Güven ULUDAĞ
Durum :
Kıbrıs Cumhuriyeti istenmeyen bir doğumdu. Buna rağmen, Kıbrıslıların tarihleri boyunca sahibi oldukları ilk ve biricik siyasal yapıydı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki toplumun ortaklığında ağır aksak da olsa yürüdüğü üç yıl içerisinde, kendilerine ait olan tek şeyi korumak için adımlar atmak bir yana, her iki toplum liderlikleri de temel siyasal ülkülerinden vazgeçmeden birbirlerine karşı silahlanmaya ve örgütlenmeye devam ettiler. Cumhuriyetin egemen unsuru olan Kıbrıslı Rum liderliği, Cumhuriyeti bir yenilgi olarak görmeye devam ediyordu. Londra’da imzalanan temel anlaşmalar ve Kıbrıs’ta hazırlanan Cumhuriyet Anayasası altındaki imzalarına rağmen, bir an önce bu anayasanın iki toplumlu kimliğinden kurtulmak için anayasa değişiklik önerilerini gündeme getirince, siyasal ortam iyice gerildi. Ve zaten bir kıvılcım bekleyen silahlı güçler, 21 Aralık 1963 sabahı toplumlararası çatışmaların ffitilini ateşledi.b
Lefkoşa merkez ve Küçük Kaymaklı’da 63 yılının son günlerine kadar devam eden silahlı çatışmalar, uluslararası güçlerin de devreye girmesi ile bir ateşkesle sonuçlandığında, bir haftalık çatışma dönemi, arkasında ciddi kayıplar, göçler gözyaşı ve acı bırakmıştı. Evet bu bir haftalık süreçte çok acılar yaşanmıştı ama, Kıbrıslı Türk toplumunun liderliği, yaşanan onca trajediye rağmen 31 Aralık 1963 gecesi yeni yılı ganimet bir hindi ile karşılamaktaydı.
Belge:
Yılbaşı gecesi : “Lefkoşa’da yiyecek kıtlığı var. Buzhaneye el koyan mücahitler halka bol bol yiyecek dağıtıyorlar. Makarios için ayrıldığı üzerindeki etiketten görülen şahane bir hindiyi de, Dr. Küçük’e getiriyorlar. Geceli gündüzlü ikemetgahda çalışan bakanlar, memurlar, Cemaat Meclisi idare heyeti üyelerinden bazıları “Türkiye bizi yolda bırakmaz” düşüncesinin verdiği güçle kendi aralarında 1964’ün gelişini kutluyorlar. Rum basını 1964’ün kara bir yıl olacağını yazmıştı. İşte 1964’deydik”.
Rauf Denktaş / Türk Cemaat Meclisi Başkanı
Durum :
Çatışmaların başladığı 21 Aralık 1963’ten Aralık sonuna kadar olan sürede neredeyse sadece Lefkoşa ve varoşlarında meydana gelen çatışmalar, batı ttifakının araya girmesi ile ateşkesle sonuçlandı. Ancak Lefkoşa’da yaşananlar diğer bölgelere de yayılıyordu. Kıbrıs’tan gelen çatışma haberleri her iki toplumun anavatanlarında basının konuyu manşete taşıması ile gündemin birinci maddesi haline dönüşmüştü. Batı ittifakının birlikteliğine önemli bir darbe vurma potansiyeline sahip Kıbrıs’ta yaşanan sorunların çözülmesi için acilen Londra’da bir konferans düzenlendi. Londra’da tarafların tezlerinin uyuşması mümkün olmadığından, bir an önce çatışmaların sonlandırılması için adaya NATO barış gücünün gönderilmesi önerildi. Kıbrıslı Rum temsilci dışında herkes tarafından kabul edilen bu öneri de hayat bulmayınca, sorun BM’ e gitti. Bu noktada bir konuyu aydınlatmak gerektiği kanısındayım. NATO’ya hayır dediği için AKEL ve bazı Kıbrıslı Türk solcular ! tarafından kahramanlaştırılan Makarios’un NATO karşıtlığı, siyasal bir hesaptan başka hiçbir amaç içermiyordu. Makarios, 10 bin kişilik NATO gücünün adaya gelmesi durumunda silahlı çatışmaların sona ereceği ve mevcut anayasal duruma geri dönüleceğini ve böyle bir ortamda kurulacak masada Kıbrıslı Rumlar’ın istediği çözüme ulaşmanın imkansız olduğunu biliyordu.
Belge : Fotoğraf 1
Durum : Londra Konferansı’nın sonuçsuz kalmasından sonra Kıbrıs, kronik bir soruna dönüşeceği BM’in gündemine taşındı. New York’ta yapılacak görüşmelere Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş Türkiye Cumhuriyeti heyeti içerisinde katılmıştı. Kıbrıs’ta ise Dr. Fazıl Küçük makam aracındaki cumhurbaşkanlığı muavini forsu ile Kıbrıslı Türk polislerin üniformalarındaki cumhuriyet amblemlerini söktürmüştü. Kıbrıslı Türk liderliği Cumhuriyet içerisinde gönüllü bir kayboluş başlatmıştı. Denktaş New York’a gitmeden önce Küçük’e gönderdiği mesajda durumun kontrol altında olduğunu ve rahat olunması gerektiğini vurguluyordu. Oysa batı ittifağının kendi içinde çözemediği bir sorunun, soğuk savaş döneminde keskin bölünmelerin olduğu bir BM’de çözülmesinin ne kadar zor olduğu kısa sürede anlaşılacaktı.
Belge :
“Yarın ben New York’a hareket ediyorum. Güvenlik Konseyi’nde senin adına söz isteyeceğim.(…) Meselenin İngilizler tarafından Güvenlik Konseyi’ne götürülüşünde aleyhimize bir şey yoktur. Endişe etmeyiniz. Makarios istediği kararı alacak durumda değildir. Bu bizim için büyük bir kazanç olacaktır”
Rauf Denktaş / Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı
Durum : BM’de Kıbrıs görüşmelerinin başladığı Şubat ayında önce ABD&İngiltere ortaklığında Ada’ya BM Barış Gücü askeri gönderilmesini de öneren bir karar tasarısı gündeme gelir. Ancak Türkiye, önerilen karar tasarısına Kıbrıslı Rumları, Kıbrıslı Türklere uyguladıkları şiddet nedeniyle kınayan bir madde girmesi konusunda ısrarlıdır. BM’deki Türkiye Cumhuriyeti temsilciliğinde başkatip olan Ecmel Barutçu, yıllar sonra yayınladığı anı kitabında o dönemi şöyle anlatmaktaydı.
Belge :
“1963 yılındaki kanlı noel olayları ile patlayan Kıbrıs meselesi, 1964 yılının Şubat ayında BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine geldiğinde, New York’taki misyonumuzda başkatip idim (…) Yapılan temaslar sonunda İngiliz ve Amerikan daimi delegeleri, Kıbrıs için bir karar tasarısı hazırladılar ve bunu Turgut Menemencioğlu’na verdiler. O sırada Ankara için en önemli olan husus, Kıbrıs’a bir an önce barış gücü gönderilmesi ve böylece Kıbrıslı Türklerin maruz kaldığı katliam tehlikesinin önlenmesiydi. İngiliz Amerikan tasarısı bunu sağladığı gibi, Kıbrıs Hükümeti’nin iki toplumdan meydana geldiği yolunda Kıbrıs Anayasası’nda yer alan temel hükümden hareket etmekte ve tasarıda Kıbrıs Hükümeti sözcüğünün geçtiği her yerde, bu hükümetin Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumlarının iştiraki ile kurulmuş hükümet olduğu açıkça belirtilmekteydi. Yani toplumlardan sadece birinin temsil edildiği hükümetin Kıbrıs’ın meşru hükümeti olamayacağı anlatılmak isteniyordu. Kısacası şimdi dünyaya anlatmaya çalıştığımız ama başaramadığımız bugünkü aleyhimizdeki durumun meydana gelmesini önleyecek bir tasarı hazırlanmıştı. Eğer bu karar tasarısı kabul edilseydi Kıbrıslı Rumlar’ın uluslararası alana Kıbrıs Hükümeti olarak çıkmaları olanaksız hale gelecekti. Turgut Menemencioğlu bu tasarıyı Ankara’ya intikal ettirdi. O zaman şimdiki gibi şifre makineleri yoktu ( …) Bu iletişim zorluğu bu çok iyi karar tasarısının ölümüne neden oldu. Ankara Kıbrıslı Türklerin adada uğradığı mezalimi takbih eden bir paragrafın bu karar tasarısına ilave edilmesi üzerinde ısrar ediyordu. Bu belki Türk kamuoyu bakımından lüzumlu olabilirdi ama, New York ‘taki hava ve hele Güvenlik Konseyi üyelerinin takındığı tutum yüzünden bir takbih paragrafının geçmesine imkan görülemiyordu (…) Bu durumda İngilizlerle Amerikalılar devreden çekildiler ve Güvenlik Konseyi geçici üyelerinin öncülüğünde hazırlanıp kabul edilen 4 Mart 1964 tarihli karar gibi, toplumlardan başka fiili alanda sadece Rumların temsil edildiği Kıbrıs Hükümeti’nin de varlığını kabul eden bir kararla karşı karşıya kaldık”
Ecmel Barutçu / TC BM Büyükelçiliği Başkatibi
Durum : 4 Mart 1964 tarihli karar ile BM,
- Yasa ve düzenin yeniden tesisinden sorumlu olan Kıbrıs Hükümeti’nden Kıbrıs’ta şiddet ve kan dökülmesini durdurmak için gerekli ek tedbirleri almasını,
- Kıbrıs Hükümeti’nin onayı ile BM Barış Gücü oluşturulması ve barışçı çözümü sağlamak üzere bir arabulucu atanmasını tavsiye etmiştir.
Ecmel Barutçu Kıbrıslı Türklerin adada uğradığı mezalimi takbih /sorumlu tutan/kınayan eden bir paragrafın bu karar tasarısına ilave edilmesi üzerinde ısrar yanlışının ortaya çıkardığı sonuçlardan bahsediyor. Bu kararın günümüze etkisini, tarihi nasıl değiştirdiğini vurguluyor. New York’ta Kıbrıslı Türkleri temsilen bulunan Rauf Denktaş ise, hem New York’a giderken taşıdığı ve Dr Küçük’e de ilettiği öngörüsüz beklentilerinden uzaklaşmış, hem de sürecin işleyişi ile alakalı olarak Barutçu’nun baktığından tamamen farklı bir yönden bakmaktadır gelişmelere;
Belge :
“Biz çıkacak karara hükümet kelimesinin girmemesi için mücadele ediyoruz. Hükümet ikiye bölünmüştür; ortaklar ayrıldığına göre meşru hükümet kalmamıştır tezini işlemekteyiz.” (…) “New York’ta İngilizlerle Amerikalılar bizim karar tasarısına karşı direnişimizi bertaraf etmek için Amerika’da İnönü nezdinde girişimlerde bulunurlar. Tasarıdaki hükümet sözcüğünün her iki cemaatı temsil eden meşru hükümet olduğunu, Güvenlik Konseyinin bunu böyle tefsir edeceğini vurgularlar. İnönü New York’ta tasarının kabul edilmesi yönünde talimat verir.”(…)“Karar beni yıkmıştı. Toplantı salonundan ağlayarak çıkarım. Makarios, hükümet olmanın beratını almış olacak. Bu işi artık bitirmez.(…) “Kararın Kıbrıs’ta şok tesiri yaratacağı aşikardı” diye düşünen Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş “kararın yaratacağı darbeyi hafifletmek için” New York’tan Dr. Küçük e mesaj gönderir ve özetle şunları vurgular:
- Bu karar Güvenlik Konseyi’nde gidilebilecek son noktadır.
- Kararı Rumlar zafer olarak nitelendirecek ve Türklerin moralini bozmaya çalışacak. Kararı objektif olarak değerlendirin ve bunun böyle olmadığını duyurun.
- Makarios, Türkiye’nin takbih edilmesine yönelik bir karar alınmasını istiyordu bu olmadı.
- Bu karar sonucu Türkiye adaya müdahale edemez ama Rumlar da katliamda bulunamaz.
- Biz bu karadan istifade ederek kendi bölgemize çekilme yollarını aramalıyız. Şimdiki durumumuzu da muhafaza ederek geri işbirliğine dönmemeliyiz.
Rauf Denktaş / Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı
Sorular :
- Rauf Denktaş’ın “kendi bölgemiz” olarak nitelendirdiği alan neresidir ?
- Kıbrıs Türk liderliğinin Nisan 1964 de BM Arabulucusu Tuomioja’ya önermek için hazırladığı federal bölünmenin bir parçası olan belgede, Kıbrıs’ın kuzey bölgesini kapsayan ve batıda Yialiya’dan başlayarak Lefkoşa ve Mağusa’nın Türk kesimini kapsayan alan mı ?
- Mart 1964’te Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen, Dr. Küçük, Şemsi Kazım, Niyazi Manyera, Osman Örek, Halit Ali Rıza, Ümit Süleyman, Nebil Nabi, İbrahim Orhan, Kemal Deniz imzalı ve Kıbrıslı Türklerin yaşadığı topraklara karşılık olarak istenen Batı Trakya veya Oniki Adalar mı, Türkiye de yaşayan Rumlarla değiş tokuş karşılığında İstanbul mu, İngiliz Milletler Cemiyeti veya dost ülkelerden herhangi biri mi ?
- Küçük diplomatik metinleri okuyup yorumlama konusunda yetersiz miydi ?
- Rauf Denktaş, BM Güvenlik Konseyi kararından sonra “Şimdiki durumumuzu müdafaa ederek geri işbirliğine dönmemeliyiz” diyordu Bu kararı kim nerde vermişti, “şimdiki durum” neyi ifade ediyordu ?
- Bu karar gerçekten de gidilebilecek son nokta idiyse, Ecmel Barutçu ‘takbih’ gerekçesiyle geri çekilen ilk karar tasarısı için neden hayıflanıyordu ?
Durum : Rauf Denktaş’ın “geri işbirliğine dönmemeliyiz telkin/direktif/yorumuna karşın, TC Başbakanı İsmet İnönü’nün 9 Mart 1964’te Kıbrıs Türk liderliğine, /Sn. Dr. Fazıl Küçük, Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Muavini/ başlığı ile gönderdiği mektup, BM’nin 4 Mart 1964 kararına tamamen farklı bir anlayışla yaklaşıyordu.
“Kıbrıslı Rumların 21 Aralık’ta başlattıkları tecavüzlerle, Kıbrıslı Türkler, devlet teşkilatındaki görevlerini, bazı bölgelerdeki evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Türklerin devlet teşkilatından yokluğundan faydalanarak Rumlar, tek taraflı olarak Sovyet Rusya ile hava anlaşması, 5 bin kişilik yardımcı polis kuvveti gibi yanlış kararlar almaya başladılar. Bu kararların anayasaya aykırı olduğunu ve hukuksal temeli olmadığını müttefik devletlere duyuruyoruz. Ancak Kıbrıslı Rumlar bu devletlere “Türkleri devlet teşkilatındaki yerlerine davet ediyoruz.. Gelmiyorlar” Türklerin boykotu yüzünden devlet işlerinin durması doğru mu ?” Şeklinde mukabelede bulunuyorlar. Biz adada öldürme yaralama rehin alma gibi nedenlerle Türklerin şahsi emniyet kaygısı ile işlerinin başına gidemedikleri şeklinde cevaplandırıyoruz. Adadaki mevcut durumu bilen muhataplarımız bunu makul karşılıyor. Diğer taraftan dünya Kıbrıs’a Zürih ve Londra’da ortaya çıkan hukuk ve anayasal kurallar içinde bakıyor ve bunların işletilmesini istiyor.
(…)Yakında Kıbrıs’a uluslar arası barış koruyucu kuvvetinin gelecek ve bu şekilde adada emniyet sağlanacaktır. Emniyetin bu şekilde sağlanmasından sonra Türkler devlet teşkilatındaki görevlerine dönmezlerse, Kıbrıslı Rumların devlet işlerini tek başlarına ve Türk hak ve menfaatları zararına yürütmeleri karşısında tarafınızdan yapılacak itiraz ve şikayetleri cihan efkarı haklı bulmayacaktır. Buna ilaveten Kıbrıs ihtilafına nihai hal çaresi bulununcaya kadar geçecek zaman zarfında Kıbrıs Rumlarının tek başlarına devletin idaresine hakim olmaları şüphesiz ki Türk hak ve menfaatları için birçok mahzurları doğuracaktır.
(…) Binaenaleyh adada emniyetin tesisi için gerekli tedbirler alındıktan sonra mümkün olan en kısa zamanda cumhurbaşkan muavini ile Türk bakanlardan başlamak üzere bütün Türklerin peyderpey devlet teşkilatındaki görevlerinin başına dönerek Kıbrıs Rumlarının menfi faaliyetlerine karşı devlet mekanizması dahilinde anayasa ve kanun yolları ile sebatla ve metanetle mücadele etmeleri milli davamızın başarısına büyük ölçüde yardımcı olacaktır.
Ayrıca yine adada tam emniyetin tesisinden sonra Türklerin mümkün olduğu ahvalde tarlaları veya mutat işleri başına dönmelerine, dönmezlerse bunları Rumlar işgal edecekler ve ileride bu husustaki haklarımızın isbat ve istirdatı güçleşecektir. Diğer taraftan Kıbrıs ihtilafına hal sureti bulununcaya kadar arada geçecek nisbeten uzun zaman zarfında soydaşlarımızın Türkiye’den gönderilmesine devam edecek yardımlara ilaveten şahsi kazançlar sağlamaları da maddi ihtiyaçların daha iyi şekilde karşılanmasına hizmet edecektir.”
Sorular : Rauf Denktaş, İnönü’nün mektubu için “İnönü görüş ve telkinlerinde haklıdır; fakat Kıbrıs’taki durumu bilmemektedir” demektedir. O zaman,
- Kıbrıs’taki Türk Büyükelçiliği’nin iyi çalışmadığını mı varsaymalıyız ?
Denktaş’ın “İnönü Kıbrıs’taki durumu bilmiyor” söylemi oldukça sorunluydu. Lefkoşa’da ateşkesin sağlanmasından sonra “İrtibat Subaylığı” adıyla Türk / Yunan alayından ve İngiliz subayların idaresinde bir birim oluşturulmuştu. İrtibat Subaylığı hem ateşkesi denetliyor, hem de çatışmalarıdan kaynaklanan sorunları çözmeye çalışıyordu. Bu birimin adanın geneli için gün gün hazırladığı raporlar, bilgi için Türkiye Genelkurmayı, Dışişleri Bakanlığı ve Dr. Küçük’e de gönderiliyordu.
- 20 Şubat Koççat : Nüfusu 500. Bir hafta önce ancak bir hafta yetecek kadar yardım aldıklarını söylediler. 4 şeker hastası için insüline, Mahmut Koççat için ise Pekbronş veya Asthmasedine adlı ilaçlara ihtiyaç var.
- 18 Şubat Çukurova : Güney istikametinden atışlar duyuldu.
- İrtibat Subaylığı’nın hazırladığı raporlar, Çukurova’da hangi yönden atışların duyulduğu, Koççat’ta ise, Mahmut Koççat’ın ihtiyaç duyduğu ilacın marka adına kadar ayrıntılar içeriyordu. Bu ayrıntılı raporlara rağmen, İnönü’nün Kıbrıs’taki durumu bilmediğini iddia etmek fazlaca abartılı bir değerlendirme değil mi ?
Durum : İsmet İnönü’nün mektubu, Kıbrıs Türk liderliği tarafından yıldırım hızı ile cevaplanır. Cevap, içeriği açısından değerli bir tarihi belge niteliğindeydi.
Sn Başbakan / 10 Mart 1964,
Adadaki emniyetin sağlanmasından sonra Türklerin Kıbrıs devlet teşkilatındaki görevlerini ve yerlerini almaları gerektiği hususundaki telkinler yetkili cemaat liderleri tarafından büyük bir dikkatle tezekkür edilmiştir. Yazı istisnasız her işiteni büyük bir hayal sukutuna düşürmüş ve çok büyük bir felaket içinde kıvranmakta olan cemaat mensuplarımıza durumu açıklamadan evvel Anavatan hükümetimize müracaat edilerek bu konunun aşağıda arz edilen malumat ışığında bir kere daha incelenmesin istirham edilmesine oy birliği ile karar verilmiştir.
Kıbrıslı Türkler, Anavatan’dan aldıkları direktiflerle kendilerine yapılan tazyiklere bugüne kadar cevap vermişlerdir. Bu fedakarlığı bin bir güçlükle yapan halkımız sadece Rum’un insafı altında yaşamak için bu ızdıraplı mücadele girişmiştir. Verilen direktiflere uyan ve yapılan demeç ve vaadlere güvenen Kıbrıs Türk cemaatı, yek vücut olarak hiç çekinmeden ve her türlü zarar, gaip, ıstırap ve meşakkati göze alarak, bir ölüm kalım mücadelesine girişmiştir. (…) Pervasızca mücadeleye atılan mücahitlerimiz, hiçbir zaman geri dönmeyeceğine iman ederek açıkça ve icabında Rum cani ve idarecilerine meydan okuyarak kendilerini emellerine vakfetmişlerdir.
Bu haleti ruhiye içinde olan ve davaları uğruna evladını, babasını, eşini veya kardeşlerini gaip eden ve evinden barkından olan vatandaşlarımıza, artık geri Makarios hükümeti ile sözde geçici bir süre için işbirliği yapmamız gerekiyor diyecek hiçbir ferdin Kıbrıs’ta mevcut olmadığını belirtmek isteriz.(…) Diğer taraftan Türk bakanlara, bakanlıklarına gidip idareyi ele almalarına EOKA’cıların müsaade edeceklerine ve buna boyun eğeceklerine inanmak lüzumundan fazla bir iyimserliktir. (…) Şimdiye kadar bizi öldürenler malımızı yakıp yağma edenler ile bir arada yaşayamayız tezini savunduğumuz malumunuzdur. Bu böyle iken Rumlarla gene bir arada ve hatta bir dam altında beraberce yaşamağa ve hatta işbirliği yapmağa başladığımız an tezimizi temelinden yıkmış olacağımız kanaatindeyiz. Bir araya geldikten sonra bilhassa Güvenlik Konseyi’nin kararı muvacehesinde tekrar federasyon şekline bile gidilmesi ihtimal haricinde olacağı açıktır.(…)Serbest iş sahibi halkımızın da tarla ve köylerine dönmeleri ayni derecede tehlikeli ve imkansızdır. Kıbrıs kanunlarına göre bir malın muvakkaten işgali o mala sahip çıkmayı tazammun(içermez) etmemektedir. Onun için telkinler ile belirtilen endişe mevcut değildir.
Yukarıda belirtilen maruzat dolayısıyle gerek Cumhur Başkan Muavini ve gerekse Türk Vekiller, mebuslar ve memurlar devlet teşkilatındaki vazifeleri başına dönmemeğe azimlidirler. Dönme mecburiyeti hasıl olursa Cumhur Başkan Muavini, Vekiller ve mebuslar istifa etmeğe kararlıdırlar. Anavatan Hükümetimiz Rumlarla işbirliği yapılması fikrinde ısrar edecek olursa hiç olmazsa bunu açığa vurmadan işbaşında olanlar hakkında bir siyasi melce (siyasi sığınma hakkı) temin etmek imkanlarını araştırması istirham olunur. Rumlarla işbirliği yapmak isteyen Türk vatandaşımız olacağını tahmin etmemekle birlikte Kıbrıs’ta kalmak ve yaşamak isteyen vatandaşlarımıza kendi aralarında mümessil tayin edip Rumlarla uyuşma fırsatı temin edilmesini ve kalmak istemeyenlere de memleketi muayyen bir bir müddet zarfında terk etmeleri için müsaade , kolaylık ve imkanların sağlanmasını rica ederiz. Anavatan topraklarında Kıbrıs Türkleri için bir saha ayrılarak bu felakete uğrayan vatandaşların Türkiye’ye nakillerinin temini şayan’ı arzudur. Bu hususta Amerikan Hükümeti, başka diğer beynelmilel iskan teşekkülleri bu işe yardımcı olacaklarına inancımız vardır.
Sorular : Kıbrıs Türk liderliğinin hayal kırıklığı/ aldatılmışlık/ ve öfkesinin harmanlandığı bu tarihi belge, ayni zamanda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne, “liderliğin” siyasi tarihinde ilk ve son başkaldırı notlarını da içermekteydi. Bu mektup, geçmişimizle ilgili tartışmaların odağında çok fazla yer almadı. Bazı kitaplarda bu belge yer almasına rağmen, mektubun sığınma talebine kadar varan bölümleri çok fazla öne çıkmadı.
