“Her şeye karşın” deyişimize nazire, Tatar Koalisyon Hükümetinin siyasi hayatımıza aksiyon kattığı bir gerçektir..
Her ne kadar “şu ana kadar beklenen icraatları görememiş de olsak tutun ki KKTC’nin bir ucunu Londra’lara, diğerini de Ankara’lara bağlayarak ve 46 yıl sonra ilk kez Maraş’ı da kapsamına alarak, yeni bir “politika kulvarı” açan “Tatar hükümeti” oldu..
Doğrusu “bu gelişmeler” boşa geçen zamanlarda unuttuklarımızdı!
Nitekim Rum tarafı Kıbrıs sorununda AB ve BM’ler üyesi olmanın siyasi üstünlük ve avantajını kullanır, Dünyadaki Rum-Yunan lobilerini de sürekli istim üstünde tutarak kendine ait “Kıbrıs davasını” hep sıcak tutarken, biz de Rum’un Yunanistan’la birlikte sürdürdüğü aktif politikasına tırnak kadar karşılık veremeden geçen zamanları yedik!
Nitekim Bırakın Türkiye ile birlikteliği! Türkiye ve Türkiyeliler” karşıtı çıkışlarla da kendi kendimizi yalnızlığa mahkûm ederken, bir yandan da amipler gibi bölünerek, akrepler gibi kendi kendimizi sokup zehirleyerek geldik bu günlere!
YENİDEN “işte ispatı” diyerek olayları sıralayacak değilim! Fakat en taze örneklemesiyle Cumhurbaşkanlığı makamını da saran yangının sonucunda, Ankara ile takıştığımıza mim koyacağım.. (Kaldı ki Kıbrıs Türk halkı olarak adını söylemenin ayıp sayıldığı “davamız” uğruna bir ulusal bütünsellik sağlayamadık!
Üstelik KKTC’nin siyasi kaderini tayin edecek politik enstrümanları, iktidara gelip gelip giden siyasi partiler enflasyonunda harcadık! Ve sonunda Tatar Hükümeti’ne sığınmak zorunda kaldık..
O zaman yıllar sonra “Maraş’ın açılmasına kadar varan, Londra’lara kadar uzanan” KKTC’nin, yıllar sonrası bu “siyasetinin” soluklu çıkışına da burun kıvırma hakkımız olmamalıdır!
NİTEKİM: Dünkü yazımda her ne kadar “şimdi de Londra’daki Türk kardeşlerimizi huzursuz edeceksiniz” demiş olsam da “yeni Kıbrıs politikasının vizyon genişliğine bigane kalmak mümkün değildir.” Dolayısıyla Tatar Hükümetinin yarattığı “yeni KKTC politikasını” Kıbrıs’ın kaderine yansıyacak yol haritası olarak görüyorum.. Hele de “Brexit” ten sonra (oradaki yurttaşlarımızı dağıtmadan) İngiltere’ye yaklaşmak zorunluluğunda..
*****
Bir süre önce elan görevde olan “üst kademe yönetici ve bürokratların aylık maaşları açıklandıydı..
Harcama yetkisindeki örtülü örtüsüz ödenekleriyle birlikte belki çoğumuz için hele de “asgari ücret tutsakları” için çok astronomik olabilirlerdi..
Fakat olmaması gerektiğini geçmişte de zaman zaman konuştuğum bazı politikacı arkadaşlarımdan biliyorum.
Yaz mevsimlerinde davet edildikleri her düğüne gitmek zorunluğunda uygun bir parayı gelin güveye takmak durumunda kalışlarından tutun da seçim propagandaları uğruna harcadıkları, yandaşlarını yedirip içerdiklerine varıncaya kadar para saçmak zorunda kaldıkları gerçeklerde; ben, “hayır o maaşlar çok değildir” diyor ve ekliyorum: Yeter ki o maaşları hak edecek icraatların sahipleri oluna!
KALDI ki “hak edilmeyen yerde kazanılan para haramdır!” Ve asıl eleştirilmesi gereken de budur! Çünkü o astronomik maaşlarından önce “siyasi ve sosyoekonomik kaderimizi” yüklenen “seçilmişlerle” üst kademe bürokratlarından beklediklerimiz “KKTC’i yüceltmeleridir!”
Dolayısıyla “seçilmiş yöneticilere” maaşları, servetleri, şu veya bu yaşam tarzlarıyla bakmam.. Sen bana ne veriyorsun? KKTC’e ne kazandırıyorsun? Söz verdiklerinin ne kadarını gerçekleştiriyorsun? Refahı ve huzuru sağlayacak ne yaptın? İstikrar sağladın mı? Uzar gider ki ben bunları sorarım…
BU sorulara verilecek “makul ve kabul edilebilir” cevap yoksa sonuç “KKTC gerçeğine toslamaktır!”
Çünkü yıllardır “yaptık yapacağız” lafları arasında sürekli gidip gelen Hükümetlerin “lafazanlıklardan” ibaret kalan plan ve programları bir yana, “icraat diye halkın önüne koydukları bile kabul görmüyor!
Kİ işte İmar planı! Yaz boz tahtasına döndü!
İşte yine tepkilerle karşılaşan Asgari ücret!
İşte çözümü olmayan “et” sorunu! Dolayısıyla hayvancılığımızın acıklı durumu! Dolayısıyla Güney’den et kaçakçılığı! Dolayısıyla kaçıranları mahkemelerde yargılandırmalar cezalandırmalar!
Dolayısıyla ne? Pahası nedeniyle “Et” uğruna kazık yemeler, kaçağı uğruna parasal cezalandırmalar, belki hapislikler.. Hepsi bu kadar mı? Hadi aşağıda onu da anlatayım”
*****
KISACA TAKILDIKLARIM:
“Felaket tellallığı ” yapmıyorum. Ama şunu hep söyledim:
20’i aşkın üniversite sahibi olurken… Dizi dizi lüks otellerin casinoları paralar kırarken.. Artık yollarda son model lüks arabalar seyrüsefer eylerken.. Yerlerden göklere apartmanlar yükselirken.. Her köşede bir eğlence yeri, ötesi türlü çeşitli dükkân, mağaza, AVM’ler varken.. Devlet sadece Ocak ayında 554 milyon TL’ik ödemeler yaparken.. Bu memleket neden dökülüyor?
Hatta “işte gerçek” diyeyim.. Bu memlekette onca turizm ve turist iddialarına, kaldı ki önce kendi yurttaşlarına karşı mükellefiyeti olması gereken “tuvalet ihtiyacına” bile cevap verebilecek “tuvalet” yoktur, olanlarının da pisliği ve derbederliği ile sorunları vardır esprisine nazire:
Eee! Siz olsanız ne yaparsınız böyle memlekette? Olanlar ortada: Birbirimizi yerken içine eder, yollarında telef olur gider, sellerinde sürüklenir, sıcaklarında kavrulur, pahasında kazıklanırız… Vesselam!