Yorumu içinde saklı hikâye - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Yorumu içinde saklı hikâye

Şirketin birine yakın bir yerde ‘’kaynak’’ olduğu öğreniliyor.

‘’Kaynak’’ firma için önemli.


Lokasyon ve sektör anlaşılmasın diye ‘’kaynak’’ ifadesini kullanıyorum.

Ne olduğu önemli değil, bu bir yeraltı kaynağı ya da bir arazi olabilir.

Şirket çalışanı işçiler, şeflerinin inisiyatifine onay vererek ‘’kaynağın’’ olduğu lokasyondaki camiye Cuma namazı için toplu servis organize ederek gitmeye başlıyorlar.

İşçiler uzunca bir süredir Cuma namazına çalıştıkları yerin hemen yanındaki başka bir camide zaten gidiyorlar.

Üst yönetim Cuma namazı için yapılan ulaşım organizasyonundan haberdar değil. Cuma namazı ile ilgili bir görüşü de olmamış bugüne kadar.

İşçiler ve şefleri stratejik düşünme öncelikleri olmasa da ‘’kaynağın’’ firma için öneminin farkında.

Dolayısıyla böyle bir kaynağın elde edilmesinin sırasıyla lokal yönetimi ve yurtdışındaki merkezi de memnun edeceğinden eminler.

Köydeki imam, muhtar ve esnaf da Cuma namazına katılımdaki artıştan memnun bir şekilde ibadetlerini yapıyorlar.

Sonraki haftalarda Cuma namazından sonra cami çıkış kapısında dağıtılmak üzere cemaatin sayısına uygun olarak pide ve lahmacun da sipariş ediliyor. Bu da Anadolu’da zaman zaman kışın Cuma namazından sonra yapılan genel kabul görmüş bir adet olduğunun tespiti sonucunda işçiler tarafından şeflerine öneriliyor.

Bir süre sonra en kıdemli olduğu için işçilerin şefi köydeki bu kaynağı, şirket için kullanma konusundaki görüşlerini öğrenmek için imam aracılığıyla muhtardan ve ihtiyar heyetinden randevu talep ediyor. Bunu da şirketinden yetki almadan ve hatta şirketinin haberi olmadan yapıyor.

Kaynağın şirket tarafından kullanımı ile ilgili olumlu yanıt almayı da başarıyor.

Muhtar da hem gençlere istihdam yaratma hem de köye maddi bir kazanç yaratma ihtimalinden dolayı öneriyi kabul ediyor ve köy halkının destek olması için gerekli telkin ve söylemi yapmaya başlıyor.

Köy halkı arasında bölünme yaşanıyor ama çoğunluğun baskısıyla kullanıma izin kararı sonunda yürürlüğe sokuluyor. Kaynağı kullanma adına çalışmalar tartışmalara rağmen başlıyor.

Hikaye bu. İş hayatından gerçek bir kesit.

xxx

Dost meclisinde bu hikâyeyi dinledikten sonra düşündüm de bu hikâye güncel olarak yaşanan birçok farklı siyasi gelişmenin perde gerisini de içinde barındırıyor dedim.

Bu hikâyeyi alıp komplo teorisi ile harmanlayıp ‘’işte böyle sömürülüyoruz’’ diye işleyebileceğiniz gibi farklı bir açıdan da konuyu yorumlayabilirsiniz.

Ekonomik değeri bilgi ve yetkinlik eksikliğinden hesap edilemediğinden atıl duran bir ‘’kaynağın’’ bulunduğu bölgedeki halkın da refah düzeyini artırmak için yapılan işbirliğine güzel bir örnek olarak gösterebilirsiniz.

Getireceği katma değer yalnızca bunu gerçekleştirenle sınırlı kalmayacak bir yatırım olarak da görebilirsiniz.

‘’Kaynak’’ ile ilgili hikaye bana bizdeki su yönetimi ve özelleştirme konusundaki tartışmaları getirdi.

Kimin imam, kimin muhtar kimin de hayatları çalışmak ve ibadet etmek arasında geçen işçiler ve onların şefi olduğuna artık siz karar verin.

Bizim hikâyedeki köylülerin kaynağın kullanımı ile ilgili ikilemi ile bizde buna karşı ‘’siz de kazanacaksınız’’ denilerek dayatılmaya çalışılan özelleştirme ve suyun yönetimi sürecinde benzerlik yok mu diye düşündüm.

xxx

Devam ettim düşünmeye.

İmamın telkiniyle köy muhtarı ve ihtiyar heyetinin aldığı kararın, yabancı sermayeli firma çalışanları ile ayni yaşam tarzına sahip olmalarında ne derece etkili olduğu da düşünmeye değer.

AKP’nin kadroları Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada aynen bu hikâyede yaşananları rahatlıkla ve sırıtmadan yapmaya müsait olmaları başımıza ne işler açtı diye düşündüm. Aynı hayat görüşüne sahip olmak parayla pulla ya da güç kullanarak oluşturulamayacak gündemleri yaratabilmenize ve tartışmaları başlatmanıza fırsat veriyor.

AKP öncesi Türkiye kendi ülke sınırları içinden başlayarak bölgedeki tüm farklı aidiyet ve mezhepçiliğin farkındalığını artırması için söylemde bulunması mümkün müydü? Bunu isteseler bile yapabilirler miydi?

xxx

Üçüncü olarak, bu hikâyenin diğer bir boyutunu yabancı sermayeli firmanın yerli çalışanlarının kafasının içine girerek yorumlamak lazım.

Batı kültürünün gücü sizi ileriye yönelik planlama yapmaya, fırsatları kollamaya şartlandırmasında gizlidir. Bunu yaparken elinizdeki tüm unsurları ve kaynakları kullanmayı ve yeri geldiğinde talep etmeyi öğretiyor.

Bu hikâyede olduğu gibi yerine göre farkında olmadan kraldan kralcı yapıyor.

Örneğin bizim Kuzeydeki ille de çözüm diyen ‘’solcu’’ Başkanımız ikide birde batının Kıbrıs sorununun çözümünü istemesinin en önemli önceliği olan enerji koridorlarından bahseder olması gibi. Kendi halkını çözüme ikna etmeden önce batıyı ikna etmek adına bu söylemleriyle şirinlik yapıyor aklınca.

Ayni şekilde Türkiye’deki muhafazakâr iktidarın, batının mezhepçiliği ve farklı aidiyetleri ön plana çıkartmasına öncülük ederek, farkında olmadan Ortadoğu’daki laik diktatörlerin ulusal/milli kimlik oluşturmasının önüne geçti ve yıkılmalarına destek oldu.

Bölgede hâkim olan ‘’laik diktatörlükler’’ yerini Türkiye’yi de içine alan ‘’mezhebe dayalı teröre’’ bıraktı.

Bunun sonucunda da Türkiye bugün farklı aidiyet ve mezheplerin körüklediği terör ile ilk önce ulusal kimliği sonra da ülke bütünlüğü ve güvenliği tartışılır hale geldi. İşin başında batıya şirin gözükmek adına takınılan tavır karşılığında alınan destek ile bu noktaya gelineceği hesap edilemedi.

xxx

Güç sahibi ülkelerin her birinin kendine özgü siyasi kültürü dikkat edilmezse bir noktadan sonra görevlendirme yapmadan iş yaptırmaya başlar.

Yerli siyasetçiler aralarındaki rekabetten dolayı bireysel olarak irade sahibi bu dış siyasi güce hep yakın durmak onu memnun etmek ister duruma geçerler.

Sonrasında da siyasi iradenin dayanılmaz çekim gücü hikâyede olduğu gibi birçok konuda bu ruh haliyle yerli siyasetçinin öne çıkmak adına vazife çıkarıp aktif rol almasına sebep olur.

Siyasette de en tehlikeli duruma genelde bu şekilde düşülüyor. Halktan alınan yetkinin ötesine geçip başkaları adına tabiri caizse görevlendirme yapılmadan görev yapmaya istekli duruma geçiliyor.

Farklı kulvarlarda olsa da hikâyedeki işçiler ile ayni ruh haline girmiş olan Türkiye’nin birçok alandaki talepleri ile karşı karşıya olan UBP-DP hükümeti, çözüm arayışındaki Akıncı ve batı ile tekrar köprü kurmaya çalışan AKP ile karşı karşıyayız. Allah sonumuzu hayır etsin.

Boşuna dememişler siyaset tarihi cahilliğin tarihidir diye. Tekrar eden tarih değil buna sebep olan büyük resmi okuyamamaktaki öngörüsüzlük ve anı yaşama hastalığıdır. Kısacası cahilliktir.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar