Yolun sonu felaket - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
KıbrısManşet

Yolun sonu felaket

murat hakkı

Uluslararası hukuk ve mülkiyet konusunda uzman olan avukat Murat Hakkı, uluslararası hukuka uygun olarak kurulan Mal Tazmin Komisyonunun çalışmaz hale getirildiğini belirtti ve bunun sonuçlarının çok kötü olacağı uyarısında bulundu:

UYARI: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Demopoulos kararından sonra kuzeyde kurulan Mal Tazmin Komisyonunun Kıbrıslı Türkler açısından hukuksal ve diplomatik zafer anlamına geldiğini söyleyen Avukat Murat Hakkı, şimdilerde hezimetin arifesinde olunduğunu vurguladı


KAYIP: Yaklaşık 300 bin dönüm Rum arazisini kullanım kaybı ödemeden Türkleştirme fırsatı varken Komisyonun iş yapamaz hale dönüştürüldüğünü anlatan Avukat Murat Hakkı, Türkiye ve KKTC yetkililerinin yaşadığı “akıl tutulması” noktasında bu önemli fırsatın feda edildiğini kaydetti

 KÖTÜ: Eğer, Taşınmaz Mal Komisyonu kapısı kapanırsa ve tekrardan Rumlar AİHM’e doğrudan başvuru hakkı kazanırsa kötü sonuçlar çıkacaktır. Rumların yüksek tazminatlar ve kullanım kaybı almasının yanı sıra kuzeydeki mal rejimi de tehlikeye girebilir

 

Öntaç DÜZGÜN

Kuzeyde Kıbrıslı Türkler, güneyde ise Kıbrıslı Rumlar karşılıklı olarak terk etmek zorunda kaldıkları mal-mülkleri ile ilgili olarak yürüttükleri hukuk arayışlarında  henüz tatmin olmuş değiller. Kıbrıslı Türklerin hakları için uluslararası hukuka başvurmadaki gecikme, Kıbrıslı Rumların ise, kuzeyde kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu’ndan beklentilerinin büyük ölçüde boşa çıkması, KKTC’de mülkiyet rejimini tehdit edecek yeni bir zemin doğmasına neden olabilir.

Kıbrıslı Türklerin güneydeki, Kıbrıslı Rumların ise kuzeydeki mülkiyet hakları ile ilgili olarak, gerek iç hukuk gerekse de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi düzeyinde girişimleri olan Avukat Murat Hakkı ile bu sürecin son halini konuştuk.

 

Soru: Yaklaşık bir ay kadar önce bir yurttaşımızın güneyde terk etmek zorunda kaldığı ancak kuzeyde karşılık bulamadığı malları ile ilgili bir yayın yaptık. Olay kısaca şu: Yurttaşımız, 1974’ten sonra güneyde kalan 5 milyon puan değerindeki mallarına  karşılık bulabilmek için KKTC’de açılan 20 pakete de müracaat etti fakat hiçbir karşılık bulamadı. Ümidini kaybederek mallarına kavuşmak için güneydeki yönetime başvurdu. Ret cevabı alınca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’e başvurdu. Güney yönetimi, yasalarında değişiklik yaparak bu davayı hükümsüz hale getirdi. Yurttaşımız uğradığı zaman ve para kaybından yılarak konuyu ilerletmedi. Bu defa KKTC’ye, kullanım kaybı tazminat davası açtı. Kısaca, bir tarafta Kıbrıslı Türkler, diğer tarafta Kıbrıslı Rumlar savaşlar sonucu terk etmek zorunda kaldıkları malları ile ilgili olarak adalet ve hukuk arayışlarına devam ediyorlar. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Hakkı: Bu anlattıklarınız bize gösteriyor ki; adadaki siyasi çözümsüzlüğün faturasını hem Kıbrıslı Türkler hem de Kıbrıslı Rumlar birlikte ödüyorlar. Biliyorsunuz ki Kıbrıslı Rumlar, 1989 yılında meşhur Louzidou davası ile hukuk mücadelelerini başlattılar. 1996 yılında ise bu davanın sonucu olarak ilk kazanımlarını sağladılar ve Türkiye aleyhine bir ceza çıktı. 2010’a kadar geçen sürede ise Türkiye aleyhine 60-70 civarında kararlar daha çıktı ve Demopullos davası altında KKTC makamlarının kurduğu Taşınmaz Mal Komisyonu, etkin ve fiili bir iç hukuk organı olarak tanındı. Böylelikle Rumlar, 2010’dan itibaren kuzeydeki malları ile ilgili olarak bir çare bulmuş oldular. Ancak halen o sistemde de türlü sıkıntılar yaşanmaktadır.

