BABAM GELDİ - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

BABAM GELDİ

Bedia Balses

Babalarının zamansız gidişinin üzerinden bir yıl geçmişti. O kış gecesi çoğunlukla gittikleri teyzelerinden dönmekteydiler yine. Anneleri vardiya çalıştığı için erkenden yatıyordu. Ne yazık ki annelerinin uyuması için aldığı haplar da buna sebepti. Babaları ödükten sonra anneleri hep ağlamalar, çığlıklar, hastalıklarlaydı.
Enişteleri üç kardeşi arabasıyla eve bırakmak için kapılarının önünde durdu.


Büyük kız ışıkları tamamen kapalı büyük camları olan evlerine dikkatlice baktı araba durduğunda  Göz yanılması yaşıyordu galiba. Arabadan inerken büyük kız misafir odasında gördüğü kırmızı ışığa odaklandı. Tekrar, tekrar ve tekrar baktı arabadan inerk
Yüreği ağzında sevinçle çığlık attı:
Evet “O” gelmişti!
Aralık olan perdenin boşluğundan sigarasının ateşini görmüştü. Tam o hizada olan kırmızı koltukta oturmaktaydı büyük ihtimmale…


Babam geldi diye haykırdı. Kardeşlerine döndü ve “babamız geldi” diye bağırmaya başladı. Çocuklar çığlıklar içinde eve koşmaya başladılar. Saksıya sakladıkalrı kapı anahtarını aldı büyük kız. Kalbi ağzınday, nefes nefese.
Sokak lambasının loş ışığında anahtarın tırtıklı tarafını parmağıyla yoklayıp anahtar deliğine soktu. Kilidi çevirdi. “ Baba , baba” diye haykırarak sofaya gird. El yordamıyla elektrik düğmesine bastı. Işıklar yandı… Kırmızı koltuk boştu.  Arkasından gelen kardeşleri de odanın kapısında donup kalmışlardı, o yoktu.
Peki ama sigaranın ateşi?!. Bir adım daha atınca küçük masanın üzerinde duran teyp ışığıyla yüzüne acı bir gülümseme gelip oturdu . O anki hayal kırıklığını ömrü boyunca unutamadı büyük kız…

Nazime Balses
————————————————————————————————————
YAŞAMIN TEMBEL ÖĞRENCİSİ

Her yalnızlık kendiyle kalabalıktır…
Durdum. “Dur” demedi trafik polisleri, yolumu falan da şaşırmadım. Sağa dönmedim, sola bakmadım. Aramadığım bir mahallenin kavşağındayım. “Sağ” ile “Sol”un durulan yere göre değişebileceğini farkederek durdum.
“Senin soluna, benim sağıma göre” diyen cümleleri ters yüz ederek durdum. Çıkmaz sokaklı bir evin uçurumunda eteklerimdeki taşları boşaltmak için durdum. Toprağın kahverengi kucağında yüzümü jilet gibi kesen rüzgarla yarenlik etmek için durdum. Kaya gibi sert bir şiire çarpınca, vücudumdaki kanamaları durdurmak için durdum. Süslü sözlerin sayvanlı kıvrımında kıvırtanlara sırt dönmek için durdum. Şiirimin tamamlanamayan uzatmasında ne koysam olmayan bir cümle arasındayım. Aklımın tavan arasına bazı isimleri kaldırmak için durdum. Okuduğum kitabın en can alıcı noktasında sayfası kayıp bir aralıktaymış gibi durdum.


Boşluklarım, deliliklerim, saçmalıklarımla, üşümüşlüğümle ısıttığım yalnızlığımın kesilen elektriğiyle durdum. Kelimelerin hiçliğinin tezgahında kendi masamı devirir gibi durdum. Yere saçılan anlamlar ortasında düşürdüklerimi basmamak için durdum. Öyle ki, daha hızlı yürümek, koşmak, hızlanmak, dinlenmek, saçmalamak için durdum. Herkesin birbirine benzediği bu her yerden hiç bir yere kaçmak için durdum. Yarışların doğal üyesi olmamak, kural hatası yapmak, diskalifiye olmak için durdum. Beklemek, demlenmek, kendi merhemimi canımdan sürmek için durdum. Öyle ki, çocukcasına, ağlarcasına, dizlerimin bağını bağlarcasına durdum.

Göğüslenecek ipleri, “photofinish”leri iplemediğim için durdum. İpsiz sapsız bir söze sığınmak, tüm otoriteleri reddetmek için durdum. Ovamın ortasındaki düzlüğün usancıyla bir dağ başına koşmak için durdum. Tüm durakları hiçe saymak için, hastalıklarıma saygıdan durdum. Sağlığımla, ışığımla, ıslığımla sevdiğim çocuklar için durdum. Sözümle, içimle, dışımla, harfimle, sabrımla, tuhaflığım, yanılgım, öfkem ve sazanlığımla baştan aşağıya bana benzeyen her şey için durdum. Göğsüne reklam alanlardan olmamak, ödülden, tebrikten, alkıştan, bozulmuş, kokuşmuş yalancı başarılardan geride kalmak için durdum. “Dipteyim, sondayım” diyen şarkıları bağıra çağıra söyleyerek, kendime durmak, kendime çarpmak, kendime bölünmek için durdum. Edip okuyup, Münir Nureddin dinleyip, şiirle sarhoş olmak için durdum.

“Seyretmek pasifleştirir” diyen sözleri unutmamak için durdum. “Sapsarı bir cümlede ve geniş” yayılan sözleri kurtarmak için durdum. Dipsiz bir kuyu olan hayatın gözlerinin içine bakmak için durdum. “Harnıp”tan sızan balın tadını emmek için durdum. Dilimdeki tadı ihanetlerle, terklerle çalkalamak için durdum. “Yakup Abi”nin masasının üzerine çıkardıklarını unutturmaya çalışan kocaman kalabalığın çarkına çomak sokmak için durdum. “İnanlardan eşya yapılan” bir dünyada geçirdiğim çocuklugumla Melih Cevdet’e saygıdan durdum. Boy aynalarının karşısında boyumun ölçüsünü yanlış almak için durdum. Gece aşka erdiğinde ermişlerle yarenlik edenlerle buluşmak için durdum. Aşkla açtığım soframa bir zeytin tanesi katmak için durdum.

“Bir mendil niye kanar”ın kaygısıyla sorularımı insanlaştırmak için durdum. Elimden insan olmaktan başka birşey gelmediği için durdum. Beynimdeki çürümüş sezgileri tükürmek için durdum. Dişlerimdeki dolguları söküp atarak, açık sinir uçlarımla yüzleşmek için durdum. Durgun sularında sinek tutan insanlar arasında kokuşmamak için durdum.
Yürüyüşü, aşkı, barışı, kadını, adamı, insanı magazinleştirdiğimiz neyimiz varsa koparmak için durdum. Ben durdum. Merak edenler ya da etmeyenler, kimseler ve hiçkimseler, içine bakıp gülümseyen o kadının yüzünü nerde unuttuğumu hatırlamak için DURDUM!…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar