ÇAĞ YANGINI - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

ÇAĞ YANGINI

Nazar Erişkin

Pazartesi, günün erken saatlerinde hissettiğimiz o güçlü fiziki sarsıntı; ruhumuzun derinine işleyen ve her birimizi çaresiz, işe yaramaz birer yıkıntı haline getiren bir başka boyuta evrildi şimdi. Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve toplamda 13.5 milyon kişiyi etkileyen, Türkiye’nin bir bölgesini neredeyse tamamen enkaza çeviren iki büyük depremin ardından 3. gün de geride kalıyor. Depremlerde  ilk 72 saatin çok önemli olduğunu biliyoruz. Ancak kötü hava koşulları yanında, enkazlarda profesyonel ekiplerce yürütülmesi gereken arama kurtarma çalışmalarının bugün hâlâ pek çok bölgeye ulaşamamış olması, ne yazık ki umutların giderek azalmasına neden oluyor. Tüm bunlar yanında; spor müsabakaları için Türkiye’de bulunan ekiplerden bazılarının deprem bölgelerinde olması; bizler için bu doğal felaketi bambaşka bir boyuta taşıyor. Ne yazık ki ilk gün, olayı tam olarak anlamamız; ekiplerden bazılarının durumu iyiyken Adıyaman’daki kafilenin bulunduğu otelin yıkıldığını öğrenmemiz uzun zaman alıyor. Saatlerin, dakikaların hatta saniyelerin bu denli önemli olduğu bir süreçte, doğru bilgi paylaşmasını beklediğimiz mercilerden dezenformasyon akışı, dilim varmasa da, vaktinde organize olunmasını ve buradan gidecek yardımın hızını da maalesef olumsuz anlamda etkiliyor. Kalbimiz yüz yılın en büyük felaketi olarak adlandırılan bu büyük yıkımla boğuşan Türkiye için atarken; Adıyaman’daki İsias Otel’in enkazına odaklanıyor tüm benliğimiz. Oraya ulaşan AFAD ekibinin, enkazdan ses gelmemesi üzerine başka bir enkaza yöneldiğini ve buradan giden ekipler çalışmaya başlayana kadar da, otel enkazında profesyonel ekiplerce bir arama kurtarma çalışması yürütülmediğini oraya giden ve çalışmaları takip edenlerden öğrendiğimizde kahroluyoruz…

Üşüdüğümüzü, acıktığımızı ya da insan olmaya dair diğer tüm ihtiyaçlarımızı dillendirmekten, hatta hissetmekten utandığımız bir dönemi başlıyor hayatımızın. Öyle bir his ki bu; korkunç bir üzüntüyle karışan ancak nereye yönlendireceğimizi bilmediğimiz şiddeti büyük öfke gibi aynı zamanda… Herkesin mağdur ve yine herkesin haklı olduğu kötü bir kâbusa sıkışmışlık hissi. Orada olmadan asla anlayamayacağımız büyüklükteki yıkımın hissettirdiği çaresizlik, enkaz altındaki canlarımız için doğru bilgi almak ve vermek dürtüsüne bırakıyor yerini ilerleyen saatlerde ani bir refleksle… Pek tabii hepimiz için değil. Bir kaç fazla paylaşım ve belki popülarite uğruna yalan yanlış bilgileri paylaşan şarlatanlar, zaten acıyan alev almış her yanımıza benzin döküyor adeta. İnsan olmaktan daha da soğuyorum!


Deprem bölgesindeki pek çok noktadan, aradan geçen 3 günden sonra bile yardım çığlıkları yükselirken, 17 Ağustos tecrübesiyle de olsa gerek, koordinasyondaki aksamaya odaklanmadan edemiyorum. Hava koşullarının ağırlığı, yolların ve havaalanlarının deprem nedeniyle aldığı ağır hasarın bundaki etkisi açık. Ancak halen ulaşılamayan pek çok nokta olması, sağ kurtulanların barınma, ısınma, beslenme ihtiyaçlarının büyük ölçüde karşılanamıyor oluşu son derece yaralayıcı. Bununla ilgili pek çok tespitte bulunuyor Türkiye’de deprem pratiği olan sivil toplum örgütleri. Gücün tek noktaya odaklanmış olmasından sivil toplumun pek çok anlamda itibarsızlaştırılmasına kadar önemli tespitler bunlar. Günü geldiğinde mutlaka üzerinde düşünülmeli. Deprem gerçeğiyle yaşayan ve fay hatları üzerinde olan bir ülkenin; daha önce defaaten uyarısı yapılmış böylesi büyük bir afetle mücadelede daha etkili olması beklenirken gecikilen her saat, binlerce canla ödeniyor maalesef. Ve yine maalesef ki bu saatten sonra yapılan hiç bir tartışma, giden o canları geri getirmeyecek. Her bir rakam bir hayat öyküsü, bir umut, yapılmış onlarca plan, bir ömür… Her biri tonlarca betonun altında kalmış binlerce insan öyküsü bahsettiğim; istesek de tekrar yazılamayacaklar.

Pek çok açıdan değerlendirmesi yapılacak, farklı boyutlarıyla ele alınacaktır şüphesiz tüm yaşananlar. Ancak korkunç yıkımdan çıkarılması gereken ders depreme dayanıklı yapılaşmanın önemi olmalı bir kez daha. Bu konu, Pazartesi sabahı pek çoğumuzu uykusundan uyandıran depremin, ülkemiz için de ivedilikle ele alınması gereken bir gerçek olduğu sonucunu doğurmalı süreç içinde. “Şimdi zamanı mı” diyenleriniz olacaktır ama tam da bu noktada, yakın geçmişte devlet projelerine vize muhafiyeti getirmek için hükümetin yaptığı girişim yanında; her birimiz tüm benliğimizle Türkiye’ye odaklanmışken, Meclis’e getirilmek istenen İmar Yasası değişiklik tasarısını görmezden gelmememiz gerektiği kanısındayım. Tüm bunların, bugün deprem bölgesinde yaşanan kâbusla olan ilişkisini kuramayanların, yarın benzer tecrübeler burada yaşanırsa duyacakları pişmanlık için çok geç kalınmış olacak. Dolayısıyla depreme dayanıklı yapılaşma konusunu bundan sonraki dönemde daha sık konuşmakta fayda olacağını düşünüyorum.

Ben bu satırları yazarken, sosyal medyada bir bir siyaha bürünüyor profiller… Kiminin amcası, kiminin yeğeni kopmuş hayattan. Yakınlarından haber alamayanların gergin bekleyişine ekleniyor uzakta olmanın en beter yanı; hissedilen çaresizliğin ise tarifi yok. Bilimden kopmak, maddi kaygıları her şeyin üzerinde tutmak ve yapılan uyarılara karşın önlem almamak, Türkiye’nin çok önemli bir bölgesini yerle bir ederken; vicdanı olan herkes kalıyor o dev enkazın altında. Ve bir baba; depremde kaybettiği 15 yaşındaki kızının elini bırakamadan oturuyor dev yıkıntının içinde öylece… Biz ise bırakmamacasına bir umuda tutunup enkaz altındaki canlarımızdan gelecek iyi haberi bekliyoruz. Diğer her şeyi sonra konuşuruz. Şimdi biraz sessizlik… Çocuklardan ses bekliyoruz!

Fotoğraf: AFP

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar