Dün yıllardır ayni fasit daire içinde dönüp duran dönme dolabın “dışına” çıkma gereğini duyduydum..
Çünkü Makarios’lu Rum halkıyla birlikte Enosis’in patlatılıp çatlatıldığı 1954’den bu yanadır, Kıbrıs’ta ve bölgede büyük değişiklikler oldu!
Mesela Amerika’nın “büyük Ortadoğu projesi” yoktu gerçekleşti!
Yada henüz Güney’de “İngiliz üsleriyle Amerikan etkisi” görülmüyordu, şimdi ayan beyan!
Yedi düvelin ajanları henüz Güney’i mesken tutmadılardı. 1974’den sonra merkezleri yaptılar!
EN önemlisi: Doğu Akdeniz’de ne büyük Petrol şirketlerinin de katıldığı doğal gaz ve petrol aramaları, ne de TC ile Yunanistan arasında “Ege Denizi”ne sahiplik koyma dalaşmaları vardı! Hatta Kıbrıs Türk halkı için “Kıbrıs sorunu” bile yoktu.
Diyeceğimiz artık hepsi de üstelik Kıbrıs’ı kapsamlarına alarak “dünya sorunları” olarak vardırlar!
Kıbrıs’ı bundan sonra da bu “siyasi konumu” ile değerlendirmek zorundayız. Öyle, “biz Rumlarla anlaşır Ortadoğu cehennemi ortasında bir cennet yaratırız” demek yok! Artık bu görüş “ütopyadan” da öte bir siyasi gaftır, “kandıranla yutturan kazanırken, kanıp yutan ayvayı yiyecektir!”
TUTUN ki ben bir KKTC yurttaşı olarak o ayvayı yemek istemeyenlerdenim! Bu nedenle diyorum ki artık olası bir çözüm “salt iki halk arasında” gerçekleşemez!
Çünkü ne üsleriyle garantör ülke durumundaki İngiltere ne bölgede iki büyük güç ve iki büyük aktör olarak yerlerini alan Amerika ile Rusya ne de Nato..
Bölgedeki çıkarlarının içine kattıkları Kıbrıs’ı senetsiz sepetsiz “Türk ve Rum’a yedirmezler! Hele de seksen kilometre ötede gözlerin ve dikkatlerin üzerinde olduğu, artık “korkan” değil; “korkutan taraf” olarak bölgede yerini alan Türkiye de varken!
BU nedenle artık Kıbrıs siyasi sorununa sadece “Türk-Rum halkları” arasında sağlanacak bir çözüm prespektifinden bakamazsınız!
Hidrokarbon yataklarını çözümün dışına itemezsiniz!
Kıbrıs’ın AB’den önce Ortadoğu’nun malı ve siyaseti içinde olduğunu yadsıyamazsınız!
Ve artık Amerika ile Rusya’nın, AB ile Türkiye ve Yunanistan’ın da Kıbrıs’ta yeri ve çıkarları olduğu gerçeğini kabul etmelisiniz…
O halde tek güvenli çözüm TC garantisinde ayrı bir Türk devleti oluşumudur!
**********
YA KUZGUN LEŞE YA DEVLET BAŞA!
Hepimiz farkındayız. Fark etmesek bile “manşetlerden” gözümüze gözümüze ve mertek kadar harflerle “fark etmemiz” için sokarlar..
Ya adi bir hırsızlık olayı veya bir trafik kazası! Ya bir yörede patlayan su boruları ya kapalı yollar haberleri !
Ya bir iki araba kazası hırsızlık, yada uyuşturucu ile bir şiddet hiddet olayı!
KISACA memleket sosyoekonomik ve “büyük icraatlar” yönünden kısır bir döngüye düşmüş ki artık medya, manşetinden bir tane bile “büyük haber” veremiyor! Sadece Bakanlar Kurulu toplantıları ve Meclis oturumları ertesinde “kim ne dedi hangi yasa değişikliği konusunda karar verildi” gibilerinden haberlerle yetinilmekte! Hatta artık Kıbrıs siyasi sorunu bile iç sayfaların sonlarına düştü! Kaldı ki haberlerin önemlerine binaen yorumları yapılsın!
DAHA önce de böyle miydik? Artık üzerinde bir iki gram uyuşturucu bulunan gencin tutuklanmasından mahkeme safhasında kadar olagenleri okuyoruz, hayat hikâyesini de öğreniyoruz!
Yahut çalıştığı işyeri alacaklısından sahtecilikle temin ettiği 550 TL’nin 450 TL’sini çalan adamın hikâyesiyle oyalanıyoruz…
“BÜYÜK düşüncenin” olmadığı yerde küçük işlerin toplumu olmaktan kurtulamazsınız!
Bu nedenle eğer yine başa döneceksem gene şöyle diyeceğim:
Kıbrıs Türk insanın önüne ve aklına “inanacağı devleti” koyamadınız! Dolayısıyla bu inanca uygun heyecan ve ilkede “devletin kalkınma seferberliğine” inanan insanlar da yaratamadınız ki “kalkınırlarken sayelerinde devlet de kalkınsın!..”
MEFKÛRE diyoruz yine! Ki yıllardır “çözümün sağlanması uğrunda kurduğumuz devlete inançsızlığı “ulusal haslet” haline getiren de biziz, yıkıp Rum’la ve Rum’a uygun koşullarda mesela Guterres’in altı maddelik çerçeve önerisinde yeni devlet kurmak için heyamola çeken de biziz!
OYSA cumhuriyetimizi Rum tarafı ile çözüm olamayacağı gerçeğinde kurmak zorunda kaldıktı!
Kurduğumuz günün ertesinde de “Denktaş’ın devleti” diye aforoz ettikti!
Soralım: “Devletine inanmayan toplum” hangi siyasi, ekonomik sorununu çözebilir ki?
Öyleyse Bir daha düşüneceğiz! Ya kuzgun leşe ya devlet başa..
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (SİZİ GİDİ NEOBARIŞÇILAR SİZİ)
Şeker Bayramı nedeniyle yine Metehan sınır kapısında Güney’e geçmek için araç kuyrukları oluştu büyük izdiham yaşandı!
Her halde bu insanlar Güney’de piknik yapmaya gitmiyorlardı! Hasret gidermek için yada hısım akrabalarını ziyarete de gitmiyorlardı.
Akaryakıtın tavan yaptığı gerçekte her halde Rum tarafına turlamak, beribado yapmak için de geçmiyorlardı.
Yada döviz vururken mesela ailecek bir lokantada yemeğe de gitmedilerdi!
Tabi her bayram olduğu gibi alışveriş için geçtilerdi Güney’e! Bunu sürekli bir ayakları Güney’de olan ve “daha çok kapı açılsın” diyenler de çok bilirler çünkü bizzat görürler! Peki ama neden daha çok kapı açılsın dolayısıyla güneyden Kuzey’e daha çok delikler açılsın ısrarındadırlar? Cevabını çok iyi bilirsiniz değil mi siz çok bilmiş “neobarışçılar!”