Benimle ilgili hataları düzeltmek - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Benimle ilgili hataları düzeltmek

Bekir Azgın

Kiriyakos Markidis’in (Gulli), The Accidental Immigrant: A Quest for Spirit in a Skeptical Age (Rastlantısal Göçmen: Şüpheci Bir Çağda Maneviyatı Araştırmak) adlı kitabında bazı hatalar bulunmaktadır. Kitapta benimle ve ailemle ilgili, düzeltilmesi gereken, ciddi hatalar vardır. Keşke kitap yayınlanmadan önce bana danışmış olsaydı. Hafızasının kendini yanılttığı yerlerde onu ikaz edebilirdim.

*


Gulli kitabının 95’inci sayfasında şöyle diyor:

“Dönüş yolunda Ledra Palace barikatına gelirken Bekir, köyü olan Bodamya’dan kaçış hikâyesini bizimle paylaştı.  Bodamya, Rumlar ve Türklerin yaşadığı ve iyi komşuluk ilişkileri ve etnik dostlukları örnek olarak gösterilebilecek karma bir köydü. Ada çapında çatışmalar patlak verince ailesi kendisini güvensiz hissetmiş ve işgalden önce Lefkoşa’nın Türk tarafına taşınmışlar.” (s. 95)

Hiç öyle bir şey olmamıştır. Ailemden kimse Lefkoşa’ya taşınmadı. Zaten böyle bir olanağımız yoktu. Ben kendilerine, büyük bir ihtimalle, 15 Temmuz günü yaşadığımız olayı anlatmışımdır.

O gün babamla birlikte köydeki evimizin avlusuna demet taşıyorduk. Ben demetleri uzatır babam da traktörün çektiği troleye diziyordu. Dolunca babam traktörü sürüyor ben de bir kanadın üzerine oturuyordum, daha doğrusu dayanıyordum. Köydeki evimiz boştu çünkü biz ailece Bodamya ile Piroyi arasında bulunan bahçede yaşıyorduk. Gutso Banayi’nin dul karısı orada komşumuzdu. Türk askeri oralara gelince babam, onu bizim evde misafir etti. Kendisine bir şey olmasını istemiyordu. Sonra da pılısını pırtısını arabaya koydu, Hayvanlarını da arkaya bağladı ve onu Bodamya’ya, uğurladı. Yollar açılınca onu ziyarete gittim ama vefat etmişti. Kızlarından biri bana “Annem size çok hayırdua etti. Kilisede sizin adınıza çok mum yaktı” demişti.

Köye ikinci gidişimizde insanların telaşlı olduğunu, kadınların da ağladığını gördüm. Demetleri indirirken babama sordum:

  • Yolda olağanüstü bir durum hissettin mi?
  • Hayır, ben önüme bakıyordum.
  • Gördüğüm kadınların hepsi de ağlıyordu.
  • Hepsi de, yani sağcısı da solcusu da, ağlıyorsa köyün papazı ölmüş demektir. Kahvede durup soralım.

Grivasçıların kahvesi olan Liza’nın kahvehanesinin önünde durduk. Yüksekçe olan kahvehaneye çıkmak için merdivenleri tırmanırken içerdeki radyodan bugün herkesin ezberlediği cümleyi duydum: “Ellinike Kipriyake lae! O Makariyos ine negros” (Kıbrıs Helen halkı! Makariyos ölüdür).

Kahvehanenin dış tarafında efkaliptonun gölgesinde oturan Yorgo Frango bizi yanına davet etti ve bize birer kahve ısmarladı. Yorgo ile sohbet ederken kilise tarafından komşumuz peynirci Kiriyago’nun oğlu, daha geçenlere kadar Meclis başkanı olan Dimitris Silluris’in küçük kardeşi bize doğru geliyordu. Yanında da aynı yaşlarda bir arkadaşı vardı. İkisinin de bellerinden dizlerine sarkan birer tabanca sallanıp duruyordu.

Beni görünce çıkıp yanımıza gelip oturdu ve sohbet etmeye başladık:

  • Nedir bu haller?
  • Gidip köyün polis istasyonunu teslim aldık.
  • İyi yaptınız da bundan sonra ne olacak?
  • Siz korkmayın. Bunun sizinle bir ilgisi yok. Enosis yaptıktan sonra Türklerin durumu daha iyi olacak.
  • Enosis yapacaksınız da Türkiye’yi hesaba katıyor musunuz?
  • Sen çoktan beri uzakta olduğun için alan biteni bilmiyorsun.
  • Ne olmuş. Anlat biz de öğrenelim.
  • NATO’nun Malta’da yaptığı tatbikatta Kruvazörün kaptanı adayı bulamadı ve “Malta yok, Malta yok” diye bağırıyordu.
  • Gemiler adayı bulamayabilir ama uçaklar adayı bulup 10 sene önce Dillirga’yı bombaladı.
  • Geçti o işler. Adanın dört bir tarafına uçaksavar silâhları yerleştirildi. Bir tek Türk uçağı adaya giremez.
  • Bu söylediklerine gerçekten inanıyor musun?
  • Tabii ki inanıyorum.

Yolda gelirken babama “İnsanlar bu şekilde saçmalamaya başladıkları zaman her haltı işleyebilirler” dedim, “bir an önce Lurucina’ya taşınmalıyız.” Babam öneriyi kabul etmedi. “1964 yılında her şeyimi kaybettim. Bunu bir daha yaşamak istemiyorum. Öldüreceklerse burada öldürsünler”. Annem de “Ben kocamla kalıyorum” dedi. Tam hatırlamıyorum ama o sıralarda bahçede yaşayan bir veya iki kız kardeşim vardı. Karanlık basınca kız kardeşimi veya kız kardeşlerimi alıp kocası ve çocuklarıyla Lurucina’da yaşayan kız kardeşimiz Sevim’in yanına gittik.

Savaş başlayınca kuzeyden güneye göç etmekte olan Rumlara görünmesinler diye annemle babam gündüz vaktini kuyunun içinde geçirirlerdi. Gece olunca hayvanları yedirirler, sonra da bir yorgan, bir çarşaf alıp kuytu bir yerde uzanıp yatırlardı. Şimdi geriye bakıyorum da babamın kuyuya inmesini anlıyorum da annemin nasıl indiğini tasavvur edemiyorum. Sormayı da akıl edemedim.

Bir yolunu bulup tehlikeyi savuşturacaklarını hissediyordum ama bizleri merak edeceklerinden emindim. Bu nedenle Barış gücü aracılığıyla Bayrak Radyosu’na mesaj gönderirdim. O da belli saatlerde adanın dört bir yanından gelen bu mesajları yayınlardı. Bu mesajların çoğu kısaydı: “İyiyiz. Merak etmeyiniz. Selâm ederiz.”

Savaşlardan sonra buluştuğumuzda annem bana şöyle demişti: “Eyilik haberlerinizi aldığımız zaman kendi sıkıntılarımı tamamen unuturdum.”

*

Bunun dışında başka bir şey söylemiş olamam.

*

Haftaya “Bizim evde hangi dil konuşulurdu?”

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar