1974’den hemen sonraydı.. Rum tarafına ne zaman dönüp baksak, “bakın onlar öyle ama biz böyleyiz” yargılarımızın lafazanlığına takılırdık!
Kuzey’le Güney’i Kaçınılmaz kıyas merakımızda kantara vurur ve ne kadar asude, kanunlara saygılı bir “Kuzey Kıbrıs Türk toplumu” olduğumuzun tatminini yaşardık!
ÇÜNKÜ Rum tarafında olagelenlerle ilgili işitip okuduğumuz haberler “kanun dışı olaylar çokluğuyla” kaimdi! Şöyle ki sokaklarında resmen İsrail ile Araplar arasında tabancalarla düellolar yapılıyor; hırsızlık ve gasp gibi olaylar yanı sıra fuhuş ve ötesi tüm kanunsuzluklar günlük hayatın rutinlerinden sayılıyordu!
HENÜZ Kuzey’de rüştümüzü tamamlamamıştık.. Devlet organlarını, Kurucu Meclisleri falan oluşturuyorduk ama Devlet değildik! Doğrusu şu ki hâlâ askeri vesayet altındaydık.” Kanunlar ve nizamlar da o vesayete uygun maddeler külliyesinden oluşuyordu.. Tutun ki hâlâ “Paşalar dönemi” devam ediyordu..
DOLAYISIYLE Kuzey’de asayiş ve huzur vardı! Ve lafazanlığımızın asıl nedeni de buydu.. Güney’deki illegal olaylara bakıyor ve Kıbrıs’ta yeni bir Türk vatanı esamesindeki Kuzey’i, “asayiş ve huzurun” fazilet madalyası gibi yansıtıyorduk… Oysa:
HİÇ UNUTMADIM: O yıllarda yazdığım gazetedeki “Köşemde” zaman zaman Kuzey-Güney kıyaslaması yaparken, “çünkü diyordum onlar tanınmış dünya devletidir. Yasaları, siyasi yönden tanınmışlıkları, dünyaya açık kapıları, seyahat özgürlükleri ve ittifaklar içinde yer alacak sosyoekonomik yapı ve ötesi olanaklarıyla “Devlettirler!”
BİZSE diyordum hâlâ askeri vesayet altında kendi kendimizi dünyadan tecrit etmiş ama deniz aşırı tek bir ülkeye bile seyahat edemeyecek uluslararası hiçbir olguda yer alamayacak “tanınmamış ve illegal” yapımızla ancak kendi salyangoz kabuğumuz içindeki mekânımızda hareket edebilecek kadarız!
***
Kİ DEVLET OLUP dünyaya açılma fırsatı bulduğumuzda ve dünya ülkeleriyle dolaylı yada direkt temas kurduğumuzda, Güney ile yapmaya başladığımız kıyaslamalarımız da sonlanıverdiydi!
NİTEKİM şimdilerin KKTC’si artık Rum tarafında bile görülmeyen kanunsuzluklarla karmaşaların devletidir! Bırakın bünyesel vakalarımızı, esrarı, fuhuşu, darp, sirkat, artan trafik yoğunluğuna paralel ölümcül kazaları…
YADA hiç aklımıza gelmeyen polisiye vakalarımızı! Sabotajları, çek senet yolsuzluklarını, dolandırıcılıkları, mali ekonomik arayışlar silsilesinde çek senet mazbata gibi mahkemelerde sürünen olayları!…
ARTIK her gün “bunların” tümüyle yıkanan bir toplumuz! Yani Devlet olduk! Ama şu müzmin sorunumuzun kamburunu taşıyarak: “Denetimsizlik yada denetimsizlikler!”
ARTI, bırakın “gelecek” dediğimiz beş on yıl sonrasını.. Gelecek ayı bile göremeyecek, dolayısıyla hiç bir sorunu anında çözemeyecek hantal bir devlet durumuna geldik!
Memlekette en büyük mesaiyi de her halde “mahkemelerimiz” dolayısıyla en büyük eforu da görevli hukukçularımız sarf etmektedirler! NEDİR BUNLARIN MEALİ? “Yolsuzluk, düzensizlik ve kanunsuzlukların içinde batmışlığımız!”
KISACA CEMATTIK, Toplumduk, devlet olduk, işte hallerimiz! Peki ama neden? ***
KASIM AYININ SONUNDA yerel seçimler yapılıyor.. Daha bugünden adayları da şöyle böyle belli oldu.. Yakında görücüye çıkacaklar. Elbette plan programları hatta kişisel tasavvurları vardır.. Ki bir ülkenin yerel yönetimleri başarılıysa o ülke huzurlu olur. İnsanlar günlük hayatlarının sıkıntılarını, yaşadıkları yörelerin kendilerine sunup bahşettikleri uygar ve bayındır “çevreleriyle” izale ederler..
TEMİZLİK TERTİP TERBİYE.. Yanı sıra planlı ve düzgün imar iskân.. Trafik sorunu yaratmayan yollar, yeşil alanlar, karanlıkları aydınlatan ışıklandırmalar ve tümden aksamayan ötesi belediye hizmetleri..
Kİ bizde şu yukarıda yazdıklarım hâlâ kursaklarda düğümlenip kalmış özlemlerdirler!
NİTEKİM ne diyoruz zaman zaman: “Güney’e gidip dönerken hasta oluruz!” Araba tutmasından, hava değişiminden değil elbet! Allah katında bile günah sayılan fakat bizde vazgeçilmezliğimiz olan “hasetten!” Güney’e duyduğumuz hasetten! “Neden onlar Güney öyle, biz neden böyleyiz” yakınmasından kaçamadığımız için yaşadığımız aşağılık duygusu! Şöyle ki:
***
BİR KERE yol, ışıklandırma, trafik düzeni sorunları yok.. İsteseniz de kaza yapamayacak kadar derli toplu ve düzgün bir alt yapı üzerinde tüm AB standartlarına uygunluğunca oluşturulmuş trafiğin içinde arabanızla gitmez, akarsınız..
TEMİZLİK temizliği çağırır. Aynen pisliğin pislik yarattığı gibi! Güney temizdir de.. Ve tertiplidir! Hatta siyasi soruna, Türk düşmanlığına, onca nefret duygularıyla TC’ye yönelik alerjilerine rağmen Türk müşterilerine, yolcularına, yolları resmi dairelere düşenlere saygılılar..
…BEN Güney’e “çok az” denecek kadar geçmeme karşın, izlenimim hep bu örneklediğim doneler oldu.. Belediyelerinin kentlere yörelere yollara bellere getirdiği çağdaş ve faydalı hizmetlerin ayni zamanda insanların davranışlarına olumluca yansıdığını gördüm..
OYSA biz yollarımızı henüz çöp konteynerlerinin istila etmesinden bile kurtaramadık! ***
BELEDİYELERİ HEP DERT ETTİM! Gazeteciliğe başladığım 1960’lardan beridir uzun yıllar Mağusa Belediyesini örneklediğim yazılarımda hep “Belediyeler ve ağır aksak icraatlarıyla” uğraştım.. Kırılanlar, darılanlar, polise şikâyet edeneler, söven Başkanlar da oldu, sevenleri de…
FAKAT BÜYÜK GERÇEĞİ hiç değiştiremediler: Şöyle ki: Belediyelerimiz siyasi partilerin, iktidarların “payandaları,” gelip giden hükümetlerin “partililerine iş uydurma, istihdamlarını sağlamanın acenteleri” olmaktan kurtulamadılar! Ki artık haddinden fazla çoğalmış belediye çalışanlarına ne devlet bütçesi yetiyor ne TC’den akıtılan parasal katkılar..
Kaldı ki Belediyelerden belediye hizmetleri bekleyeceksiniz! ***
TÜM BUNLARA KARŞIN yine de onca Belediye Başkanı adayına hem de toplum katlarında saygınlıklarıyla temayüz etmişlikleriyle öne çıkan başarılı meslek erbabı insanlarımızın “Belediye Başkanlığı Adaylığına” soyunmalarını anlamak “mümkün değildir” diyeceğim ama bal gibi de ve evet mümkündür, artık daha iyi anlıyoruz! Şöyle ki: ***
KARİYER SORUNU! “Baş” olma, toplum katlarının önünde olma, “makam sahibi” olma!
Yoksa ne kanalizasyonlardır dert olan ne yollar ne parklardır ne halka sunulacak sahillerle daha çok yeşil alanlar…
HANİ şu makam arabasının kapısını açan özel şoförün, hani şu yolda belde selâmlaşılırken yurttaşlarla, ağızlarda eridikçe tadına doyulmaz mezlekeli dondurma tadı bırakan “buyurun başkanım” seslenişi var ya! Odur işte asıl olan!
Sonrası da Belediye Başkanlıkları uğruna topluma olmakta ama!