ÇOCUKLAR GÜLÜNCE BAYRAMDIR - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Mayıs 8, 2024
Köşe Yazarları

ÇOCUKLAR GÜLÜNCE BAYRAMDIR

Ne zaman güneşi özlesem

Saçlarının sarmaşıklarına tutunurum
Öylesine saf, öylesine temiz ve mutluluğu hak eden
Bir yüzün var ki
Sanki dünyanın bütün çocuklarını kucağımda uyuturum
Yüzün yetmez dindirmeye hüznümü
İşkencede, kampta, açlıkta, savaşta ve hastalıkta
Bayram nedir bilmeyen çocuklar için
Akıttığım gözyaşlarımın
işe yaramaz duyarlılığı teslim alır beni
Bile bile dünyanın bir yerlerinde acı çekenleri
Saçlarının sarmaşıklarına tutunurum
Sen ovalarda özgürce dalgalanan adını bilmediğim kır çiçeğim
Horoz lalem, Mormenekşem, açmaya acele eden tomurcuğum
Oğlum, ay baksa utanır yüzüne,
Beşparmaklar’da yanan ağaçlar fidana durur
Sen, memleket kokulum, köyüm, mersinim, zeytinim
Sen annemin hayır duası
Hangi şiire, hangi şarkıya sığdırayım seni?
Dünyanın bir başka yerinde gülmeyi unutan yaşıtların
Gelmeyen bayramların arifesindeyken
İçimin bütün mağlup çocuklarının ağırlığıyla sarılayım sana
İşe yaramasa da, izin ver
Tutunayım saçlarının sarmaşıklarına
B.B.


GÖZYAŞIMI "CEMALİ"NE KAZIDIĞIM

SENİN DOĞUMUN BAYRAMIDIR HAYATIMIN. BU ACI DOLU DÜNYADA SENİN GÜLÜŞÜN BANA BAYRAMDIR.
CEMALKAN’A

Yaşamın rahminden kopup geldin, HOŞGELDİN. Yüzümün saklı  anlamlarının acısını anlatan isminle, susuz, densiz, sözsüz bir dünya takviminin sararan ve dökülen yaprakları arasından gösterdin CEMAL'ini. Etraf serinlemiş, deniz aşkından sularını köpürtmüşken, geldin tam 7 yıl önce… Göçmen kuşları bile erteledi gidişlerini; aşk kendi deliliğine şaştı sen gelince. Beti benzi atan bir öğlen vakti verdiğim savaşın ortasına geldin. Ruhumdaki yükün ağırlığı olanca gücüyle zorlarken bedenimi ağladın, güldün, zorlandın, hoş geldin…

Hoşlukla değil, boşlukla dolu bir insanlık düzeninde susuz toprağın kurak geleceği oldu buluşma yerimiz. Sana nice acılar garantisiyle dolu yılların yorgunluğunu hazırladım. Seni delinmiş gökyüzü, rengi atmış mavilikler, içi samanla doldurulmuş düğünler, şiirsiz geceler, sevişmesiz döllenmelerle yıkanmış insanların memleketinde yere düşmeyen bir sevdanın çığlıklarıyla bekledim. İnan, sana daha iyi bir yer, kendime daha iyi bir yol bulmak isterdim. İçimle, düşümle, acımla, şiirimle, kitabımla, gözyaşımla besledim seni.

Yenilmeden kendime, kendimden çok büyütmek için, sana döndürdüm yelkenimi. Sonbahar gecelerinde direnen yasemin bildi. Yaprağını kalkan yapan çam gördü gözleriyle. Bahçede uğuldayan rüzgar sezdi geleceğini. Verandalarda gizlenen sohbetler tanık oldu upuzun gecelerde. Sözsüz anlaşanlar, sözlerle kavuşanlar, var olmadan doğuranlar, kimliksiz dolaşanlar sardı etrafımı. Ezberledikleri kavuşmaların empozesini dökerken eteklerime, ağrılı gecelerimde bir-bir hepsi boğazıma yapıştı. Öğretilerini öğrenmemek, bildiklerini reddetmek, gördüklerini sahiplenmemek inadıyla sarıldım sana. Ters yolların istikametine diktim gözlerimi. Yasaksız, bağımsız açan kına çiçeğinin rengini verdim adına. Sana çatlamış narın kan kırmızısından bölünmeler ayırdım. Ağrılıydım, dudak kenarımdaki çıkınımla çıplaktım. Yorgundum kendime, terimle çıktım karşına. Sense, geldiğin ülkenin bilinmezlikleriyle karşımda baştan aşağıya gerçeğimdin. Bildiğim duaların bilincinde, yazdığım satırların derininde, okuduğum kitapların ötelerindeydin. Etrafta atılı çöpleri, çöpe dönen bedenleri, artık, atık gibi yaşayan kimlikleri ayıklayamadım buluşmamızda. Maden kazalarındaki ağlayışları, kapkara kaderiyle dönen insanlığı, tacize uğrayan çocukları, aç kalan insanları, savaşları, yok edilen çevreyi, ısınmayı, soğumayı, volkanı, ozonu… Ayıklayamadım buluşmamızdan.

Gerçeklerin en kör noktasında, hazırlıksız, rötuşsuz, makyajsızlığımla gör ve bil istedim geldiğin yeri. Dört bir yanı duvarla çevrili adamızın çıkmaz sokağında baktım yüzüne. Lefkoşa'daki yaseminin kokusunun yerini sokaklarda bambaşka kokular aldı. Mağusa'nın surları yetemedi kendini korumaya. Etrafta arabesk şarkılar lahmacun tadında bir yaşamı pompalarken çıkıp geldin. Çıkmazlıklarımla dolu kapılarımın, rengi atmış yarınlarımın, muştusuz imzalarımın delici yalnızlığını bil istedim. Sen, “acıların hazırlıksızlığıyım” dedin ve ağladın. “Delirmelerin kırılma noktasıyım” dedin ve sustun. “Çılgın sevdaların kanıtıyım” dedin ve uyudun. Seni sen yapan gerçeğinle sardım sarmaladım kanamalarımı. Sarılmayan nice açık yaranın rengi bulaştı üzerine. Kanına dolaştı, damarlarına karıştı karmaşam. Göbeğimden göbeğine yol olan bağı kestilerse de beni sana seni bana bağlayan o şiirsel, o derin, o dipsiz, akıl almaz, iflah olmaz aşk bağlandı yaşam kordonuyla. Eziyetli bakışım bakışına dolaştı. Ayıklayamadım düğümlenen sezgilerimi senden. Sen, çırılçıplak gerçeklerle dolu, ezbersiz bir yarına çıkıp, geldin. Hoş geldin. Karşında sözün bittiği yerde, aşkın sana dönüşmüş gerçeğindeyim.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar