(Asgari ücret saptanmış olsa da bu konuda bazı anlatımlarda bulunmak istediğim için gelişmelere yeniden dönme gereğini duydum.) EVET bu ülkede geçmişten bugünlere her devrede bir işçi sorunu oldu.
Ücretinden çalışma koşullarına, sigortasından asgari ücretine, izinsiz dolayısıyla kaçak çalıştırılmasından emeğinin parasal olarak gasp edilmesine kadar!
Önce şu hatırlatayım: Toplumun en alt sınıfsal katmanını oluşturan işçi kesimi, bugün ulaştığı haklarına kolay gelmedi. Mesela ben hem bu hakların alınmasının hem de mevcutlarının iyileştirilmesine yönelik mücadelelerin başladığı yıllarının tanığıyım.. Örneğin Lefkoşa’da daha 1940’larda Salih Türker amcam Dülgerler Birliğini kurduydu.. Mağusa’da Akel’in başını çektiği “Limanda çalışan işçilerin (hamalların) haklarını almak üzerine başlayan mücadelesinde Mağusa liman işçileri de vardı rahmetlik pederim o işçilerden biriydi..
Nitekim 8 saat iş 8 saat istirahat 8 saat uyku hakkı 1940’lardan sonra AKEL’in mücadelesi sonucunda kazanıldıydı. ***
TABİ ki bugün “işçi kesimi” sendikaları, iyileştirilen çalışma koşulları, sigortalı oluşlarının hakkı hukuku ve yılda iki kez tespit edilen asgari ücretiyle geçmişe oranla çok daha iyi koşullardadır. Fakat:
***
BU İŞÇİ HAKLARINA KARŞIN: Tutun ki “kaçak işçi” ve şimdilerde de sürüp giden “asgari ücretlilerin tespiti” dönemlerinde yaşanan sorunları, KKTC çalışma hayatının sürekli baş ağrıtan arızalarından olmuştur.
Nitekim Geçen ay Asgari Ücret Tespit komisyonu tarafından saptanan brüt 7 bin liralık asgari ücret bir kez daha “iş insanlarını ayağa dikerken, karşı tekliflerini 6 bin yada 6 bin 500 TL olarak önerdilerdi..
ÖTEDEN beri “işçi her zaman haklıdır” savına sarılarak işverenin teklif ettiği 5 yüz liralık farka karşın işçi kesimini temsil eden sendika ve birliklerinin “kabul etmeyiz ille de 7 bin lira olacaktır” dirençlerine her ne kadar asgari ücret 7 bin lira olarak yasalaşmışsa da doğrusu öncesi pazarlıklar serüvenine katılmakta az biraz tereddüt ettimdi Şu nedenle: *** BU ÜLKEDE tüm işverenler komprador tüccarlar yada para deposu şirketler, bankalar, büyük marketler müteahhitler kısaca ekonomik kuruluşlar bile pandeminin de tetiklediği olumsuzluklar nedeniyle mağduriyetler yaşayabilirken dolayısıyla şu köşedeki kahveci, öteki mahalledeki bakkal, berideki terzi, berber, demirci, dülger, lokantacı ne yapsın? Sonuçta yanında asgari ücretli çalıştırmak zorunluğundaki bu küçük işletmeler kendi kahırlarını bile çekemezken yanlarında çalışanların asgari ücretten ödemelerini, nasıl yapsın? Kısaca yanlarında işçi çırak yada yardımcı çalıştırmak zorunda olan küçük ölçekli işletmeler için asgari ücret üzerinden ödemeler her zaman zorun olmuştur..
Ötesi ise daha vahimdir: Bu ülkede büyük işletmeler de söz konusu asgari ücret ve işçi hakları oldu mu yolunacak kaz olarak görülmektedirler! ***
BU NEDENLEDİR bu koşullardan dolayı “asgari ücret” zaten olmayan denetimlerden dolayı çoktan beridir memleketi kaçak işçi cenneti durumuna sokmuş beterince kaçak işçi çalıştırılmasını artırmıştır! BU olayla ilgisinden dolayı yazayım. Afrika’dan üniversitelerimizde okumaya gelen fakat hemen pek çok küçük ölçekli iş yerlerinde çalışırlarken görülen bu öğrencilerden anladığımız, “memlekette sürekli artan kaçak işçi” olayının gün günden artmasıdır. ***
LLAFIN KISASI ŞUDUR: asgari ücret “Pire ısırdıkça çık yukarı” olmuştur! Memleketin sosyoekonomik koşullarını iyileştiremeyen gelip giden hükümetler tabi ki asgari ücret konusunda da ne işçiye ne işverene yaranamayacaklardır hatta aldıkları ilgili kararlarla boyunları hep altında kalacaktır.
ÖTE YANDAN: Sonuçta asgari ücret 7 bin TL’de yasalaştı.. Her şeye karşın geçmişten bugünlere gelirken hep işçinin hakkının hukukunun yanında olduk, hayırlı olsun diyoruz. ***
IKISACA TAKILDIĞIM: (SEÇİMLERİN SEVDİĞİM YANI!)
Vaatleridir! Bazen dört siyasi partinin bir yere gelmeden koalisyon hükümeti kuramayacağı .. Gelen hükümetlerin artık bir yıl bile iktidarda kalamadıkları … Dolayısıyla plan programlarını asla uygulayamadıkları..
En kabadayısından beş on ay kaldıkları iktidarda aldıkları en önemli kararın “erken seçimin tarihini belirlemek olduğu…”
…VE Ankara açıktan para pompalamasa kamu görevlilerinin maaşlarını bile ödeyemeyecek kısır bütçelerin esiri oldukları..
İcraatlar yönünden nanay, beş altı ay hükümette kalamayacak kadar şinanay durum vaziyetlerine aldırmadan; artık beş altı ayda bir erken seçim yapıp devletin milyonlarca lirasını harcamalarını nereye koyacağımı hangi devlet felsefesine sığdıracağımı bilmiyorum ama şu seçim arifesindeki vaatleri vardır ya! ***
ÖMÜRLÜK VAATLER… Atmasiyon vaatler.. Laf ola beri gele vaatler.. Asla gerçekleştiremeyecekleri vaatler..
Eee! Herkeslerin asla gerçekleşmeyeceğini içtiği su yediği ekmek kadar bildiği gerçeklerde yine de o vaatler niye!
Oysa bu vaatlerin yerine şöyle dense yeter de artar bile:
“DEĞİL mi ki devlette devamlılık vardır. Seçerseniz ve iktidara gelirsek söz bir Allah bir: Sizi çok üzmeden, canınızı sıkmadan, bıktırıp usandırmadan en geç bir yıl sonra görevi bizim öteki arkadaşlara teslim edeceğiz.. “Maksat hep bize hep bize değil..” Yani ne? Nemalanacaksak münavebe ile olsun…
Yani seçim dediğiniz de vaatler de artık akla başka bir getirmiyor. Tutun ki seçilmek Meclise girmek yeni bir rant nedeni oldu!