs ile ilgili verilen cevaplar şaşkınlıkla haber yapılıp, yalnızca bizim medyada yayınlanıyor. Diğer taraftan da Türkiye, Rum ile aracı vasıtasıyla da olsa ilk defa direk temas kurup egemenlik ve garantiler konusunu müzakere etmesine de ayni şekilde şaşırmaya devam ediyoruz.

Türkiye’yi anlamak için Kıbrıs Türkü için hayati olan bu ilişkiyi artık Kuzey Kıbrıs’a ciddi mali destek veren bir ülke ilişkisi açısından değerlendirmek gereklidir.

Türkiye’deki siyasi irade içerisinde bu ilişkiyi belli bir süredir öncelikli olarak bu çerçevede görüp yorum yapanlar artık çoğunlukta.

Bu değişimin nasıl oluştuğunu anlamak için biraz geri çekilip düşünmek lazım.

Türkiye’de 1970’li yılların başında doğanlar, devlet ve özel sektörde karar verici konumuna geldiler. Bunların Kıbrıs ile ilgili hatırlayabilecekleri bir referans noktaları yok.

Eski nesil, devlet ve özel sektörde yönetimi devretti. Ülkeye yön veren kamuoyu önderlerinin değişmesinin ötesinde Türkiye’nin gündemine yeni ilgi alanları da eklendi. Kıbrıs, Türkiye’nin gündemindeki yeni önceliklerle ayrılabilecek zaman, iş gücü ve ekonomik açıdan da yarışmak durumunda kaldı.

Bundan 10 yıl öncesine kadar Türkiye’nin dış politikası Yunanistan’la olan ilişkilerden ve sorunlardan ibaretti. Türkiye içine kapanık ve dış siyasette içe yönelik söylemi güçlü, ama pratik uygulaması geri planda olan ve statükoyu korumaya çalışan bir dış siyaset yürütüyordu.

Bunun Kıbrıs Türklerine davamızı anlatmakta getirdiği kolaylık vardı. Bu duruma ek olarak gerek devlet yönetimi gerekse basın Kıbrıs olaylarını 1963’ten itibaren Kıbrıslı Türklerle birlikte günü gününe yaşadıkları için anlatmak daha kolaydı.

Yeni nesil, Kıbrıs konusunu Kıbrıs Türkü’nün alışageldiği siyasi ve askeri boyutundan ziyade son tahlilde ekonomik boyutuyla değerlendirmeye başladı.

Konuya ekonomi penceresinden bakmaya başlayan Türkiye deki siyasi ve onunla iç içe girmiş özel sektördeki irade ilerisini düşünerek Kıbrıs Türkü’ne güvenmeden kendini sağlama alacağı arayışların içine girdi.

İşin içine para girince aramızdaki ilişkinin bozulmasındaki temel sorun da Kıbrıs Türküne karşı oluşan güvensizlikle oldu. Malum Türk medyasının öncülüğünde Kıbrıs Türkü “tembel”, “iş bilmez” ve dolayısıyla “güvenilmez” oldu.
“Güvensizlik” konusu da açıkça söylenemiyor ama kokusu ayan beyan ortada. Kuzey’de hak hukuk tanımadan tasfiye içgüdüsüyle hareket edilmesi esas olarak bence Kıbrıs Türkü’ne duyulan bu güvensizlikten dolayıdır.

Yılların “gönül bağı” bu güvensizlikten dolayı yerini özelleştirmeye ve elektrik ile su nakil hatlarına bırakmıştır. Bunun için de yarın Rum’un veya herhangi bir AB ülkesi sermayesinin ortaklık kurarak alma ihtimali olan her şeyi ben bu kadar senedir buradayım, akıttığım paranın hattı hesabı yok diyerek yalnızca kendi iş adamının alması istenmektedir.

Türkiye’nin “milli çıkarını” işin içine Kıbrıs Türkünü katmadan hatta karşısına alarak sağlama alacağını düşünmektedir siyasi irade.

Bir taraftan dayatılan ekonomik önlemler paketinin getirdiği tabana yayılan olumsuzluklar göz ardı edilmiş, diğer taraftan da 50 yıla yakındır süren çözüm arayışlarının artık sonuna gelindiği beyanatlarının verilmesi de bundan dolayı düşündürücüdür.

Halbuki Kıbrıs Türkü’nün geleceği ve Türkiye’nin milli çıkarları için atılması gereken adım yerli ve Türk iş adamlarının farklı ortaklıklar oluşturmasını teşvik ederek özelleştirme işine girmelerine aralarında rekabet etmelerine zemin hazırlamak olması gerekirdi.

Akıl ve mantık bunu söylüyordu.

Ama bunun aksine son 10 yılda havaya buram buram rant ve Kıbrıs Türkü’ne olan güvensizlik kokusu salındı.

Bundan dolayı da hak hukuk tanımadan ve Kıbrıs Türkü adına empati yapmadan, her ne pahasına olursa olsun işi sağlama alma içgüdüsü hakim oldu.

Bunun olası Kıbrıs sorununun çözümü sonrasında Kıbrıs Türkü ve Türk kamuoyu arasında doğurabileceği riski dünden düşünmek lazımdı.

Tüm bu faktörler göz önüne alınarak bu ilişki yönetilmeliydi. Olası bir anlaşma öncesinde Kıbrıs Türkü, Türkiye’deki siyasi irade ve Türk kamuoyuyla kötü bir şekilde “ayrılmamasının” gerekliliği ekonomik önceliklerin önünde olmalıydı.

“Ayrılmamasının gerekliliği” diyorum çünkü Kıbrıs Türkü kendini dışlanmış hissederek bir anlaşmaya itildiğini hissetmektedir.

Bu olumsuz birikimin yaratacağı çaresizliğin olası Kıbrıs sorunu çözümünde harekete geçmesi de esas tehlikedir.

Yürümeyecek ve ileride hem Türkiye hem de Kıbrıs Türkü’nün başını ağrıtacak bir anlaşmayı bu duygular içerisinde onaylar duruma hazır getirilmemeliydik. Geçtiğimiz on yılda Türkiye, Kıbrıs’ı olası anlaşma şartlarıyla değil esas Kıbrıs Türkünü anlaşmaya itecek çaresizlik duyguları harekete geçerse kaybedeceğinin hesabını çok iyi yapmalıydı.

Müzakere masasında “dünün Türkiye’sine” güvenerek varsayımla ortaya konulmuş pozisyonların “bugünün Türkiye’si” ile ne derece uyumlu olacağının farkında olunması lazım.

Yoksa yürümeyeceğini bildiğimiz bir anlaşmaya nasıl olsa Türkiye orada duruyor diye güvenmeyelim.

O Türkiye, eski Türkiye değil. Ve bugünkü AKP iktidarı iç siyasette içine girdiği girdaptan Kıbrıs’ta çözüme ulaşarak çıkmayı ve gündemi değiştirmeyi denemeye de son derece meyilli bir hale gelmiştir. Kıbrıs’ta çözüm AKP iktidarının yola devam etmesi için can simidi haline gelmiştir. Belki de ilk defa Ankara’daki iktidar Kıbrıs’ta çözüme Kıbrıs Türkü kadar ihtiyaç duymaktadır.

Bundan dolayı da en başta Eroğlu “dünün Türkiye’si” ile “Kıbrıs’ta yarının çözümünü” çizmeye çalışıldığının bilincinde olması lazımdır. Bu süre içerisinde de özellikle Ankara’dan gelecek baskıya karşı dik durarak birçok konuyu tekrar gözden geçirmesi ve halka çok daha yakın durarak bilgilendirmesi gerekir.

Türkiye’deki değişimi ve bunun yakın bir zamanda terse dönebileceğini Kıbrıs sorununun çözümünde görülmemiş bir atağa kalkan ABD ve İngiltere de görmüş ve bu treni kaçırmak istememektedir.

Eroğlu’nun “uykularını kaçıran” endişesi aslında gerçek olmaya çok yakındır.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar