Dr. Kaya (2) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Dr. Kaya (2)

Ahmet Tolgay ve Dr. Filiz Besim’in kaleme aldıkları “Dr. Kaya” adlı kitapta dikkatimi çeken en önemli hususlardan biri, Kaya beyin müziğe olan ilgisi ve merakı idi. Okuduklarımdan anladığım kadarıyla Türk sanat müziği konusunda geniş bilgi sahibidir. Halbuki konuşmalarımızda bu konu hiç gündeme gelmemişti. Hiçbir konserde kendisine rastlamadığım için bu taraklarda bezi olmadığını sanıyordum. Meğer bu taraklarda bürüncük dokuyormuş.

Her bilgili insan gibi Kaya Bey okumayı seven biriydi. Kliniğinde boş zamanlarında ya gazete okurdu ya da kitap. Tıp alanı dışında konularla da ilgileniyordu. Buluştuğumuz zamanlar vazgeçilmez sohbet konumuz Kıbrıs sorunuydu. “Ne olacak bu Kıbrıs meselesi?” diye sorar ve konuyu açardı. Bir gün, damdan düşer gibi, bana şaşırtıcı bir soru sordu:
– Sence en önemli felsefe tarihi kitabı hangisidir?
– Benim şahsen en beğendiğim kitap Bertrand Russell’in “A History of Western Philosophy”sidir.
– Eee, bu kitabı biz de okuyalım be sir.
Kütüphanemdeki kitabı kendisine hediye ettim. Bir süre sohbet konumuz felsefe olmuştu. Elbette Kıbrıs meselesi yanı sıra.
Kaya beyin her düşünceden dostları vardı ama politikada bir tek lider tanırdı. O da Rauf Denktaş idi. Samimi olarak Denktaş politikalarını desteklerdi. Rumlarla bir arada yaşamanın imkânsıza yakın olduğuna inanır. Bir çözüm bulunabileceğine ihtimal vermiyor. Kitap tanıtım gecesi kendisine veda etmeye gittiğimiz zaman birkaç dakikalığına da olsa gene Kıbrıs sorunu konusunu açtı ve şöyle dedi:. “Olmaz, be sir, bu iş olmaz. Olsa bile yürümez.”
Bu nedenle olsa gerek, kitapta Dr. Vassos Lissaridis ile can ciğer kuzu sarması olduklarını okuyunca epey şaşırdım. Lissaridis en milliyetçi Rum liderlerinden biridir. Üstelik silâhlı güce inanan biridir, Sosyalist olması yanı sıra. Tam anlamıyla bir Nasyonal Sosyalist. 1960’larda birkaç EOKA’cının yanı sıra silâhlı çeteleri olan tek “solcu” liderdi.
Halbuki, tanıdığım kadarıyla, Kaya beyin silâhlarla fazla bir ilgisi yoktur. Onun tek silâhı bisturisidir. Ve bu silâhı, ettiği Hipokrat yemini doğrultusunda hem Türkler hem de Rumlar için kullanmıştı. Kitaptan öğreniyoruz ki yaptığı ameliyatlarla bazı Rumların hayatını da kurtarmıştı. Andreas’ın hikâyesi kitapta geniş boylu anlatılmıştır. (Aslında bu olayın o denli geniş ve tekraren anlatılmasına gerek yoktu. Olay üç ayrı yerde anlatılmıştır ki bu kadar tekrar can sıkar.)
Kaya Bey’in düşünce biçimini, kanaatimce, en iyi yansıtan bölüm, TMT hakkında söylediği sözlerdir. Evet, hatalar yapılmıştır ama bunları kendi dönemi içinde değerlendirmek gerekir. Bugün, geriye bakıp TMT’ye yüklenmek doğru değildir. Şöyle diyor Kaya Bey:
“Tabii ki sağlık hizmetlerinin sorumlusu da TMT idi. Bilinen demokrasi kurallarının duvara çarptığı o günlerde, TMT kendi kurallarıyla toplumu yönetip savundu. Toplumsal yaşamın ahkâmları (hükümleri, emirleri, kuralları-BA) içinde çeşitli olumsuzlukların ve üzücü olayların yaşanması da kaçınılmazdı. Bunların hepsinin o zor dönemin esenliğe çıkarılabilmesi sorumluluğunu yüklenen TMT’ye fatura edilmesi şaşılacak bir durum değildir. Ama kurum adına genellemeler yapmak yerine, kurumda sorumluluk ve yetki alan kimi kişilerin hatalarına, istismarcılıklarına ve sorumsuzluklarına bakmak daha doğrudur. TMT’nin otoritesini ve imajını korumak adına, bu gibi kişileri kendi kuralları çerçevesinde cezalandırdığı ve örgütten soğuttuğu da bilinmektedir. Kendisine emanet edilen yönetsel yetkileri, keyfine ve çıkarlarına göre kullananlara her devirde ve her ortamda rastlanmaktadır.” (s. 189)
Başka insanlar gibi doktorlar da kan gölü ortasında şakalaşabiliyorlarmış. Kaya beyden bir anekdot: “Harp bütün şiddetiyle devam ederken, ilk saatlerin şoku yavaş yavaş zirve kaybediyordu. Doktorlar arasında şakalar, dalga geçmeler başlamıştı. Harbin gidişatı hakkında tartışmalar başlamıştı. Türk radyoları haberleriyle, Rum radyosu haberleri başlangıçta birbirini tutmuyordu.” (Kuşatma altında bir köyde yaşayan bizler de aynı kaygıları yaşamıştık. Rum radyosuna inanan biri sanırdı ki düşürülen uçak sayısından gökyüzünde Türk uçağı kalmamıştı. -BA) Bu yüzden harbin seyri hakkında bulanık bir duygu içindeydik.
“Tam bu sırada Dr. Vedat Keus imdadımıza yetişti. ‘Harbin iyi gidip gitmediğini Bay Necdet’in (DAL 6 olan Dr. Necdet Ünel -BA) geliş ve gidişlerine bakıp değerlendireceksiniz. Eğer Bay Necdet askeri elbiseyle gelirse anlayın ki durum iyiye gitmektedir, harp bizim lehimize devam ediyor. Eğer Bay Necdet beyaz doktor önlüğüyle gelirse durum iyi gitmiyor demektir’ dedi. Bütün arkadaşlar bu sözlere kahkahalarla güldük. Ama ben dahil herkes Dr. Keus’un yaptığı tesbit ve gözlemini yaptık.” (s. 260) Daha sonra da “esir” alınan yedi-sekiz yaşlarında bir çocuğu esaretten nasıl kurtardığını anlatır.
!974 savaşları sırasında TMT ileri gelenlerinin duruma göre kıyafet değiştirdiklerine ben de şahit olmuştum.
(Haftaya devam edecek.)


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar