Standart ekonomi teorisine göre seçmenler siyasal iktidarın performansını değerlendirerek kendilerine en üst düzeyde fayda sağlayacak partiye oy verirler. Faydayı söylerken ekonomik faydadan bahsediyorum. Ekonomi teorisine göre bu fayda bireysel değildir.
Seçimlerde her zaman ideolojik tercihler ön plana çıkmaz. Birçok kez piyasada ki ekonomik koşullar seçmen davranışlarını belirler. Makroekonomik göstergeler seçmenin davranışlarında önemli bir eğilimdir. Yani siyaset ve ekonominin karşılıklı etkileşimidir.
Her seçimde seçmen sorumlu davranmalıdır. Eğer ülkedeki ekonomik gidişattan seçmen memnun ise tercihini mevcut iktidardan yana kullanmalı. Eğer memnun değilse ceza vermeyi de bilmeli. Ekonomide bu sorumluluk hipotezidir.
Dünya da yapılan birçok araştırmalar da kişi başı reel gelirde azalma olduğu iş gücüne katılma oranı düştüğü zaman iktidar partileri oy kaybına uğruyor. Yani seçmen kendi bireysel çıkarını da toplumsal çıkarlarla birleştiriyor ve ona göre davranış sergiliyor. Ülkemizde yukarıda bahsettiğim temel iki veri nasıl hareket etti?
2020 Yılı 2021 Yılı 2022 Yılı
- İş gücüne katılma oranı %47.8 %47.6 %46.8
- Kişi Başı milli gelir 10,055 11,100 10,655
(ABD Doları)
Ülkemizde kişi başı milli gelirin nüfusa göre dağılımına baktığımızda adaletsiz bir dağılım olduğunu görüyoruz. Ülkemizde yaratılan GSYIH’nın paylaşımında %60’a yakınının nüfusun %40’ı tarafından paylaşıldığı tahmin edilmektedir. İşsizlik oranı ise gizli işsizliklerle birlikte %18’i aşmış bulunmaktadır.
Modern demokrasilerde siyasi iktidara gelecek olan destek, vaad edilen hedeflerin gerçekleşmesiyle mümkündür. Yani siyasi iktidarın başarısı önceden verdiği sözlerin yerine getirilip getirilmemesiyle ilgilidir. İktidar süresinin devamı paritelerin temel hedefine ulaşmada sergiledikleri başarı ile belirlenir.
Bu makalede bizim en önemli konumuz olan ekonomik performansla ilgili ekonomik hipotezleri ortaya koymaya çalıştım. Fakat iktisadi faktörlerin yanı sıra sosyal, kültürel, ideolojik ve psikolojik faktörlerinde çok önemli olduğunu belirtmek isterim. Ancak ekonomik sorunların ağırlaştığı ortamlarda ki biz şuanda öyle bir ortamın içinde yer alıyoruz iktisadi faktörler diğer değişkenlerden daha belirleyicidir.
Türkiye’de seçmen tercihlerini son 10 yılda etkileyen en önemli unsur makro-ekonomik politikalar olmuştur. Türkiye’de bir gerçek daha var ki yoksulluk sınırı altında yaşayan kişilerin yani gelir düzeyi göreli olarak düşük olan kişilerin fırsatçı politikaları tercih ettikleridir. Yani kendi bireysel menfaatleri doğrultusunda hareket ettikleridir.
Tüm yukarıda belirtmiş olduğum iktisadi gidişatın seçmen üzerindeki etki teoremlerinden yola çıkarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde ki cari durumun analizini sizlere bırakıp biraz dahi olsa sağduyulu düşünmemizi ve bireysel menfaatlerin dışında toplumsal düzenin iktisadi yanı ile sosyal yanının ağırlıkta olacağı bir değerlendirmenin yapılması gerektiğini belirtmek isterim. Yıllarımızı heba etmeyelim.