TC’deki Tv. kanallarından Afrin operasyonuyla ilgili yorumları izlerken bir Ortadoğu uzmanının değerlendirmelerini işittiğimde “işte olay budur” dedim..
Söz konusu uzman Ortadoğu’da başından beridir süregelen tüm bu kanlı gelişmelerin asıl nedenini “enerji olayına” bağlıyordu.
Aslında bilinmedik değildi! Ancak cevaplanması gereken Amerika’nın neden Türkiye’yi karşısına alarak ve inadına terörist PYD’yı destekleyerek sürekli bu ateşe körük sıkması? Amacı ne?
ÇOK kısaca olay şu: Amerika Ortadoğu enerjisinin Doğu Akdeniz’e en kısa ve güvenilir yoldan ulaşacağı yeni bir koridor açma peşinde! Bunu da askeri yönden eğitip silahlandırdıktan sonra Daeş’le mücadelesine katıp öne sürdüğü, “esası” PKK olan PYD ile başarmaya çalışıyor. Zaten zaman zaman yaptığı açıklamalarda da bölgede PYD’nin Daeş’i temizlemede büyük bir başarı gösterdiğinin övgülerini düzüyor! (Ki Türkiye Daeş olayı başladığında, Amerika’ya, “gel bu harekâtı PYD terör örgütü ile değil birlikte yapalım” teklifinde bulunmuş fakat Amerika bildiğini okumuştu!)
NEDEN? Biliniyor ki Türkiye şu anda Rusya’dan Irak’a kadar bu bölgelerdeki enerjiyi toplayıp istasyonlarından borularla AB’e sevk eden ülkedir. Yani Asya ile Avrupa arasında köprü görevini bu konuda da önemince sürdürmektedir.
İşte Amerika Türkiye’nin enerji yolundaki bu büyük fonksiyonunu, yetiştirdiği terör örgütü PYD denetiminde Suriye’nin Kuzey’inden denize ulaştıracağı yeni bir güzergâhla “kısıp” etkisiz hale getirmek istemektedir.
(Tabi bu konuda askeri ve siyasi gelişmelerin stratejik yorumunu yapacak durumda değiliz. Bizimkisi sadece haberlerle olayları yan yana koyup bir senteze varmaktır.)
PEKİ ama kapsamında önemince gaz sevkiyatı bulunan böyle bir “yeni enerji güzergâhı oluşturulmasının” kanlı savaşlara kadar varan hikmeti nedir?
Dün bölgedeki “İsrail faktöründen” söz ettimdi! Şimdi dikkatinizi Rum’un AB’ye sevki konusunda hâlâ TC’ye muhtaç gazına çekmek istiyorum. Mısır’dan sevkinin çok pahalıya mal olacağı bir gerçek! TC’den geçirmek istemediği de gerçek! O halde?
İŞTE PYD ile Doğu Akdeniz’e açılacak bu deniz kapısı, Irak enerjisi yanısıra Rum’un gazını da Türkiye’yi baypas ederek AB’ye ulaştıracak yeni bir istasyondur! Peki neden TC gaz sevki konusunda dışta bırakılmak isteniyor bu konuda büyük arbedeler yaşanıyor? Çünkü TC’nin bölgede gitgide “mihver ülke” durumuna gelmesinden ne Amerika ne de AB hatta Rusya hiç memnun değiller, ileride de Türkiye’nin bölgedeki etkin üstünlüğünü kırmak için her türlü siyasi ve askeri olayları ateşlemeye devam edeceklerdir!
VE GELDİK BİZE!
Azıcık kulaklarımızı havaya diksek Afrinde’ki top seslerini işiteceğiz de önce “birbirimizin ne söylediğini işitelim” diyorum!
(Ki bir gün Rum’la federal sistemde birleşeceğimiz bir çözüme ulaşırsak, düşünün bakalım şu Afrin harekâtını sistemin esaslarından biri olan “tek uluslar arası temsiliyet” yada “olaylar karşısında ortak karar alma” konusunda Rum ile Türk halkları olarak nereye koyup nerede anlaşacağız?
Federal çözüm sevdalıları bu tip dünyasal olayları, Türkiye-Kıbrıs ve Yunanistan ilişkileriyle özellikle şimdilerde devam eden Afrin Harekâtını da izleyerek değerlendirmelidirler. Ki hayal ettikleri çözümün Ortadoğu’yla enerji kıskacında nasıl yaşama olanağı bulacağına sağlıklı cevap verebilsinler!..
ULUSAL BİRLİĞE İHTİYACIMIZ VARDIR.
ŞİMDİ gelelim geçen gün Meclis’te yaşanan olaylara:
Bir deli kuyuya bir taş atar, yüz kişi çıkaramazmış!
Afrika gazetesinin “inadına aykırılıkla” başlattığı ve sonunda Meclis’teki yemin törenine şaibe düşürttüğü olaylar; bu toplumun “ulusal konsensusa” ne kadar büyük ihtiyacı olduğunun yaşanan son ispatıdır!
Yıllarca “neden bizim de bir “Ulusal Konseyimiz” yok diye yırtındık! Çözümsüzlükten dolayı hâlâ seferberlik toplumu olduğumuzu kabul ettiremedik! Ki Ömrümüz “siyasi partilerin” çekişme ve erken seçimleriyle geçerken; hâlâ bir kısır döngünün içinde “varoluş savaşı” vermeye çalışıyoruz!
Gerçekte meclis olaylarında yansıyanlar bir birikimin sonucudur! Yıllardır Türkiye’nin adadaki varlığını tartışırken olumsuz tepkilerini ortaya koyan kesimler, aslında bunu alternatif “stratejiler” yarattıkları için yapmıyorlar! Aksine ne yapmalarını bile bilmiyorlar!
Bildikleri tek şey “TC’nin ayrılması halinde Kıbrıs Türk halkının pekalâ da adada Rumlarla kardeş kardeş yaşayabilecekleri” inancından başka bir şey değil!
Affedersiniz ama bu kadar aptalca bir düşünceyi taşıyan kafanın nerede nasıl yetiştiğinin anlaşılması için mutlaka klinik araştırmaya ihtiyaç vardır!
Fakat zaman çok çabuk geçiyor! Ve Kıbrıs siyasi sorunu, yıllardır Kuzey’in kaderini müzakerelere kilitleyen Rum’un oyalayıcı siyasi taktikleriyle geçerken, tutun ki bölgemizde bir gün ateşlerinin muhtemelen bizi de saracağı olaylar gitgide üzerimize üzerimize geliyor!
KISACA TAKILDIĞIM. (BİZ BALUBA KABİLESİ DEĞİLİZ!)
“İki yurttaşımızın” neden olduğu Meclis olaylarına her şeye karşın “serinkanlılıkla” bakmak istiyorum. Yok öyle saçma sapan “demokrasi” yahut “fikir özgürlüğü” açısından değil! Çünkü Türkiye terörizmin kökünü kurutmak için can pazarına çıkarken ona “işgalci” demenin ne demokrasisi vardır ne fikri! Sadece iki kişinin fantastik hezeyanları diyelim! Ve ekleyelim.
Hukuku savunduğumuz bir ülkede bir halk infiali olsa bile, o infiali yansıtan “hukuk dışı” olayları meşru kılmaz! Kimse kimseyi “kendi aklına fikrine göre cezalandıramaz, kimse kimseye zarar veremez! Aksi halde Afrika’daki Baluba kabilesinden farkımız kalmaz!