Yetkin ve ‘’yerli’’ düşünebilen bürokratların stratejik önemi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Poli

Yetkin ve ‘’yerli’’ düşünebilen bürokratların stratejik önemi

Cenk UzunoğluCenk Uzunoğlu

Hükümet, kuruluşunun üzerinden yüz günü aşkın zaman geçmesine rağmen bir şeyleri düzeltmek için nereden başlanması gerektiğinin hala daha şaşkınlığı içerisinde.

Daha bağımsız ve kişilik sahibi politika izlemek istiyor.


Peki, bunu nasıl yapabilirler?

Siyasi irade karar verecek ve işi teknisyenlere havale edecek.

Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar.

Yapılabilir mi bu?

Var mı bunu yapacak birikim ve yetkinlikte kadrolar?

İç siyasetteki sayısız polemiklere odaklanmaktan dolayı arka planda kalmış bu temel eksikliğin hala daha inkâr sürecindeyiz.

Dörtlü koalisyon hükümetinde temiz, şeffaf yönetim niyeti var.

Çözüm bekleyen konuları toparlayıp çözüm üretecek bitiş çizgisine projelendirerek götürecek yetkin kadroların varlığı ile ilgili bir görüntü yok ama. Geçen süre içerisinde bu yöndeki umut da giderek kayboluyor.

Temiz yönetim adına ortaya konan siyasi söylem ve irade tek başına bir yere kadar işe yarar.

Boş temiz tabak gibi.

Mutfakta eldeki kısıtlı malzeme ile kaliteli ve en önemlisi yerli damak tadına uygun yemeği pişirecek kadrolar yoksa temiz tabak boş kalmaya mahkûmdur.

Sen istediğin kadar tabakların temiz ve şeffaf olduğunu söyle dur. Boş tabak karın doyurmaz.

Geçmişte bürokrasinin içinde olanlar ve onları gözlemlemiş olanlara göre devletin içinde bu kadrolar şu veya bu sebepten dolayı artık yok.

Eskilerin tabiriyle İngiliz’in eğitimde ve bürokraside oturttuğu sistemi ve iş disiplinini de birçok ortak değerlerimizle beraber son 40 yılda tüketmişiz.

***

Hadi haksızlık yapmayalım ve eskisi kadar yaygın olmasa da hala daha yapılması gerekenleri yapacak az sayıda olsa da kadroların var olduğunu varsayalım.

Bu varsayım ile hareket ettiğinizde de başka bir realite ile daha karşı karşıya kaldığımız ortaya çıkıyor.

Sayıca az yetkin bürokratların da bir şekilde çevresinde uzman denen elçilik, yardım heyeti mensupları var deniyor.

Burada bir parantez açalım. Benzeri durum özellikle ikinci dünya savaşı sonrası ABD ve diğer büyük ülkelerin de genel yaklaşımında yer alıyor.

Hatta Türkiye’deki bürokrasiye nüfuz eden cemaat yapılanması da ayni mantık ve hedef çerçevesinde örgütlenmiş. AKP yakın zamana kadar hükümet olduğunu ama aslında iktidar olamadığını üç dört yıl önce idrak etmesinin nedeni de bu yapılanmanın ortaya çıkmasıdır.

ABD, İngiltere başta olmak üzere birçok AB ve eski Sovyetler Birliği öncülüğündeki ülkeler ayni hedeften dolayı burs veya çeşitli kısa dönemli programlar ile ülkelerin ilerideki bürokrasisi ile bağlantı kurulmasına büyük özen göstermişler ve göstermeye devam ediyorlar.

Çeşitli bağlantı ve programlar ile önceden önlem alıp sonra da tabiri caizse iğfal etme pozisyonuna geçiyorlar.

Başaramazlarsa da bürokrasideki etkinlikleri ile işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar.

O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar.

Hükümet olarak teknisyenlere görev verildiğinde sonucu gelmeden başkalarından ya da medyadan haber olarak öğrenilmesine olanak sağlayarak siyasi irade koyup yerli ve bağımsız çizgide hareket etmek isteyenleri de yıldırıyorlar.

Bundan dolayı da farkındaysanız, en iyi bizim bilmemiz gereken sorunları ve yapmamız gerekenleri bize TC elçiliğinin ya da Ankara’nın teknisyenlerinin gelip söylemesini bekler duruma geldik.

Bu durum bu hükümet ile ortaya çıkmış bir hadise değil elbette. Yılların birikiminin sonucudur.

Özel sektörde de zaman zaman karşılaşılan bir durumdur bu.

Yönetim ve çalışanlar kurumun gidişatının iyiye gitmediğini görür, bilir ama hareket edip bir türlü aksiyon almaz ya da alamaz duruma düşer.

Genelde kurum içerisinde üst kademelerde rol modellerinin olmamasının getirdiği liderlik boşluğu, orta ve alt kademede de tecrübe ve bilgi eksikliğinin getirdiği özgüvensizlik kök sebeplerdir bu duruma.

Hata yapma ve zor durumda kalma endişesinin yarattığı baskı ile bir türlü öncelikleri belirleyememe ve bundan dolayı hareketsiz kalma olarak da seyreden bir ‘’psikolojik vakaya’’ dönüşür.

Aksiyon almak için eksik ne var, gerekçelerini rakamları alt alta koyup sorgu sual karşısında savunma yapmayı göze alıp bir türlü talep edilemez istenilenler.

Bu durumla karşı karşıya kalan kurumlar içine düştükleri durumdan çıkmak için ya merkezden kişileri görevlendirir ya da ciddi paralar vererek danışman bir firmanın hakemliğine ve yönlendirmesine başvururlar.

Ankara bizim için bir merkez görevi gördüğü için, TC hükümetleriyle bizim ilişkimiz birinci olasılığı andıran bir ilişki halini almıştır.

****

Özel sektörde bu süreci iyi bilenler başarının ‘’piknik ateşini’’ dışarıdan destek alarak yakmakta olduğunu, sonrasını o kurumda çalışanların getirmesi gerektiğini iyi bilirler ve buna göre hareket ederler.

Kurum içerisinde özgüveni yeşertmek ve sürdürülebilir kılmak için bu esastır.

Biz bunu TC hükümetleriyle bir türlü yapamadık.

Yapamadık, çünkü bizimkiler plan ve programlarını kendileri yapmayı, yeri geldiğinde taleplerinde diklenmeden dik durmayı beceremediler.

TC hükümetleri de yıllarca IMF’nin onlara yaptığı muamelenin, nasıl bir tatmin ihtiyacı ise, benzerini bize yapma hazını yaşamaktan vazgeçmediler.

Kıbrıs Türkünün içerisinde bulunduğu durum normal şartlardaki bir kurumun incelendiği gibi incelenmemesi gerektiğini bilseler de buna göre davranmadılar ve konuşmadılar.

Bizim başlangıç olarak tecrübesiyle ‘’piknik ateşini’’ yakmamıza yardımcı olacak Türkiye’ye ve sonrasında da piknik ateşini emanet edeceği tecrübe ve yetkinliğe sahip siyasilere ve teknokratlara ihtiyacımız var.

Hangi partiden olursa olsun var olan kadroların en iyisini oluşturup toplum önünde devlet yönetiminde olması gereken duruşlarını sırıtmadan sergileyebilmelerini teşvik edecek, bunu gözeterek kamuoyunda mesaj verecek bir KKTC-TC işbirliğine ihtiyacımız var.

Devlette olması gereken duruşu sergileyemeyenin inandırıcılığı ve ekonomisi olur mu?

İnandırıcılığı olmazsa, fedakârlık yapma talebi kabul görür mü?

En azından 1960lı yıllardan başlayıp 1970’li yıllara kadar gelen kendi mücadele tarihimizden hem Türkiye hem de biz ders alalım.

Bizim ihtiyacımız ‘’ağa’’ edasıyla her fırsatta yüzümüze vurulan ‘’bedava piknik’’ değil yalnızca bir ‘’ağabey’’ olarak Türkiye’nin yönlendirmesiyle ‘’piknik ateşinin’’ yakılmasıdır.

KKTC hükümetinin ve Ankara’nın unutmaması gereken bir gerçek de yönetimde iyilik ve zorlama ile iş yapmanın ayni oranda kolay olduğu, zor olanın adaletli yönetim olduğudur.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar