Dünkü Köşemde “umuttan” söz ettimdi.Ki “hayaller” gibi tükendiği yerde kendinizi tutunacak tek dalınızın olmadığı boşluklarda savrulup giden uzay insanı gibi hissedersiniz.
Üstelik KKTC insanını bu boşluklarla karamsarlıklardan kurtaracak ne sihir vardır ne keramet! Seçimle işbaşına gelmiş Yönetim erkinden başka!
ANCAK artık “yaşadığımız” için daha sık görüyoruz: “Seçilmişler,” sürekli gelip giden siyasi iktidarlar artık ne tek başlarına sorunların üstesinden gelebilecek kadar güçlü ve basiret sahibidirler ne de halka güven verebilmektedirler!
BU “ikincisine” bir mim koyun! Halk inanmadığı siyasilerin “plan programlarına” da inanmaz, memleketi istikrara kavuşturabileceğine de!
Kaldı ki artık KKTC bu olağan “yönetim” şansını da kaybetti!
Nitekim dört siyasi partinin bir araya gelip oluşturduğu Koalisyon Hükümeti en kabadayısından on beş ay dayanabildiği iktidarını terk ederken, arkasında “kavgadan, sürtüşmeden, TC ile olagelen uyuşmazlıklarla fukara bir bütçeden” gayrı tek bir hoş bir seda bırakamadı!
TATAR’lı Koalisyon Hükümeti görevine bu “nâmüsait şartlarda” başlıyor! Tek dayanağıyla inancı Türkiye ile oluşturacağı iyi ilişkilerle KKTC’nin makûs talihini değiştirebilme umudu!
“Yani ne” diye sorarsanız Türkiye’den akacak taze para ile piyasayı canlandırmak, yatırımların önünü açmak, hükümet programında yer alan projeleri gerçekleştirmek.. Yani bildik beklentiler!
ANCAK! Artık Erdoğan’lı Türkiye eski Türkiye değil! Anavatan-Yavruvatan efsanesi gitti yerine, “askerini, suyunu, elektriğini, aramızdaki insanlarını “istemeyüz” diye dikilen, bir ayağı Güney’de, federal sistemi savunurken, sonunda çapraz oylamayı da hayatımıza sokan mesela Niyazi Kızılyürek’li yeni bir jenerasyon geldi..
Bu neslin Türkiye ile “uzlaşıp anlaşmasını” kimse boşuna ummasın!
BU paralelde Türkiye de 28 üye ülkesiyle AB Parlamento seçimlerinde “Merkez Sağ ve Sol’un kaybettiği, buna karşın Yeşillerin, Liberallerin ve Popülistlerin kahir ekseriyetiyle Parlamentoda yer almaları gerçeğinde; Avrupa’dan üyelik yolunda tırnaklık ilerleme beklemesin zaten AB İlerleme Raporu Komisyonu bu yolda kararını verdi bile!
HA! Erhürman Hükümetinin yıkılmasında büyük emeği geçen HP’si Başkanı Özersay mı?
Olanca başarısızlıklarla bozgunu Serdar Denktaş’a yükleyerek devri iktidarına başarısızlıkla kazınmış görev sorumluluğunu silemez! Yani Erhürman hükümeti yıkılmışsa “dördünün” sayesinde yıkıldı!
**********
GÜVENİLMİYOR DA ONDAN!
Anastasiadis yemin billah ediyor yaptıkları girişimler ve diplomatik ataklarla Fatih gemisinin bölgedeki faaliyetlerini engellemiş!
Başbakan Çipras ise “Yunanistan’ın hiç bugünkü kadar güçlü olmadığını” söyleyerek Türkiye’den çekinmediğinin altını çizerken.. Sanırsınız ki “Doğu Akdeniz,” hidrokarbon yatakları uğruna savaşılacak yeni bir cephedir! Bu nedenle:
ÇOK iyi biliyoruz yada bilmemiz gerekir: “2004’lerden beridir gıdım gıdım, milim milim oluşturulan iki toplum arasındaki ilişkiler pamuk ipliğine bağlıdırlar.
Mesela kapılardan “karşılıklı olarak gidiş gelişler, iki toplumlu etkinlikler, birlikte İşçi Bayramları kutlamalar..” Türkiye ile Yunanistan yada Güney Rum Yönetimi ile baş gösterecek fiskelik sürtüşmeyle bile anında çökebilecektir!
Ve anında dostlukların düşmanlığa, ikili ilişkilerin kapışmaya dönüşmeleri işten bile sayılmayacaktır!
OLAYLARIN Rumlardan yada Türklerden kaynaklanması çok da önemli değildir!
Önemli olan iki toplumun tüm iyi niyetli ilişkilerine, alışverişlerine, ortak etkinliklerine karşın, her an şu veya bu nedenle “çatışacak kadar” birbirlerinden uzak, yabancı, hasım ve karşılıklı “düşmanlar” olmaya devam etmeleridir!
Desek ki Federal sistem oluşsa bile bu “düşmanlık” devam edecektir!
ÇÜNKÜ bugüne kadar ne 1963 Kanlı Noel’inin yaraları kapandı ne 1974’ün! Rum’un Kuzey’deki mülk sorunu çözüldü! Üstelik şimdi de adanın sınırlarını aşan ikili sorunlar Doğu Akdeniz’e kayarken, bir yandan da “tarafgirlikleriyle” İsrail’den Fransa İtalya’ya, Mısır’dan AB’e kadar ülkeler, Rum-Yunan ikilisinin saflarında yer aldılar!
TUTUN ki serdettiğim bu düşünceler karamsarlıktır! Öyleyse şu soruya sağlıklı cevap verilebiliniyor mu?
“Neden ayni adada yan yana barış içinde yaşanırken, birlikte yaşamaktan korkulmaktadır?
Çok basit cevabı vardır: Bu iki halk zaten tarihi boyunca bir birine güvenmediydi. Hâlâ güvenmiyor da ondan! **********
KISACA TAKILDIĞIM: (TATAR’IN KONUŞMASI!)
Son günlerde vakta ki yavaştan ve sıkça yeni Başbakanımız Ersin Tatar açıklamaları, yorumları, anlatımlarıyla “sesini” daha çok duyurmaya başladı; şikâyetler de başladı!
Yok! Bu şikâyetler zaten başlamayan icraatlarla falan ilgili değil!
Nitekim tanıdık arkadaşlar son günlerde beni sürekli dürterek “yaz” diyorlar!
Bana aktarılan sorun şu: Sn. Tatar’ın konuşmaları anlaşılmıyor! Konuşurken bazı harfleri yutuyor! Kelimeler daha ağzından çıkmadan detone oluyor! Üstelik makineli tüfek gibi konuşuyor bu kez de cümleleri deviriyor!”
Hasbelkader ve şikâyetler nedeniyle aktarayım dedim.
Ve bir öneri: Sn. Tatar bir fırsatını bulup mesela TC’deki Devlet Radyo Televizyon Kurumunun “diksiyon” derslerine katılabilir.. Bu konuda hocalardan ders alabilir.. Tabi yine de kendisi bilir!