Güneyde malı olan ve halen mağdur durumda olan Kıbrıslı Türkler meselesine gelince, Kıbrıslı Türklerin sıkıntılarının en büyük kaynağı kanaatimce uluslar arası mecralarda hak aramada gecikmiş olmalarıdır. Rumlar, 1989 tarihinden itibaren hukuk mücadelesine başvurarak çok sayıda davalar kazandılar, buna karşılık Türkler, 2010 yılına kadar olan sürede güneyde muhtelif davalar açarak hak aradılar ancak olumsuzluklar karşısında sorunu AİHM’e yansıtmadılar. 2008 yılında güney Kıbrıs aleyhine AİHM’de açılan bir dava, iç hukuk yolu tüketilmediği gerekçesi ile reddedildi. 2010 yılında ise, benzer bir dava olan Nezire Adnan Sofi davasında, Rum yönetimi, 139/1991 sayılı Kıbrıs Türk Malları Vasiliği yasasında bir değişiklik yapılarak AİHM’e aykırılık gösteren meselelerde güneydeki mahkemelerde dava açılabileceğini kayda geçirdi. Bu gelişme neticesinde Kıbrıslı Türkler için 2010’dan yeni bir seçenek gündeme geldi.

Benim temsil ettiğim Barutçuzade Ahmet Vasıf Efendi Vakfı, güneyde Lefkoşa Kaza Mahkemesi’nde, İdare Mahkemesi’nde ve Yüksek Mahkeme’de çeşitli davalar açıldı. Bir davası Yüksek Mahkeme’de dinlendi, bir idari istinafı 6 Mayıs 2019’da dinlenecek ve eski Mısır elçiliği binası ile ilgili olarak kaza mahkemesindeki süreç bu adli yıl içinde neticelenecektir. Hedefimiz, oradaki süreçlerin aleyhimize sonuçlanması durumunda 2019 yılı bitmeden Rum yönetimi aleyhine AİHM’nde ilk ve gerçek pilot davayı açmaktır. Ümidimiz, bu davanın yaratacağı etki ile güney Kıbrıs’ta da kuzeydekine benzer bir taşınmaz mal komisyonunun kurulmasıdır.

Kuzeyde halen çok sayıda iskan mağduru olduğu doğrudur. Güneyden göç eden 40 bin kişiyi, kuzeyden kaçan 120 bin kişinin yaşadıkları yerlere yerleştiremedik. Günümüzde artık eşdeğer mal paketleri açılmamakta olduğu gerçeği ışığında birçok kişi ellerindeki puanları devlete geri iade etme seçeneğini düşünmeye başladı. Nitekim, müvekkillerimden birisi de, Yüksek İdare Mahkemesi nezdinde idari bir dava açtı. Dava numarası 43/20018’dir. Bu konu yani mevcut puanların iade edilmesi konusu önümüzdeki günlerde karar altına alınacaktır. Eğer kuzeyde iskan meselesi tam olarak çözülmezse, büyük ihtimalle mağdurlar, ellerindeki puanları veya malları devlete iade edip sonra da güneyde idare aleyhine mallarını talebe yönelik davalar açacaklardır. Güneydeki mahkemelerin vereceği kararlar, bu işin yol haritasının çıkmasına yardımcı olacaktır. Gelişmeleri bekleyip göreceğiz.

 

Soru: Kuzeyde Kıbrıslı Türkler tarafından devlet organlarına yönelik açılmış herhangi bir dava var mı?

 

Hakkı: Benim takip ettiğim kadarı ile böyle bir dava yoktur ancak olmayacağı anlamına da gelmez. Bu konuda çevreden sıkça şikayetler duyuyoruz dolayısıyla açılmış veya yakında açılacak muhtemel davalar olabilir.

 

Soru: Kuzeyde halen faaliyet sürdüren Taşınmaz Mal Komisyonunun performansının beklenen düzeyde olmadığı gözlemleniyor.

 

Hakkı: Demopulos davası sonrası kuzeyde kurulan Mal Tazmin Komisyonu, 45 yılın sonunda Kıbrıslı Türkler bakımından hukuksal ve diplomatik açıdan kazanılmış en büyük, belki de yegane zaferdir. Demopulos davasına kadar, AİHM nezdinde, kuzeydeki malların yasal sahipleri olarak 1974 öncesi mal sahipleri veya onların mirasçıları kabul ediliyorlardı. Bu çerçevede AİHM’nde açılan davalarda Türkiye aleyhine hem malların gerçek sahiplerine iade edilmesi hem de geçen zamandaki kullanım kayıpları ile ilgili para cezaları veriliyordu. Ancak Demopulos kararı, adadaki bazı gerçekler ışığında bizim makamlara yepyeni fırsatlar verdi. Rum mallarını gerçek rayiç bedellerinin çok altında, fazla bir kullanım kaybı tazminatı ödemeden Türkleştirme olanağı yarattı. Ve hatta 2013 döneminden önce Rum yönetiminin ekonomik krize girdiği dönemden önce ve sonrasında 6-7 bin başvuru yapıldı. Rum tarafındaki büyük maldarlar, çok ciddi siyasi bağlantıları olan kişiler, bu komisyona başvurdu ve benim tahminim bu 7 bin başvuru KKTC’deki gayrı menkullerin yaklaşık 300 bin dönümüne denk gelir. Ki KKTC’nin yüzölçümü ise, yabancı kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre 2 milyon 100 bin dönümdür. Bu miktarın yaklaşık 1 milyon 500 bin dönümü Rum malı özel mülktü, dolayısı ile bu 300 bin dönümlük miktarın Türkleştirilmesi halinde Kıbrıslı Türklerin kuzeydeki statülerinin yasallaşması bakımından önemli bir fırsattı. Ancak maalesef, bizim makamlar ve Türkiye makamları bu konuda ciddi bir akıl tutulması yaşadılar. Bu fırsat önemli ölçüde feda edildi, Türkiye Hükümeti maalesef Suriye krizinin patlak vermesinden sonra dikkatini ve kaynağını oraya yöneltti ve bu meseleyle laiki ile ilgilenemedi ve geçen bu zamanda bir sürü sıkıntılar yaşandı.

Taşınmaz Mal Komisyonu ile ilgili durumu şöyle özetleyebiliriz: Yaklaşık 300 milyon Sterlin’lik tazminata hükmedildi, ancak duyumlarımıza göre 100 milyonluk kısmı halen ödenmemiştir. İlaveten dosyalanan 6 bin 500, 7 bin civarında dosya da sadece bin civarında dosyada karara varılmıştır. Ve hala daha görüş gelmeyen binlerce dosya daha vardır. İlaveten kapalı Maraş’la ilgili olarak son 13 yılda Taşınmaz Mal Komisyonu tek bir meseleyi dahi karara bağlayamamıştır. Netice itibarı ile 2017 ile 2019 yılları arasında benim edindiğim bilgilere göre Taşınmaz Mal Komisyonu’nun çalışmadığı ve  KKTC’de etkin bir hukuk olmadığı iddiasıyla yaklaşık 65 dosya AİHM nezdinde dosyalanmıştır. Bu 65 davadan üç tanesi pilot dava olarak seçilmiştir ve AİHM’nin gündemine alınmıştır. Geçtiğimiz hafta tarafıma, AİHM’nde dosyalanan 82604/17 sayılı dava ile ilgili olarak bilgilendirme yazısı gelmiştir. Bu dava esasen geciken ödemelerle ilgili dosyalanmış bir davadır. Ben orada bizim yargıtayın vermiş olduğu iki karara dikkat çektim ve geciken ödemelerle ilgili olarak KKTC’de etkin bir iç hukuk bulunmadığı iddiasında bulundum.

Yargıtay’ın kararlarından bir tanesi, 4 yıl önce HAVADİS gazetesinin büyük bir gazetecilik başarısı sergileyerek gündeme getirdiği icra meselesiydi. Orda Kıbrıslı bir Rum için Bakanlar Kurulu aleyhine bir haciz davası çıkarmıştık ve bazı makam araçlarına el koymuştuk. Ancak mahkeme mukayyitliğinin haciz müzekkerelerini iptal etmesi neticesinde konu Yargıtay’a taşınmıştı ve Yargıtay “sulhname imzalanmadı” gerekçesi ile komisyon kararlarının icraya kabil olmadığına hükmetmişti.

İkinci Yargıtay kararı ise, faizlerle ilgilidir. Geciken ödemelerle ilgili bir faiz talebinde bulunuldu ve o da ayni şekilde reddedildi. Dolayısı ile bu geciken ödemeler, KKTC mevzuatı ve komisyonun işlevliği, komisyonun etkin ve fiili bir iç hukuk yolu olup olmadığı ile ilgili olarak AİHM’nin gündemine alınmıştır. AİHM taraflara 18 Haziran 2019 tarihine kadar dostane çözüm arayışlarına girmelerini, eğer bu olmaz ise de meselenin esasını inceleyeceğini bildirdi ve taraflara bu KKTC Yüksek Mahkemesi’nin kararları ışığında geciken ödemelerle ilgili etkin bir iç hukuk olup olmadığını sormuştur.

İkinci pilot dava, bilindiği gibi Maraş’taki mallar ile ilgili olarak komisyona 450-500 kadar dosyalanmış başvuru vardır ve AİHM’ne taşınan 65 davanın 20-25’i de iç hukuk yolunu incelemektedir. Başvuru referansı41120/17’dir ve burada da muhterem Yüksek İdare Mahkemesi’nin (Yim İstinaf 12-13-14/2005, D.6/2016)  verdiği karar sorgulanmaktadır. Maraş konusunda KKTC’de  etkin iç hukuk olup olmadığı hususunda eğer 18 Haziran 2019 tarihine kadar taraflar arasında bir dostane çözüm olmaz ise, görüşlerini bildirmeleri için bir çağrıda bulunulmuştur. Burada AİHM Yüksek İdare Mahkemesi’nin az önce ifade ettiğim kararı ışığında ödeme gecikmeleri ve Maraş konuları ile ilgili etkin ve fiili iç hukuk yolu olup olmadığını sorgulamaktadır. Ve özellikle Evkaf İdaresi’nin Abdullah Paşa Vakfı’nı temsilen komisyon çalışmalarındaki sürece müdahil olmalarının 1974 öncesi Rum hak sahiplerinin mallarını almalarına engel teşkil edip etmediği konusunda tarafların görüşlerini talep etmektedir.

Elbette ki bu Maraş konusunda oldukça sıkıntılı bir durum söz konusudur. Çünkü muhterem Yüksek İdare Mahkemesi verdiği 29 Kasım 2016 tarihli kararında vurgulamıştır ki; 2005 tarihinde verilen bütün kapalı Maraş’ın Abdullah Paşa Vakfı’na ait olduğunu bildiren Mağusa Kaza Mahkemesi kararının geçerliliğini devam ettirdiği sürece bütün resmi makamları bağladığı vurgusunu yapmıştır. Aslında bu Yüksek İdare Mahkemesi kararına göre, bırakın AİHM nezdinde dostane bir çözüm yaratılıp yaratılamamasını, Maraş’ın toplumlararası görüşmelerde konu edilmesini dahi engellemektedir. Biz, bu Mağusa Kaza Mahkemesi kararının 1974’e kadar ARGO Hotel’in sahibi olan başka bir müvekkilim adına, bu kararın bertaraf edilmesi için Yüksek Mahkeme Yargıtay olarak görev yapan mahkemeye dava dosyaladık. Burada ilgili mahkeme kararının iptal edilmesi ve bu kararın uygulanmasının yasaklanmasını talep ettik. Tek yargıçtan oluşan Yüksek Mahkeme Heyeti, bu başvurumuzu reddetti ancak biz bunu üç yargıçlı Yargıtay heyetine taşıdık bu konu ile ilgili olarak da 4 Şubat 2019’da bu iddialarımızın ele alınıp alınamayacağı veya sürecin devam edip etmeyeceği ile ilgili duruşma yapılmıştır. Bu konuda karar bekliyoruz. Ancak kanaatim, bu Mağusa Kaza Mahkemesi kararı ortada durduğu sürece AİHM ve Komisyon sürecinde Maraş’la ilgili sıkıntıların devam edeceğidir.

Üçüncü pilot başvuru ise, 6178/18 sayılı pilot başvurudur. Bu da Eylül 2012 tarihinde dosyalanan ancak geçen altı buçuk yıl zarfında teklif yapılmayan bir başvuru ile ilgilidir.

AİHM bu gecikmeler ile ilgili olarak, ayni zamanda Maraş’la da bağlantılı29 Kasım 2016 tarihli karara dikkat çekmiştir ve Yüksek İdare Mahkemesi’nin gecikmeler konusu ile ilgili olarak kendisini yetkisiz kabul etmesi ışığında KKTC’de etkin bir iç hukuk olup olmadığı konusunda taraflardan görüş istemiştir. Dediğim gibi bu üç mesele da birbirine paralel bir takvim çerçevesinde ilerleyecektir. Ve 18 Haziran 2019 tarihine kadar bu üç konuda da bir ilerleme sağlanmazsa artık meselelerin esasına girilecektir. Bu aşamada Kıbrıs Rum hükümeti de taraf olarak duruşmalarda bulunmak üzere davet almıştır.

Bu üç pilot davanın birisini ben yürütüyorum, kalan iki tanesini ise bir Rum meslektaşım yürütmektedir. Bu üç pilot dava gündemdeki 65 davaya ve bundan sonra dosyalanabilecek davalara da ciddi ışık tutacaktır diye düşünüyorum.

 

Soru: Bu kararlardan birisi sonucunda KKTC’de etkin bir iç hukuk olmadığı sonucuna varılma olasılığı var mı?

 

Hakkı: Elbette bu başvurular önemli başvurulardır ve Komisyon’da yaşanan sıkıntıların her bir boyutunu ayrı ayrı ele almaktadır. Gelmeyen görüşlerle ilgili olarak ‘bir iç hukuk yolu yoktur’ kararı çıkacaksa, geciken ödemelerle ilgili olarak mahkemeler bir çare üretemiyor’ denecekse, ya da Maraş konusunda doğal adalet ilkelerine aykırı bir şekilde alınmış bir karar Maraş göçmenlerine bir çare elde etmeleri konusunda bir engel çıkartıyor denirse,  bu tamamen Mal Tazmin Komisyonu’nun içini boşaltır ve komisyonu etkin bir organ olmaktan çıkarır. Taşınmaz Mal Komisyonu ile ilgili sürecin AİHM’de kötü ilerlemesi veya sonuçlanması, Kuzey Kıbrıs’taki mülkiyet rejimine da çok kötü bir darbe vurabilecektir çünkü dikkat ederseniz özellikle  Demopulos kararından sonra bu mal mülk konusunun tazminat yolu ile çözülebileceği yönünde yerli ve yabancı yatırımcılar arasında bir beklenti oluştu ve bu doğrultuda belki de milyar sterlinden fazla inşaat yatırımı yapıldı. Eğer Taşınmaz Mal Komisyonu kapısı kapanırsa ve tekrardan Rumlar AİHM’ne doğrudan başvuru hakkı kazanırsa kötü sonuçlar çıkacaktır. Şöyle ki; ilk olarak kuzeyde kalmış Rum mallarının gerçek sahiplerinin 1974’ten önceki sahipleri veya onların varisleri olduğu, iki, bu malın onlara iade edilmesi gerektiği ve üç, Türkiye’nin geçen bu süre için kullanım kaybı ödemek zorunda kalacak olmasıdır. Elbette ki bu önüne geçilmesi, acil önlemler alınması gereken bir konudur.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar