Sn. Akıncı geçtiğimiz gün Hürriyet gazetesi yazarlarından İpek Özbey’in sorularını cevaplandırdıydı..
Tabi ki siyasi sorunun “uzatmaları” haline gelen “müzakereleri” sürdüren Sn. Akıncı’nın büyük okuyucu kitlesine sahip dünyasal bir gazetede yayımlanan görüşlerini önemseriz..
Çünkü bu “görüşler” hem içte hem dışta ayni zamanda Kıbrıs Türk halkının görüşlerini de yansıtır.. Dolayısıyla verilen mesajlar “ulusal sesimiz ve stratejimiz” bağlamında önem kazanır..
Ayni zamanda Sn. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın olası bir müzakere sürecinde masaya hangi “yeni konularla” oturacağının ip uçlarını da verme önemini taşır.
(Burada bir vurgulama yapmak isterim. Sn. Cumhurbaşkanı ile Hükümetin dolayısıyla Başbakan Sn. Tatar ile Dışişleri Bakanı Özersay’ın Ankara’nın hilafına savunacakları görüşleriyle, “muhalif-muvafık” modunda politikaları her halde mümkün olamaz!)
Sn. Akıncı’nın İpek Özbey’le yaptığı mülakatı bu nedenle önemsedim.
Çünkü 9 bin 251 kilometre karelik Kıbrıs adası çoktan beridir kendi siyasi sorununu aşarak Doğu Akdeniz’e de taştı..
Nitekim artık sadece olası çözüm şeklini konuşmuyoruz.
AB’nin, Amerika’nın, Petrol şirketlerinin de karışmacılığında Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarıyla bu enerji kaynaklarında bizim de hakkımızın olduğunu konuşuyoruz.
Konuşmanın ötesinde hem adada hem Doğu Akdeniz’de hakkımız olanı kabul etmeyen aksine gasp eden bir Rum Yönetimine karşı da sert tavır koyuyoruz.
Nitekim Sn. Akıncı mülâkatında bu soruna çok geniş yer verdi.. “Haklarımızdan vazgeçtiğimizi düşünüyorlarsa beklentileri nafiledir” dedi..
Adada Fransa’ya üs verilmesini kınamakla kalmadı AB’i de haksız yere üye yaptıkları Rum yönetimine arka çıkmakla suçladı..
Ancak önemsediğimce Sn. Akıncı şunu da söyledi:
“…Barışa giden yol sonuçta diplomasiden geçecektir. Başka yol yoktur. Uzun süredir bölgedeki zenginliklerin yeni bir tartışma alanı yaratmaması ve tam tersine bu zenginliklerin bölge ülkeleri arasında işbirliği alanı oluşturması gerektiğini söylüyorum. Bölgedeki mevcut çatışmaların sonlandırılması ve yeni sıcak çatışma alanlarının oluşma ihtimalinin bertaraf edilmesi için diplomasiye daha çok ağırlık verilmelidir…”
Sn. Akıncı’nın bu barışçı yaklaşımını sadece Rum Yönetimi değil, AB’nin de dikkatte alması gerekir.. Fakat onlardan önce de “bizim!”
Çünkü henüz “nasıl bir çözüm istiyoruz” sorusuna bile ulusal bütünsellik ve ilkede cevap veremezken; Cumhurbaşkanlığı makamı ile İktidar erkinin görüş ayrılıklarına dayanan yok “hayal görüyorsunuz” yok “kâbus peşindesiniz” gibilerinden laf atmaların Rum Yönetiminden gayrısına tırnak kadar yararı olamaz! Bu nedenle “aman” diyoruz. Ulusal Konsensüs!
**********
ARTIK YILLAR “BOŞA” GEÇMESİN!
Yıllarca “çözümsüzlük çözümdür” dedim! Olmadığını anladığımda artık çözüm olasılığı da kalmadıydı! Ki sonuncusunu da Crans Montana’da berhava ettilerdi!
Yıllarca “ekonomik seferberlikten” söz ettimdi. Tırnaklarımızı toprağa geçirmekten, üretmekten, yeşertmekten ve Kooperatifçilikten.. “Çözümsüzlük” nedeniyle istense de gerçekleştirilmelerinin çok zor olduğunu anladığımda zaten memlekette ekonomi de kalmadıydı!
Yıllarca dikilecek tek taşın bile Türk halkının adadaki varlığına varlık katacağını savundum! Çok katlı binalar göklere doğru yükselirken sevindim. Ta ki rant ekonomisine dayanan çarpık yapılaşmayla yüzleşene kadar!”
Yıllarca “bizim” dediğim Kuzey Kıbrıs Türk vatanından söz ettim. Dünyanın parmakla göstereceği bir vatan. Ne var ki pisliğinde boğulup trafiğinde ölmeye başladığımızda anladım ki “vatandaş” olmak bayındır ve mamur bir vatan yaratmaya yetmiyor!..
Uzar gider! Kuzey için, evet çok “hayaller” besledik..
Tutun ki 45 yıl içinde tümü de yıkılıp gitti! Kalan gerçekler ise (artık yazarken sıkılıyoruz çünkü hepsi de “tekrardan” ibarettir) “bu toprakları horlayıp kirlettiğimiz, kısırlaştırdığımız, çarpıttığımız, çaldırttığımızdır!..
Sonunda dıştan gelip aramızda katılan türlü çeşitli insanların da katkılarıyla “uyuşturucunun, illegal olayların, fuhuşun, trafik terörünün… Vatanı olduk ki eğer “reformlarla” yeni bir devlet yaratacaksak, şu yukarıda sadece bir kaçını ayazlattığım kanımızı emip canımıza okuyan bütün o “menhus sorunlardan” silkinip kurtulmamız gerekir..
Tutun ki artık KKTC’nin “geri dönüşüme, yıkıp yeniden inşasına ihtiyacı vardır.
Bu nedenle TC ile imzalanacak “protokolleri” hem ciddiye almalıyız hem de Özersay’ın Meclis’te de ifade ettiği gibi “eğer yapamayacak, başaramayacaksak taahhüt altına girmemeliyiz” çünkü faturalarını çok pahalı ödüyoruz!
Hedef (kerhen) “at imzayı kap parayı” açıkgözlüğü değildir!
Gerçekten KKTC’nin ihtiyacı olan “yatırım ve reformları” başarmaktır ki artık geriye dönüp bakarken “boşa” geçen yıllara üzülmeyelim!
**********
KISACA TAKILDIĞIM. (TATİL BAŞLADI, HADİ Sn. BAKAN…)
İşgüzarlık bende kalsın diye acele davranıp yazıyorum:
Sn. Eğitim Bakanı Çavuşoğlu. Sizi tuttuğunuzu koparabilen politikacı olarak bilirim..
Bakın Öğrenciler üç ay süreyle tatile girdi. Gelin siz de bu üç aylık süreyi “çalışma seferberliğinize” dönüştürün ki okullar açılırken KKTC tarihinde ilk kez “yeni ders yılı eksiksiz ve sorunsuz” başlasın..
Hadi Sn. Bakan. Utandır ki utansınlar! Ve görsünler kaç bucaktır dünya!