Annemin soruları ile vardığımız noktalar - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

Annemin soruları ile vardığımız noktalar

Cenk UzunoğluCenk Uzunoğlu

Kıbrıs sorununu tüm evreleriyle yaşamış, ailesi Larnaka’da ve Aleminyo’da 2-3 ev ve ekili arazi bırakmış, kendisi Amerikan Akademi mezunu ve Maliye’den emekli annem ile Kıbrıs sorunundaki son gelişmeleri konuştum.

Rum lider tarafından iki devletli ve gevşek federasyon önerilerinin gündeme geldiğini anlattıkça annem masaya gelen öneriler ile ilgili bilindik soruların cevaplarının olup olmadığını merak etti.


Ardı ardına sorularını sıraladı.

Örneğin iki devletli çözüm veya gevşek federasyon çözüm modellerinde konuşula gelen federasyon modeline göre Rum’a ne kadar toprak verileceğini sordu?

Federasyon çözümüne göre bir farklılık olabilir mi, yoksa ayni mi?

Büyük ihtimal değişmez dedim.

Sağ olsun Akıncı hiçbir siyasiye nasip olmayacak büyük bir iyi niyetle karşılığında hiçbir şey almadan haritayı müzakere masasında verdi. Rum tarafı için bilinmez olan bir konuyu bilinir hale getirdi.

Sonradan haritayı masadan geri çekse de elini açık etti. Bundan sonra Akıncı’nın maksimum diye verdiği harita müzakere başlarsa minimum diye tekrar önümüze gelirse şaşırmamak ve normal karşılamak gerekir dedim.

***

 Ayrı devlet veya gevşek federasyon çözüm önerilerinde bizim devletimize ne kadar Rum’un yerleşeceği ya da yerleşip yerleşmeyeceğini sordu annem.

İki devletli çözümde diğerlerine göre bir farklılık bu noktada olması gerekmez mi diye de ekledi.

Rum’un derdi geri alacağı toprak miktarıdır, içimize gelecek olan Rum sayısı blöftür dedim.

Rum içimize gelmeyi ve bizim yönetimimizde yaşamayı bir kenara bırak, devleti bizimle paylaşmak istemediğini açık açık artık söylüyor dedim.

Rum ile kısa süren Cumhuriyet döneminde memuriyete başladığı için Rum’un paylaşmak ile ilgili tutumuna hiç şaşırmadı ama yine de içimize gelecek olan Rumların problem çıkarabileceğine olan inancını yineledi annem.

Rumların hele hele bu kadar zaman geçtikten sonra içimize gelip bizimle komşu olmaya pek de can atacaklarını sanmadığımı söyledim.

***

Konu Türkiye’nin garantörlüğüne geldi.

Türkiye’nin garantörlüğünün yalnızca Kuzey ile sınırlı olmasının belli bir süredir TC devletinin bile müzakere masasına taşındığını söyledim.

Annemin kimyası değişti.

Çözüm modeline göre diğer farklılık olması gereken bir nokta da burası mı olacak diye sordu.

Karşılığında alacaklarımıza göre garantörlüğün iyice sulandırılıp bir süreye bağlanarak tamamen ortadan kaldırılması söz konusu olabilir dedim.

Bunun karşılığında da adanın Kuzeyinde Türkiye’ye bir ya da iki üssün verilmesi güvende hissetmesi için yeterli olmaz mı diye sordum.

İki adımlık yer dedim.

Yok, içine hiç sinmedi.

İlle de yazılı olsun dedi.

Bu da bizim blöfümüzdür dedim.

Yazılı olmasa da isteyen istediği yere çıkarlarına aykırı bir durum olduğunda hazırlığı ve gücü olduğu sürece girer dedim.

Yazılı olmasına rağmen Türkiye ambargolar ile karşı karşıya kalmadı mı dedim.

Yazılı olmasaydı çok mu farklı olurdu diye de ekledim.

 

Yok, ikna olmadı.

 

Annem ile konuştukça bir sene öncesine göre çok daha somut diye tarif edebileceğimiz bilindik konuların konuşulmasını bırakıp sanki de Kıbrıs sorununu çözmek için yeni başlıyormuşuz gibi soyut olan konuların konuşulmasına tekrar geri dönüldüğü ortaya çıktı.

 

Eskiden bilindik soruların cevapları spekülasyon konusu olarak en azından gündeme geliyordu şimdi bu soruların sırası değil diye hiç konuşulmaz oldu.

 

Hâlbuki halkın karar verirken önem vereceği konuların tümü değilse bile önemli bir kısmı bu soruların nasıl cevaplanacağı ile alakalı.

 

Bu açıdan bakarsanız Anastasiades arkasına Çavuşoğlu’nu da takarak büyük iş başardı sonucuna da varmanız da mümkündür ve göz ardı edilmemelidir.

 

***

 

Son olarak da annem ile şu an hayal gibi duran bir varsayım üzerinden Türkiye’nin olmadığı ve hatta olamayacağı AB de ayrı Türk devleti olarak yerimizi almak mı yoksa Türkiye’nin garantörlüğü mü konusunu konuştuk.

 

Annem ile bu konuda da hemfikir olamadık.

 

En son çare ‘’Denktaş bey acaba bu durumda ne düşünür ne söylerdi’’ diye merak ettiğini söyledi annem.

 

Rum’un kesinlikle izin vermeyeceğine inansa da tanınmış devlet olarak Türkiye’den önce AB’ye girmemizi kastederek Denktaş beyi tabiri caizse göreve çağırdı.

 

Annem ile konuşmayı bir kenara koyup ‘’lider olmak işte böyle bir şey’’ dedim.

 

Lider ebedi istirahate girdiği mezarında bile görüş beyan etmesi ve topluma tekrar seslenmesi için bile rahat bırakılmıyor.

 

Ertesi sabah da kahvaltıda annem yıllar önce Denktaş beyin ‘’Türkiye AB ye girmeden, bizim de girmememiz gerektiğini’’ söylediğini hatırladı.

 

Bunun üzerine de ‘’lider etrafında çok sayıda izleyicisi olduğu için lider olmuyor. Onu içtenlikle izleyenleri olduğunda gerçek lider olunuyor’’ dedim.

 

Konuyu tatlılıkla kapatıp en azından liderliğin tarifinin bir kesitinde mutabık kaldık.

 

Yeri gelmişken söyleyeyim annem onun neslindekilerin birçoğu gibi olabildiğince fedakâr bir Kıbrıslı Türk ve de faşist de değil.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar