ÇÖZÜM KAPININ ARKASINDADIR DENİYOR DA… (BİR TÜRLÜ İNANAMIYORUZ!) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

ÇÖZÜM KAPININ ARKASINDADIR DENİYOR DA… (BİR TÜRLÜ İNANAMIYORUZ!)

Kıbrıs siyasi sorununu saçta yağlı bitta haline getirdik… Döndürüp döndürüp çarpa vura pişirmeye çalışıyoruz, gerçekte fıcırığını çıkarıyoruz…
Nitekim, belki bizim kulağımıza gelmediği için “Yönetim”in nasıl müzakere edildiğini, nelerin ele alınmakta olduğunu bilemiyoruz!
Yahut ortak açıklama metnine uygunluğunca “tek egemenlik ve Uluslar arası temsiliyetin altında yer alacak Kuzey-Güney “kanatlarının,” kendi içlerinde ne kadar egemen olacaklarını, yetkilerinin neler olacağını da bilemiyoruz…
Dahası bunlar gerçekten konuşulmaya başlandı mı? Veya bu iki “yönetselliğin” şekli şemaili arasına sokulan “toprak” konusuna müzakereciler nasıl yaklaşıyorlar?
Şimdilik tümü de cim karnında bir nokta! Ya taraflar “bilmeseniz de olur” diyorlar yahut “acele etmeye gerek yoktur” savındalar!
BUNLARA KARŞILIK AÇIKLAMALARIN ARDI ARKASI KESİLMİYOR: Kurak memleket yeterince yağış almaz, başlar yukarılara dikilmiş hasretle yağmur gözlerken; bakıyoruz ki maşallah siyasi sorunla ilgili açıklama ve demeçler seller gibi akmakta! Biri bitirmeden öteki başlamakta, ağızlarda laf bitmeden ardı ardına yeni laflar ulanmakta…
Hayırdır inşallah. “Şahin” dedikleri Eroğlu bile kendini havaya kaptırdı, “çözüme dünden daha yakınız” diyor…
Amerika’nın Güney’deki Büyükelçisi gittiği yerlerde seçim nutukları atar gibi Kıbrıs’la ilgili bilgiler veriyor, yetmediği yerde Kıbrıs sorununun çözümünün Amerikan Dışişleri Bakanı Kerry’nin sarı not defterinde öncelikli sıralarda bulunduğunu açıklıyor…
Zaten dışişleri bakanımız Özdil Nami başından beridir “umut” dağıtıyor, sorarsanız ha çözüm oldu ha olacak diyor!…
DOĞRUSU: Bunca iyimserlikten ve de rengârenk balonlar gibi uçuşan “umutlardan” sonra kalkıp da “çözüm hâlâ çok uzaklardadır hatta imkânsızdır” demekten utanıyorum! Hatta kendi kendime, “Bak Çetinel haddini bil, ayağını denk al” diyorum… “Amerikası, Avrupası, KKTC’nin Cumhurbaşkanı, İngilteresi falan ayağa kalkmışlar, Çözüm kapının arkasındadır” derlerken, sen kim oluyorsun da hayır diyorsun” duygularımda ve kendimi cezalandırmak babında, acıtıncaya kadar Sağ elimle Sol kulağımı çekiyorum!
Amma ve lakin iflah olmuyorum: Çünkü TC kaynıyor! Erdoğan tiviter mıviterlerin kökünü kazıyacağız derken “dünya ne derse desin” efelenmesinde yine yedi düvele meydan okuyor! En yüksek oktavdan, “uluslar arası camia şöyle der böyle der, hiç beni ilgilendirmiyor” seslendirmesini yaparken, yerel seçimlerden sonra da şu sıralarda sürüp giden arbedenin beterince artarak devam edeceğinin müjdelerini veriyor…
Ve tabii soruyoruz, arıyoruz: Artık Erdoğan “tek adamsa” Kıbrıs siyasi sorunu Erdoğan’ın neresindedir? Olası çözümde tek bir askerinin bile adada kalamayacağı, binlerce TC’linin geri döneceği, Rum mülkünün tazminatının ödeneceği yahut sahiplerine iade edileceği, Kuzey’in sınırlarının belki yüzde 25’lerin bile altına çekileceği gerçeklerde; Erdoğan ne demekte ne düşünmektedir?
Ve tabii soruyoruz: Neden biz iki üç ay sonrası çözümden söz ederken Rum tarafı “müzakerelerin çok zor geçeceğini, çok uzun süreceğini söyleyip yazmaktadır?
Ve kafamızın bir köşesine takılıp kalıyor, yeniden sormak vacip oluyor: “Amerika Dışişleri Bakanı Kerry Rumlara nasıl sözler verdi ki müzakerelere yeniden başlamalarını sağladı?”
KISACA: Huyumuz kurusun! Yine çözüm olacağına inanmıyoruz! Olursa aleyhimize olacaktır diyoruz!

***********
GENE O MÜZMİN SORUN: İŞE AŞA BAĞLI PARTİCİLİK!
Gene o müzmin sorun: “Partizanca istihdamlar!..” Siyasi iktidarların devletin yüce çıkarlarını değil, partilerinin çıkarlarını gözetmeleri!.. Dolayısıyla devleti kullanarak partilerine güç şırınga etmeleri!.. Bakan mertebesindeki politikacının devletin resmi evrakını kullanarak falan kişinin filan yere atamasının yapılmasını istemesi!..
KKTC’nin bitmeyen sorunu işte! Üstelik resmen çaresi olmayan kanser vakası!” Ha iki dudak arasından çıkmış emirle, ha resmi belge ile ha makam sahiplerinin torpilleri ile gerçekleşmiş atamalar…
Bu ülkede “İşe aşa muhtaç insanların işe aşa kavuşturulması” sonucunda iktidardaki partiye artı oylar olarak yansıyacak kârı ve yararı devam ettiği sürece; olay da fiilen devam edecektir…
İktidara kim gelirse gelsin, gelmeden önce hangi parti olursa olsun bu memleketin seçmenlerinden oy almak için “iş, aş” vaadinde bulunmaktan başka çaresi yoktur!          
Özel sektörü “olayın dışında bırakıyoruz” diyeceğiz ama ona da popülizm kokulu çiçekler sunmaz, kredilendirmelerden ihalelere, teşviklerden taban fiyatlarına kadar özel kıyaklar çekmez ve de sonuçta evlatlarını “işe aşa” kavuşturmazsanız, oy değil hava alırsınız…
DENEMESİ BEDAVAYDI: Eğer CTP, “artık kimselerin sınavsız devlet kademelerinde istihdam edilmeyeceği” prensibini, “gökten peygamber inse değiştirmem” kararlığı da, yürürlüğe girme fırsatı bulsaydı, (çünkü ortağı DP-UG bu prensibi kadük hale getirdi) ilk seçimde görecekti ki arkasında kimseler kalmamış!          
Fakat doğrusu da öylesi olacaktı. Siyasi partilerin kuyruklarında “iş aş” için koşmak yerine, “sınavlarda başarılı olmak için oturup çalışmaktan başka çarenin kalmadığı anlaşılacaktı!”
PEKALA ÇARE OLACAK MIYDI? Daha önce bu konuda benzer şeyleri yazdıktı… Siyasi partileri besleyen olayın, “devlette istihdam olanağı bulabilmek isteyen gençlerin, ailelerin destekleridir” demiş ve şu sonuca varmıştık: “En azından bazı gençlerimiz işsiz kalmaktan kurtulurlar!”    
Ne var ki gitgide olayın fıcırığı çıktı! Çünkü siyasi partiler “taşeron” esamesine düştüler! Ellerinde kalakalan tek seçim silahı olan “iş aş” vaatleriyle, beş on kişiyi memnun edip partilere kazandırırlarken, yüzlercesi de dışta kalmaları nedeniyle partilerden soğuyup kaçıverdilerdi!
Sistem yahut “sistemsizlik” hâlâ devam ediyor… Prensiplerin kuramlaşarak oturması, kabullenilmesi kolay değildir… Her zaman yazdığımızca, bir yerden başlamak gerekir ama…            
***********
“YARDIM” DİYE DOLANDIRILMAK (BİR BU EKSİKTİ!)
Özellikle yaz aylarında çoğalıyorlar… Güneşin battı batacak vakitlerinde, şık şıkırdım, kızlı erkekli yollara düşüyorlar… Ellerinde ya gazeteler yahut biletler…
Biliyorlar ki o saatlerde insanlar yavaştan evlerine dönerler… Hava sıcak ya, kapı önlerinde oturanlar, akşam yemeği yiyenler… Ve çat kapı yahut bahçe kapısı… Biri kız biri erkek ki genç en tatlı gülüşleri ile anlatırlar ziyaret amaçlarını… “İşte engelliler için yardım” derler… Yahut “Kanserli hastalar için…” İnsanların vicdanlarına nasıl sesleneceklerini iyi bilirler. Zaten aydınlık yüzlerini gördükte kırmak istemez, hatta fazladan bile para vererek hiç okumadığınız halde ya bir gazete alırsınız yahut ne olduğunu bilmediğiniz bir iki bilet…
FAKAT: Bu “Dernek” yahut “Birlik” veya “gönüllü yardım toplama” kulpu takılmış bazen “ikili” bazen daha çok kişiden oluşan “gruplar” o kadar çoğalıverdiler ki bir ara olayın peşine düşüverdiydim. Kim kapıya gelirse soruyordum: “Var mı böylesi bir yardım için Kaymakamlıktan izniniz? Yahut devlete ait her hangi bir resmi belgeniz?
“Kem küm” edip telefon numarasını veren mi olmaz, yoksa “falana sorun o kim olduğumuzu” bilir diyen mi? Ki bu tip sorulara hazırlar, cevapları yapıştırıyorlar! Fakat asla size mesela Mağusa’da Kaymakamlıktan izin belgesi gösterebilenine bugüne kadar rastlamadım! Doğrusu artık kim kapıya dayanırsa “daha önce aldım falan” diyerek gönderiyorum…
Artık sorun olmaktan çıkıp “dolandırıcılık” denilen bu olayı bir iki kez yazdımdı! Şimdi yeniden patladı! Olay verilen para değildir tabi ki! Olay “dolandırdıkları için dolandırılmak” fiilidir! Alınan tek kuruş bile suçtur! Dahası Engelli ve kanser hastaları üzerinden yapılan bir ahlâksızlıktır! Eğer bu tip “yardımlar” toplanacaksa Devlet, herkeslerin bileceği şekilde “yetkili ve sorumluları” açıklamalıdır ki “dolandırılmadığımızın” bilincinde, yardımlarımızı seve seve yapabilelim…


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar