Bandabuliya’da bir vakit (Hafta sonu yazıları 27) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 18, 2024
Köşe Yazarları

Bandabuliya’da bir vakit (Hafta sonu yazıları 27)

 

Geçtiğimiz hafta içinde şöyle bir Lefkoşa’yı turladım.
Hava güneşli.
Rüzgar yok.
Arabamı park edip yayalaştırılan bölgeye daldım.
Asmaaltı’na.
Ortalık sakindi.
Rum tarafından az da olsa gelen turistler tur atmakta.
Tanju Müezzinoğlu’na uğradım.
Çok heyecanlı.
Yayalandırma Projesi’nin destekçisi.
Sohbet ettik; ballandırdık.
Oğlunun harnıplardan elde ettiği harnıp tozundan aldım.
Dediğine göre, fena yaparmış adamı!
O kadar faydalı.
Fotoğrafçı Ümit oradan geçiyordu.
Her zamanki gibi fotoğraf makinesi boynunda asılı.
Tanju “Yedin mi harnıpları” dedi.
Ümit bu, alt kalır mı: Ambulans geldi dedi.

Yürüdüm.
Çarşı aynı çarşı.
Araba gürültüsü kalkmış.
İyi olmuş.
Henüz çevre düzenlemesi olmadığından, binaların dış görüntüleri oldukça kötü.
Ama o kendine özgü hal yine de güzel.
Çevre düzenlemesi ile özgünlüğün bozulmayacağının hedeflendiği biliniyor.
Bunu düşünerek Bandabuliya’ya vardım.

Ali Dayı, Bedesten’in kaldırımlarında oturuyordu.
Az ilerde bizim Turgay (Bolşevik) sandalyesini güneşin altına almış, birkaç kişi ile sohbet etmekte.
Bir sandalye de ben aldım.
Şefik de var.
Dalıyoruz sohbete.
Ondan bundan.
Belediye’nin eski zabıtalarından Mustafa da orada.
Az sonra Fidel geliyor bisikleti ile.
Sohbet koyulaştı.
Çevrede Rumca, İngilizce, Rusça, Türkçe konuşmalar.

Bandabuliya’nın önünü gösteren çok eski fotoğraflar gözümün önünden gelip geçti.
O eski nesiller de buradan gelip geçmişlerdi.
Ta Lüzinyanlardan beri.
O kadar eski.
Amaç aynı amaç, telaş ayı telaş.
Orası, ahalinin bir alış veriş merkezi.
Venedikliler de o bölgeye uğramışlardı, Osmanlılar da İngilizler de…
Gelip giden herkesin ayak izleri vardı…

Yaşlı Ali Dayı’ya kaç yaşında olduğunu sorduk.
Napacan? dedi, söylemedi.
Önünde arabacığı, içinde biraz maydanoz, biraz mandarin.
Onları satıp geçinmekte…

Lefkoşa sokaklarında tanıdık insanlar ne kadar az olsa da, Bandabuliya ve civarında hâlâ tanıdık yüzleri görmek mümkün.
Orada selam alıp vermek, bir dostu görmek, birkaç çift laf etmek mümkün.
Sarı taşlara, kerpiç duvarlara dokunmak…
Hissetmek…
Dalıp gitmek…
Mümkün…

Sohbet derinleşmiş, az biraz politikaya bulaşmıştı ama, sanki karşıdan Buzcu Enver Dayı çıkacakmış gibi…
Tam karşımda Eğribacak’ın dükkanı…
Sanki camları o siliyormuş gibi…
Köşede Avkıran’ın bakkaliyesi, sanki çuvalları dükkanın önüne yeni taşımış gibi…
Arkamızda Deveciler Hanı…
Sanki otobüslerin motorları çalışmakta, sanki köyden gelenler köfünleri ile çarşıya dalmakta…

Öğle vaktiydi.
Minarelerde ezan sesi…
Dalıp gitmişim…
Sanki bir cenaze oradan kalkmakta…


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar