Dini ve Siyasi “Cadı Avı” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
ManşetPoli

Dini ve Siyasi “Cadı Avı”

 

Yaşlı teyzem anlatıyordu “Duydunuz mu anam bir uçak dolusu adam gelmiş her yerde o kaçakları arıyorlarmış.” Teyzem komşularından duyduğu haberi dehşet içerisinde anlatırken ihanete uğramışlığın ve korkunun yarattığı hayal kırıklığı ile “Bu hainler o kadar çokmuşlar ki yakalanmaları çok zaman alacakmış. Senelerce aramızda gizlenmişler” diye de ekliyordu.


Türkiye’de yaşanan darbe girişimi ve arkasından gelişen karşı darbe, bir haftadır gündemin başlıca yerini koruyor. Her an dehşet duygusu uyandıran haberler ve görüntüler geliyor. “Gizli örgüt üyesi olma ve vatana ihanet” suçlaması ile darbe girişiminin daha beşinci gününde 50 bini aşkın asker ve sivil görevlinin kamu ile ilişiği kesilmiş. Özel eğitim kurumlarında çalışan 21 bin öğretmenin lisansları iptal edilmiş. İşin boyutları o denli büyümüş ki; Orduda görevden alınanların yerine terfi ettirilecek subay, yargı görevini sürdürecek hakim ve savcı kalmamış.

Bu listeyi uzatmak mümkün. Üstelik süreç yeni başlamış ve bu hesaplaşma çok daha uzun süreceğe benziyor. İlan edilen 3 aylık olağanüstü hal yönetimi de bunun ilk habercisi. Kimi yorumcular, yaşanan bu durumu “cadı avı”na benzetiyorlar. Zaman ilerledikçe ve uygulamalar arttıkça, “cadı avı” eleştirilerinin daha da artacağına hep beraber tanık olacağız.

Peki her kaotik bir durum yaşandığında akla gelen bu “cadı avı” ne?

Bunu ele almazdan önce Türkiye’de Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir habere bakalım:

“Alınan bilgiye göre, Manisa’da 18 Temmuz’da görevden uzaklaştırılan 3 kaymakamdan biri olan Ahmetli Kaymakamı Necmi Akman, gece geç saatlerde Ulucami Mahallesi’ndeki konutunu koruyan polis memuru Ahmet G.’nin bir anlık dalgınlığından yararlanıp belindeki tabancasını alarak başına bir el ateş etti. Ağır yaralanarak hastaneye kaldırılan Kaymakam Akman, kurtarılamayarak öldü.

Evli ve 3 çocuk babası olan Akman, Ahmetli’de iki yıldır görev yapıyordu.

İçişleri Bakanlığı’nca 18 Temmuz günü açığa alınan Kaymakam Akman’ın kişisel sosyal paylaşım hesabından açığa alındıktan sonra darbe karşıtı paylaşımları dikkat çekmişti. Soruşturma sürüyor.”

Tarihte Cadı Avı

Niteliği ve büyüklüğü ölçülemeyen kötü güçlerden korku, bundan birkaç yüzyıl önce Avrupa’da cadı avcılığına ve idamlara neden oldu. Bu olaylar hemen hemen bütün Avrupa’da yaşandı. Batı dünyasındaki cadı avlarını anlatan bir kitap (Witch Hunts in the Western World) “Avrupa’da ve Avrupa sömürgelerinde on binlerce insan öldü” ve “başka milyonlarca kişi işkence gördü, sorgulandı, tutuklandı, suçlandı, nefret ya da korku yaşadı” diyor.  Peki bu paranoya nasıl başladı? Bu korkuyu besleyen ne oldu?

Engizisyon ve Malleus Maleficarum

Engizisyonun bu hikâyede çok önemli bir yeri vardır. Cadı korkusuyla ilgili bir kitaba göre engizisyon, “dini bırakanları geri döndürmek ve başkalarının da dinden uzaklaşmasını engellemek için” 13. yüzyılda Katolik Kilisesi tarafından oluşturuldu (Der Hexenwahn). Bu kurum Kilise adına bir polis gibi hareket etti.

Papa VIII. Innocentius, cadılığı mahkûm etmek için 5 Aralık 1484’te bir papalık fermanı yayımladı. Ayrıca bu sorunla mücadele etmek için iki engizisyon görevlisine yetki verdi: Jakob Sprenger ve Heinrich Kramer. Bu iki adam Malleus Maleficarum isimli bir kitap yayımladı; bu isim “Cadıların Çekici” anlamına gelir. Hem Katolikler hem de Protestanlar, kitabı cadılık konusunda otorite olarak kabul etti. Bu yapıt gelenek ve göreneklere dayanan, cadılarla ilgili hayal ürünü hikâyeler içeriyor, cadılık aleyhinde dinsel ve hukuksal iddialar sunuyordu, ayrıca cadıların teşhis edilmesi ve yok edilmesi konusunda bilgiler veren temel el kitabı niteliğindeydi. Malleus Maleficarum “dünya edebiyatının  en gaddar ve en zarar verici kitabı” olarak tanımlandı.

Birinin cadılıkla suçlanması için kanıta gerek yoktu. Cadılar ve cadı davaları hakkındaki bir kitaba göre davaların “tek amacı sanığın ikna, baskı ya da zorlama yoluyla itirafta bulunmasını sağlamaktı” (Hexen und Hexenprozesse). İşkence sık başvurulan bir yöntemdi.

Malleus Maleficarum kitabının ve Papa VIII. Innocentius’un yayımladığı papalık fermanının sonucunda Avrupa’da çok geniş çapta cadı avları başladı. Yeni bir buluş olan matbaa da bu hastalığın iyice yayılmasına, hatta Atlas Okyanusu’nu aşarak Amerika’ya kadar ulaşmasına neden oldu.

Kimler Suçlandı?

Suçlananların yüzde 70’inden fazlası kadındı; özellikle de savunacak hiç kimsesi olmayan dul kadınlar. Kurbanlar arasında yoksullar, yaşlılar ve bitkisel ilaç hazırlayıp ilaçları işe yaramayan kadınlar vardı. Aslında hiç kimse tamamen güvende değildi; zengin ya da fakir, erkek ya da kadın, üst ya da alt sınıf fark etmiyordu.

Cadı olduğu düşünülen insanlar her kötülüğün suçlusuydu. Alman dergisi Damals’a göre, onların “yeryüzünün tohumunu ve ürününü yok etmek için dona, ayrıca salyangoz ve tırtıl belasına neden oldukları” iddia ediliyordu. Bir ürünü dolu vurduysa, bir inek sütten kesildiyse, bir erkek iktidarsızsa ya da bir kadın kısırsa bunun suçlusu kesinlikle cadılardı!

Peki cadılar nasıl teşhis edilirdi?

Bazı şüpheliler bağlanıp “kutsanmış” soğuk suya atılırdı. Eğer şüpheli batarsa masum sayılırdı ve sudan çıkarılırdı. Batmazsa cadı olduğuna karar verilir ve orada idam edilirdi ya da tekrar test edilirdi. Başka şüpheliler tartılırdı, çünkü cadıların çok hafif olduğu ya da hiç ağırlığının olmadığı düşünülürdü.

Witch Hunts in the Western World’e göre başka bir test “Şeytan’ın işaretini” aramaktı; bu, “Şeytan’ın cadıyla yaptığı anlaşmanın somut bir işaretiydi.” Yetkililer “sanığın bütün kıllarını tıraş ederek ve vücudunun her noktasını inceleyerek” bu işareti arardı; hem de herkesin önünde! Sonra doğum lekesi, siğil veya yara gibi herhangi bir iz bulduklarında oraya bir iğne sokarlardı. İzin bulunduğu nokta acımazsa ya da kanamazsa bunun Şeytan’ın bir işareti olduğu düşünülürdü.

Hem Katolik hem Protestan hükümetler cadı avlarını destekledi ve bazı yerlerde Protestan yöneticiler, Katoliklerden daha acımasızdı. Ancak zamanla mantık üstün gelmeye başladı. Örneğin cadı olduğuna karar verilip direkte canlı canlı yakılan birçok insana eşlik etmiş Cizvit papazı Friedrich Spee, 1631’de hiçbirinin suçlu olmadığına dair görüşlerini kaleme aldı. Ayrıca cadı avcılığı tüm şiddetiyle devam ederse ülkenin boş kalacağına dair uyarıda bulundu! Bu sırada doktorlar böyle vakaların cin çarpması olmadığını, muhtemelen sağlıkla bağlantılı nöbetler olduğunu fark etmeye başladı. 17. yüzyılda cadı davalarının sayısı aniden azaldı, aynı yüzyılın sonuna gelindiğinde ise neredeyse bitti.

12 Eylül 1980 Darbesi

Birkaç yüz yıl önce dinsel rekabet ve çatışmalar sonucu yaşanan ve sonlanan “cadı avı” uygulaması, zaman içinde siyasi bir yönteme dönüştü. 1940’lı yıllarda Almanya ve İtalya’da, 1960’lı yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde Komünizm ve Yahudi karşıtlığı üzerinden sayısız insanın ölmesine, hapse atılmasına veya işkence görmesine neden olan bir yönteme dönüştü. Her seferinde “cadı” tanımı yeniden yapıldı ama uygulama sonuçları hiç değişmedi. Türkiye’de yaşanan ve sonuçları Kıbrıs’a da yansıyan en son ve en geniş ve en kapsamı “cadı avı” 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile gerçekleşti.

Herkesin herkesi potansiyel düşman olarak görmesine neden olan tek yönlü iletişim ve haberleşme uygulamaları sonucu, bu dönemde Türkiye’de şunlar yaşandı:

* 650 bin kişi gözaltına alındı.

* 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

* Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

* 7 bin kişi için idam cezası istendi. *517 kişiye idam cezası verildi.

* Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1’i Asala militanı).

* İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.

* 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.

* 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.

* 388 bin kişiye pasaport verilmedi.

* Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

*144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

* 14 kişi açlık grevinde öldü.

* 16 kişi “kaçarken” vuruldu.

* 95 kişi “çatışmada” öldü.

* 73 kişiye “doğal ölüm raporu”

verildi.

* 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.

* 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.

* 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

* 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti.

* 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

* 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi.

* 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı.

* 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

* 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

* 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.

* Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

* 31 gazeteci cezaevine girdi.

* 300 gazeteci saldırıya uğradı.

* 3 gazeteci silahla öldürüldü.

* Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

* 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

* 39 ton gazete ve dergi imha edildi.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar