İlk toplumsal siyasallaşmamız, tutun ki 1880’li yılların ortalarında şekillenir. Bunu Bülent Feyzioğlu “Kırathane’i Osmani’den Cumhuriyet Meclisine” adlı “1886-1996 yıllarını kapsayan ve seçimlerle seçilenlerin” kronolojik sıralamalarıyla anlatımlarını içeren kitabında şöyle anlatır:
“…Rum kıraathanesi (Kipriyakos Sillogos) çalışmalarını çoktan yoğunlaştırmıştır. (Enosisi gerçekleştirme!) Bu işin bilincine varan Kıbrıs Türkleri arasında bir siyasal denetleme başlar. Bu denetleme 1880’li yılların ortalarında iyice şekillenir ve sonuçta Rum kıraathanesine karşı Kıraathanei Osmani” kurulur.
Rum’un Enosis ideasına yönelik ilk Türk toplumu tepkisi belli bir tüzüğü, üyesi olmamasına karşın Kıraathanei Osmani’dir.. İleri gelenlerinden biri de tüccarbaşı “hacı Derviş efendidir.” *****
ASLINDA resmen tanınmış etkili ve tescilli ilk siyasi örgütümüz, 1924 de İngiliz Koloni döneminde kurulan “Kıbrıs Türk İslamiyesi”dir. Amacı “adadaki Türk İslam Cemaatinin mevcudiyet ve bekasını (varlığını ve geleceğini) inkişaf ve terakkisini (gelişme ve yükselmesini) Tekabül ve tealisini (karşılaştırma ve yüceltmeyi) temine çalışmaktır.
Bu “kuruluşun ardından 1926 da “Milli Cephe” oluşur..
***
PEKİ Türk toplumu bünyesinde ne zaman başlar siyasi çekişme ve “muhalif-muvafık” cephelere ayrılma olayları? İngiliz sömürge İdaresinin 1930’da gerçekleştirdiği “Kavanin Meclisi seçimleriyle!”
Bu seçimlere Türk toplumundan iki grup katılır. “Kemalistler” de denen ve başını Rahmetlik Necati Özkan’ın çektiği “milliyetçiler” ve karşı cephede İngiliz’in memurlarından dolayısıyla “İngilizci” olmakla itham edilen başını da Sir. Mehmet Münir’in çektiği grup..
Necati Özkan “Halkçılar” ekibinin lideri olarak katılır seçime. Ve İngiliz Kolonisinin baskısına karşın Kavanin Meclisine kendisi yanı sıra Mehmet Zekâ beyi de sokmayı başarır..
(Bir parantez açıyorum. Kıbrıs Türk halkı “Kemalizmin” yani Atatürkçülüğün en samimi sempatizanı ve her zaman kayırıcısıyla uygulayıcısı olmuştur. Bu “Kemalizm” yani Atatürk sevgisini ne sonrası yıllarda türeyen “izmlere” bağlı “Marksist Lenininist” akımların insanları izale edebildiydi ne de “Mao”culukla, emperyalizmi beslemekten başka işe yaramayan “globalizm” yıkmayı başarabildiydi!)
***
YUKARIDA çok kısaca anlatmaya çalıştığım “siyallaşma ve partilileşme süreci çok sancılı olduydu! yıllardan sonrası devamında “artık ben de vardım ve “yaşadım gördüm” diyenlerdendim.. Ki o dönemlerde hem İngiliz sömürge idaresinin, hem de Rumların baskısı altındaydık!
Bu baskılara karşın Dr. Fazıl Küçük yine de 1944’lerde toplumun ilk büyük siyasallaşma ayağını oluşturacak olan “Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi”ni (Milli Parti)yi kuracak, yanı sıra da “İşçi Birliklerini” oluşturacaktı.
Kısaca Milli Birlik Partisiyle birlikte Kıbrıs Türk toplumunun uyanışı, mücadelesi, bugünlere kadar gelecek varlık savaşımı başlıyordu..
***
VE EVET ilk büyük “siyasi seçimimiz!” 16 Ağustos 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti kurulur. Türk halkının önünde iki seçim vardır: “Türk Cemaat Meclisi” seçimi ve KC’ine ait “Temsilciler Meclisi” seçimi. Tabi azınlık çoğunluk ahkâmlarında %30-70 oranına göre!
KC anayasasına göre önce 30 kişiden oluşan “Cemaat Meclisi” üyelerimizi seçeriz. Lefkoşa’dan Rauf Denktaş.. Mağusa’dan Dr. İzzet Adiloğlu, Ayhan Çiftçioğlu.. Larnaka’dan Orhan Zihni Bilgehan, Limasol’dan Mecit Hakkı Yusuf, Baf’tan Şemsi Kâzım en çok oyu alıp sandıktan çıkanlar olur..
Bir kaç gün sonra da Rum ve Türk toplumları ayrı ayrı seçim bölgelerinde KC’i Temsilcilerini seçerler. Türk toplumu anayasaya göre yüzde 30’luk temsiliyet hakkıyla 15 kişilik “Temsilciler Meclisi üyelerini” seçer.
O yıllarda da “lider kadrosundan” adaylar sandıktan en çok oyu alarak çıkarlar. İlk sıraları da Lefkoşa, Mağusa, Limasol, Baf, Larnaka, Girne olmak üzere şu isimler paylaşır. “Osman Örek, Fazıl Plümer, Burhan Naalbantoğlu, Niyazi Manyera, Hüseyin Derviş, Ramadan Cemil, Halid Kâzım Şemsettin, Ahmet Aziz Altay, Ahmet Mithat Berberoğlu…
SEÇİM kampanyaları o yıllarda nasıl mıydı? Ha dünküler ha bugünküler! Kampanyalar ayni! Reklamlar kulisler ayni! Seçmen satın alınacaksa alınırdı, ayni! Son anda seçenle seçilen arasında anlaşmazlıktan doğan ayrılmalar nedeniyle birbirlerine atılan çamurlar da ayni! Ya harcanan paralar? Belki miktarlar daha azdı ama harcanma şekilleri bu günkü gibiydi! Seçmen ayarlama metotları bile tutun ki çok değişmedi hatta yedirmelerle içirmeleri bile! Tabi o yıllarda teknolojiden yararlanılmazdı çünkü yoktu!
KISACA: Seçme seçilme hakkımızı bile en zor koşullarda kullanan bir toplumduk. Hem de “hiçbir devrede “Kıbrıslılık” gibi coğrafi bir aidiyeti öne çıkaran yoz kafa ile değil! “Türk” kelimesiyle! Gerçekten de biz bu adada ayrı devlet oluşu hak etmiş bir toplumuz…