Dünkü yazımda “liderlik dönemlerine” atıfta bulunarak bir ülkenin siyasi kaderini yüklenen yönetimlerin halktan birlik beraberlik” istemeden önce kendi içlerinde birlik beraberlik olmalarının öneminden söz etmiş ve bunun da “kadro hareketiyle” sağlanabileceğini vurgulamıştım.
Eveleyip gevelemeden ekleyim: Denktaş gibi bir liderin “ekolü” mesela.. Öncesinde Dr. Fazıl küçük ve arkadaşları..
Son dönemlerde dürüstlük ve çalışkanlık sembolü rahmetlik Çağatay’ın başbakanlığındaki hükümetlerin oluşumları.. Ki Hisar üstündeki barakamsı Başbakanlığın ışıkları gece yarılarına kadar ışıl ışıldı.. Bir akşam Bakanlık pencerelerinden karanlıklara sarkan o ışıkların nedenini sorduğumda “başbakan Tahir Çağatay çalışıyor” dendiydi..
***
YANİ bugünlere rastlantılarla gelmedik.. Ha, tatsız politikalar o dönemlerde de vardı, sen-ben çekişmeleri olduğunca. Fakat bir de “ayni kafa yapısına sahip politikacıların oluşturduğu hükümetler vardı.”
Tılsım nerede bozuldu bilir misiniz? “memleketi yönetmek için koalisyon hükümetleri oluşturmak zorunda kalındığında!” Ki o koalisyon hükümetleri kapıları 1994’lerde Hakkı Atun başbakanlığında DP-CTP koalisyon hükümetinin oluşumuyla açıldıydı.. Sonrasında da hiç “koalisyonsuz” hükümet kurulamadı!
FAKAT ne kadar ilginç: “Herkesler ve bizatihi siyasi partiler koalisyon hükümetlerinin başarılı olamadıklarını itiraf etmelerine karşın o yıllardan bu yıllara en küçük bir sistem değişikliğine gerek duymadan memleketi inadına koalisyon hükümetleriyle yönetmeye çalıştılar.. Ne statükocu kafa ama!
***
YA ŞİMDİLERDEKİ HÜKÜMETLER? “Emaneten” devralınmaktadırlar! Ellerden ellere aktarılmaktadırlar! Artık her yeni hükümetin bir halefi bir de selefi olmaktadır! Mesela sonuncusu Sn. Tatar tarafından Ersan Saner’e emanet olarak bırakıldıydı..
Böylesi “hükümet” oluşumları teamülünün kimseye tırnaklık yararının olmadığı ise her gelenin gideni arattığı gerçeğiyle ispatlıdır!
Çünkü “ayni kafa yapısına sahip siyasilerin oluşturacağı kadrolara karşın yama üstüne vurulmuş yamalar gibi yönetimler oluşmaktadır! “Gideninin de gelecekı olanının da ve artık seçmenlerin etki tepkisinde oluşan hükümetler… Mesela sonunda haberlerden öğreniyoruz, Ali Pilli’nin gidişini 17 bin partili oyla protesto ederlerken, dönüşünü istediler..
Böyle bir mazhariyet çok az milletvekiline nasip olur! Peki partilileri tarafından bu kadar sevilen bir vekili Başbakan böylesi durumda kendisinin istifa etmesi gerekirken neden Bakanını görevden alır?
Ki ayni sıralarda da KKTC’deki üniversitelere TC’den öğrenci akışı başladıydı! Ki herkes Vehbinin kerrakesini işte o zaman anladıydı!
***
KOALİSYONLARA DOYAMIYORUZ! Kısaca artık KKTC’ye “koalisyon hükümetleri” de dayanmıyor. Nitekim açıklamasından öğreniyoruz, Başbakan Pilli’ye demiş ki “artık istifa et çünkü bana zarar veriyorsun!”
Ne tuhaf! Biz de zannediyorduk ki pandemiyi şöyle böyle iyi idare eden Ali pilli gibi bir sağlık Bakanı Saner hükümetinin talihi olmalıydı! Talihsizliğe bakın!
Bundan sonra ne olacak? Koalisyon hükümeti bozulabilir. Yerine yenisi gelir. Bazıları hâlâ felik olmaktan kurtulamamışlarsa da Memleket siyasi parti kaynıyor. Elini sallasan ellisi hadi göreve desen çifte tellisi!
NE var ki hükümetin maliyesi ile ekonomisi çoktan mayna etti! Siz asıl önümüzdeki günlerde almış başını giden pahalılık yetmezmiş gibi ilaçlara da yapılan zamlara bakın! Artı, üstelik “Meclisten her türlü maaş ücret ödemelerden hatta emekli maaşlarından bile kesinti yapılabilmesine” cevaz veren yasanın onaylandığına da bakın, bakın ki uygulanırsa nasıl başlar ağrıtıp kıymetler kopartacak!
***
HERKES MERSİNE BİZ TERSİNE! Gün günden istikrarlı ve refah toplumu olmamız gerekirken ne olduğumuza bakın! Battık çıktık! “Efendim tüm dünyanın halleri öyleymiş, nedeni de pandemimmiş…”
Ne diyordu şarkı? “Geç bunları, anam babam geç!” Kendini idare edemeyen bir hükümet, devleti nasıl yönetecek?
Ha! Ankara’ya gidiyorlar. KKTC’nin batmış maliyesinin protokolünü imzalayacaklar! Galiba “tek devlet gösterimiz” de bu olmaktadır! Koskoca Türkiye Cumhuriyetiyle ufacık tefecik KKTC’nin mali protokolleri!
***
KISACA TAKILDIĞIM: (DÜNYA DEVLETİ OLDUK DA HABERİMİZ YOK!)
Bugüne kadar Londra’da, Brüksel’de, Ankara İstanbul’da, New York’ta AB Ülkelerinde falan “temsilci ve konsolosluklarımızın olduğunu biliyordum da aralarında Muskat, Bişkek, Abudabi, İslamabad gibi kentlerin de olduğunu bilmiyordum. Mesela Vaşington temsilciliğini anlardım ama ”Doha”yı falan ıııh!
Meğer dış dünyada tam 27 temsilcimiz ve konsolosluklarımız varmış. Ki hep şaşardım Afrikanın adı sanı işitilmemiş ülkelerinden KKTC üniversitelerine nasıl öğrenciler gelir diye..
Meğer ülkelerinde temsilciliklerimiz varmış. Yoksa bu temsilcilikler söz konusu ülke öğrencileri KKTC’e gelmeye başladıktan sonra mı kuruldulardı? ***
FAKAT olayın esprisi bu değil. Nitekim habere anlam katmaya çalışırken “yahu dedimdi kendime. Dış dünyada çapımıza fazla gelen bu kadar temsilcilikler var iken neden KKTC siyasi tanınma sıkıntısı çekmektedir!”
Her ne kadar o ülkelerde temsilciliklerimizin olması “tanınmamız” anlamına gelmez ama etiketlere bakıyorum mesela Antalya başkonsolosluğumuz da var, Berlin temsilcimiz de.. Roma’da da var Telaviv’de de…
Yani KKTC’nin 27 ülkede temsilcisi konsolosu var. O zaman insan merak eder.
Mesela “temsilcilerimiz” bu ülkelerin “özel günlerinde” gerçekleştirilen kutlama, seremoni, ulusal bayramlarına falan davet edilirler mi? Protokollerde yerlerini alırlar mı? Kralların, kraliçelerin, Başbakanların falan davetlerine katılırlar mı?
…YOKSA dükkanımsı kiralık bürolarında veya bir apartman dairesinde sadece KKTC’ye gelecek gidecek ziyaretçilere yol yordam mı gösterirler? ***
“TAKILMAK” bir yana. Dış dünyada KKTC ait 27 siyasi nitelikli “büronun yada temsilcilikle konsoloslukların sahibiysek çoktan tanınmamız gerekirdi diye düşünmez misiniz?
Fakat biz bu görevlilerimizin bulundukları ülkelerde nasıl muamele gördüklerini bile bilmiyoruz! O ülkelerdeki Rum Yunan temsilcilikleriyle ilişkileri nasıldır onları da bilmiyoruz?
Kapanmışız KKTC’nin dört duvarı arasına “hükümetçilik” oynuyoruz hepsi o kadar!