Geriye dönüp gelip geçen sorunlara bakarken hayıflanmanın ne faydası olabilir? Eğer tekrar tekrar tekrarlanan sorunlar hâlâ devam ediyorlarsa!..
Nitekim “devletimizi” kurduktan sonra geçen zamanları pişmanlıklarla sürdürüyoruz. “Keşkeler, nedamet getirmeler, yargılamalar, öyle değil de şöyle yapsaydık” sızlanmaları hiç bitmiyor!
Anlıyoruz ki anayasal bir “devlet” kurmaya hazır değildik! Olayın hep siyasi tarafını gözettik.
Oysa bugün “devlet bünyemiz” içine duhul ettiklerinden dolayı tartıştığımız sorunlar siyasi değillerdir! Etik sorunları da kapsamına alan hukuki ve sosyoekonomik sorunlardır. Bunlar “haklardır,” “adalettir,” “hukuktur,” “özgürlükler” “egemenliklerdir..”
*****
FAKAT: Tabi ki “devlet kurmak” zorundaydık. Aksi halde bir “cemaat, bir aşiret” esamesinde kalırdık! Nitekim devletin felsefesini yapmak gereğini duyduğumda şu “bilimsel” teşhisi aktarırım:
“Eğer insanlar karmakarışık ve türlü çeşitli unsurlar topluluğu olmasalar, bu nedenle sadece tek bir “yetkili güç” tarafından yönetilebilinecek “özellikte” olsalardı, devlete gerek olmazdı!
Nitekim insanların ayni makastan çıkmış modeller olmadıkları.. Ayni pota içinde yoğrulmadıkları.. Çok farklı karakteristik misyona sahip oldukları gerçeklerde; tarihin her devrinde yönetilmeye ve yönlendirilmeye gereksinmeleri olmuştur…
Bugün de rahatlıkla söyleyebiliriz. Devlet ve hukuk olmadan insanların “düzen” içinde yaşamaları mümkün olmazdı.. Kabileler gibi savrulur giderler, tarih sahnesinden silinirlerdi..
(Rahmetlik Denktaş bir “liderdi.” Fakat günü geldiğinde “devleti” ilan ederek hem “cemaat” yerine “Türk halkını” hem “liderlik” yerine “Türk devletini” ikame etti.. KKTC’i ilan etmesiydi bugün “yönetim” olarak ifade edilen “cemaat” esamesindeki bir toplum olarak kalırdık!)
***
FAKAT KKTC sadece bunun için kurulmadı. Özgürlük ve egemenlikler kavgalarından geçerken, dahası adada ilk kez iki halkın “Devlet” olmak için kurduğu Kıbrıs Cumhuriyetini yürütemeyip yıkılmasından dolayı başlayan “ulusal ayrılık ve gayrılıklar” dolayısıyla da kurulması zorunluğunda kalındı.
Devletimizi en az Güney Rum devleti kadar devlet olduğumuzun ispatında kurduk.
Tutun ki siyasi nedenlerden dolayı aradan geçen onca yıldan sonra bile hâlâ bu devleti tanıtamadık ama sonuçta KKTC tüm organlarıyla bizim devletimiz olmaya devam ediyor.
Ne var ki “bizim olan bu devletin” en büyük şikâyetçisi yine biziz! Çünkü: (Yine aktarma yapıyorum) “Devleti meydana getiren insanlarla kurumlar arasındaki ilişkileri oluşturan kanunların ne şekilde yapılacağını.. Ve nasıl tatbik edileceğini.. Bu tatbikat mercilerinin (yani başvurulacak yerlerin) nasıl kurulacağını.. Devletle yurttaş arasındaki ilişkilerin.. Bu ilişkilerin değişen ve değişmeyen taraflarını.. İçeride ve dışarıda nasıl temsil edileceğini… Araştıran “hukuk ilmiyle, hukukun üstünlüğü olduğu halde…” Ya devletimizde bu hukuk ilmi eksiktir ki hâlâ tatbik edilemiyor yada hukukun üstünlüğü tepeleniyor devleti zafiyete düşürüyor!
Ve sorunlar ayni minval devam ediyor!
*****
KEŞKE diyorum! Devleti yeniden yapılandıracak politika dışı “uzman hukukçulardan” oluşacak bir komite oluşturabilseydik” diyecektim de bilir misiniz?
Bir devrelerde “bizi yeniden yapılandırması, nerelerde reformlar yapmamız gerektiğini araştırıp saptamaları ve raporlarıyla bizi yönlendirmesi için “İngiltere Kraliyet Ailesine” bağlı bazı hukukçuları Lefkoşa’ya davet etmiştik. Adamlar uzunca sayılan bir süre “a’dan z’ye tüm kurumlarımızı didiklemişler ve bir kitapçık halinde “tavsiyelerini” yönetimimize sunmuşlardı. (Hangi yıllardı tam hatırlamıyorum araştırır yeniden yazarım.)
Fakat biz o devlet için gerekli olan “tavsiyeler külliyesi kitapçıları” aldık, bünyemize uymaz diyerek depoya attıktı!
Neden bilir misiniz? Mesela bir tek örneğini yazayım:
“Memurlar seçimlere katılabilirler ama kaybetmeleri halinde görevlerine dönemezler” gibilerinden o İngiliz’in kendine özgü, “siyasetle bürokrasiyi keskin çizgilerle birbirinden ayırması” prensibi de vardı.
Tıpkı şimdilerde TC ile imzalanan protokoller için söylediğimizce o tavsiyelerle ilgili de “bizim bünyemize uymaz” dediydik!
E neydi ya bizim bünyemiz, hadi birlikte bakalım: Yediden yetmişe politika yapıyoruz! Ama sadece politika! Hepimiz de bir siyasi partinin militanıyız! Hep iktidar gözleriz ki muhalefete düştükte iktidarı yokuşa sürmek için devletin çıkarlarına bile tükürür; iktidar oldukta da devletin ensesinden nasıl nemalanacağımızın hesaplarını yaparız! Sonunda iki parti koalisyonu bile yetmez dört parti anca bir hükümet kurabilir. O kadar parça körçe oluruz..
Vesselam devlet olmak zordur zor! Hele de hâlâ bir seferberlik toplumu durumundaysak!