- 1963 yılı sonlarında Makarios’un önerdiği anayasal değişikliklere verilecek yanıt için geniş katılımlı görüşmeler yapan ancak verilecek yanıtı kısa sürede hazırlayamayan “liderlik”, İsmet İnönü’nün mektubuna nasıl olmuş da bu denli hızlı cevap verebilmişti. Yoksa tavır da mektup da önceden belirlenmiş miydi ?
Sonuç: “Davaya inanmış olan ve bu dava uğruna canlarını seve seve vermeğe hazır olan Türk gençleri ve bunlarla savaşan Türk polisleri üniformalarına ay yıldız takmış, Türk posta servisleri namı altında posta servisleri başlatılmış, herkes Rum hükümeti ile irtibatı kesmek zorunda olduğunu anlamıştı” diyor Dr Küçük Büyükelçi Özkol’a yazdığı bir raporda. Polis ve postadan önce, bakanlar ve cumhurbaşkanı muavini işbirliğinden ayrılmış, arabalardan forslar sökülmüş ünvanlar kullanılmamaya başlanmıştı. Oysa, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı İsmet İnönü, çatışmaların başladığı andan itibaren Kıbrıslı Türk siyasilerle haberleşmelerde ve basına yaptığı açıklamalarda onların Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki ünvanlarını ısrarla kullanmaya devam ediyordu. Kıbrıslı Türk liderliği kendinden emin bir şekilde Kıbrıs Cumhuriyetinin içinde kaybolmaya çalışıyordu.
4 Mart 1964 kararından sonra, artık içinde Kıbrıslı Türklerin olmadığı Kıbrıs Cumhuriyeti’nin onayıyla adaya BM Barış Gücü askerleri geldi. Ancak Barış Gücü’nün görev kapsamında, adadaki silahlı çatışmaları durdurmak yoktu. Silahlı çatışmaların durdurulması görevi karar uyarınca Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti’ne verilmişti. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı İsmet İnönü işte tam da bu yüzden Kıbrıslı Türkler’in siyasi görevlerine, evlerinden ayrılanların da geri evlerine dönmesini istemişti. Oysa Kıbrıslı Türk liderliği hızlı bir şekilde Cumhuriyetten ayrılma sürecini başlatmıştı.
Kıbrıslı Rum liderliği ise hem Kıbrıslı Türklerin geri evlerine dönmelerini engelleyerek hem de yeni göçler yaratılmasına neden olacak silahlı saldırılarla, Kıbrıslı Türk liderliğinin değirmenine su taşımaya devam etti. Kıbrıslı Türklerin siyasi görevlerinden ayrılması sonucunda ortak hükümette alamayacakları kararları hızlı bir şekilde almaya başladılar. Anayasa gereğince ancak cumhurbaşkanı ve yardımcısının onayı ile zorunlu askerlik konması mümkünken, Kıbrıslı Türklerin ayrılmasından sonra “zorunluluk ilkesi” adı altında ve BM’nin Kıbrıs Hükümeti’ne yüklediği “silahlı çatışmaları önleme” görevini gerekçe göstererek sadece Kıbrıslı Rumlardan oluşan bir ordu oluşturdular. “İsyan eden bir grup Kıbrıslı Türk’ün başlattığı asayişsizliği önleme” gerekçesi ile yollarda barikatlar kurup, Kıbrıslı Türklerin kişi hak ve özgürlüklerine ve insan haklarına önemli darbeler vurdular. Aslında Kıbrıslı Türklerin insan haklarına yönelik yapılan tüm saldırılar, Kıbrıslı Türk liderliğinin Taksim tezinin hem zemin hem destek bulmasına neden oluyordu. Buna rağmen Kıbrıslı Rum liderliği siyasi bir körlükle, Enosis’e yaklaştığını düşünüyordu. Bu siyasi körlüğün Kıbrıs’ı nereye götüreceğinin görülmesi için çok uzun bir süreye ihtiyaç duyulmayacaktı.