“Gitti vadesiz, gencecikken
Yiğitken, güzelken, incecikken
Ölüm, adın kalleş olsun!”
Enver GÖKÇE
Biz yorulduk. Kelimeler bitti, cümleler devrildi, insanlar kahroldu, ölüm doymadı. Kıbrıs’ımın dağlarında sellerde yitip gitti gençler, yollarında, o çok sevdiğimiz Akdeniz akşamlarında geldi acı siren sesleri. Gecelere çocuk sesleri karıştı, ağladı analar, ağladı babalar, neneler , dedeler, insan olan herkes ağladı. Şimdi o masmavi denize geldi sıra. Sevgisizliğimizden, uğursuzluğumuzdan, doymak bilmek egolarımıdan mıdır nedir, anayurdumuz bizi öldürmeye devam ediyor. Şimdi de denizin mavisine kan karıştı, ölüm karıştı, çocuk cesetleri karıştı dalgalarına. İnsan ne der, nasıl yaşar, nasıl cümle kurar. Biz yorulduk, ölüm yorulmadı… Başın sağolsun demek, bu son olsun demek, Allah sabırlar versin dileklerini iletmek kalıyor bize Bir de devlet olduğumuzu, birey olduğumuzu ve artık çok daha dikkatli ve bilinçli yaşamamız gerektiği dersi. Bu son olsun, artık kelimeler bitti. Ne desek, boş ve anlamsız kalıyor.
Ölüm
Titrerken yüzlerce nefes
Alazın soğuk yalnızlığından
Demedi hiç
“Ey kara gözlü çocuk düşleri
Ne işiniz var bu soğukta?“
Umutlar paramparça düşerken
Metaller arasında
Ağır bir yaşam kokusuydu sinen
Dağların korkusuna
Aşkla, özlemle, sevgiyle yoğrulmuş
Yüzlerce öyküydü kömürleşen
İnsan etinden önce
Sormadı
“Ey yanık tenli çocuklar
Ne işiniz var bu karanlıkta?“
Bedia Balses
Ölü Mü Denir
Ölü mü denir şimdi onlara
Durmuş kalpleri çoktan
Ölü mü denir şimdi onlara
Kımıldamıyor gözbebekleri
Ölü mü denir peki
En büyük limanlara demirlemiş
En büyük gemiler gibi
Kımıldamıyor gözbebekleri
Ölü mü denir şimdi onlara.
Suratları gergin
Suratları kararlı
Belli ki çok beklemişler
Kabuğundan çıkan bir portakal gibi gelen sabahı
Suratları gergin
Bir savaş alanına benziyor suratları
Dudakları nemli
Son defa kendi etini öpüp
Yani son defa gerçek bir insan etini
Hazla kapanmışlar öyle
Geçirmiyor gövdeleri soğuğu
Geçirmiyor sıcağı da
Ve ikiye ayrılmış bir nehir gibi bacakları
Akıyorlar sonsuza
Ölü mü denir şimdi onlara.
Kimse hüzünlü olmasın
Sırası değil hüznün daha
Bir gün bir şehrin alanında
Bir mermer yığınının gözlerine
Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı
Hüzünlensin yaşayanlar o zaman
Sırası değil hüznün daha.
Öylesine sıkılmış ki yumrukları
İyice sıkılsın yumruklar
Saklansın diye bir armağan gibi bu katılık
Öylesine sıkılmış ki yumrukları
Kimse hüzünlü olmasın
Kimse hüzünlü olmasın diye
Sırası değil hüznün daha.
Unutulsun bir gövdeye duyulan hasret
Unutulsun bu alışılmış duyarlık
O kadar sade, o kadar kalabalık ki
Unutulmaya değer onların insan gövdeleri
Ve unutulmalı mutlaka
Dolsunlar diye yüreklere
Dolsunlar damarlara.
Ölü mü denir
Ölü mü denir şimdi onlara.