Yeni yıla girerken Kıbrıs Türkü’nün acınacak hali - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

Yeni yıla girerken Kıbrıs Türkü’nün acınacak hali

 Yılın son pazarı. Bilgisayarımın başında mutat haftalık yazımı yazmaya hazırlanıyorum. Geceden başlayan yağmur devam ediyor. Kasvetli bir hava. Bu yıl da kuraklıktan şikayet edilir ya, iyi ki yağıyor derken, diğer yandan ülkede bu çarpık yapılaşma neticesi inşallah yine birilerini su basmaz diye içimden söyleniyorum. Akılsız başın belasını ayaklar çeker derler ya, eninde sonunda ne olursa fakir halka oluyor diye söylenmeye devam ederken, tak diye elektrikler da gitti. İşte ister istemez yazı konum bu kötümser başlığa dönüştü.

Kıbrıs Türk’ü bu dönemdeki kadar acınacak bir çıkmazın içine düşmemişti. Hem ganimet kültürü, hem Türkiye’nin parasal yardımları, hem de yurt dışından getirilen kontrolsüz emek gücünü sömürmekle hak etmediği bir maddi yaşam düzeyine alışmıştı. Ürettiğinden fazla tüketmeye devam etmesi ancak gittikçe artan hibelerle mümkündür. Bu ortama kötü yönetimler sayesinde hapsolmuş, artan maddi olanaklara rağmen, çarpık yapılaşma, çevreyi ihmal, adli olaylarla iç huzuru bozma, ülkede adaleti, hukukun üstünlüğünü göz ardı etme, gelir dağılımını bozma, popülist şark kurnazlığı ile yaşam kalitesini maddi olanak paralelinde yükseltme yerine tam tersini yapma başarısını gösterdik.
2014’ün ne getirmesi beklenir? Beklenen açık seçiktir. Kıbrıs Türkü’nün ya alım gücü çok düşecek ve de o oranda fakirleşecek, ya da anasına daha da muhtaç olup, anasının yörüngesine daha da girmek zorunda kalacaktır. Her iki seçenekte de yaşam kalitemiz bir o kadar daha düşecek, gelir dağılım adaleti daha da bozulacak, bunun ufak bir ülkede yapacağı tahribat da işin tuzu, biberi…  Bir kerede enerjiye konan yüklü zamlar, yeni yılda beklen dolaysız vergilere ve harçlara yüklü zamlar, dövizin son ayda aşırı fırlaması alım gücümüzü %40 azaltacak, ancak TL’nin beklenen gerçek değere ulaşması ile  Güney ve dış dünya ile rekabet gücümüzün görece artması, politik engeller ve Güney’in bize karşı ticareti engelleyen kafa yapısı düşünülürse bu rekabet gücü artışından gereken oranda faydalanmamız beklenmez. İşimiz zor, değneğin iki tarafı da kirli. Peki bu duruma nasıl düştük?  Popülizme, partizanlığa, nepotizme dayalı kötü yönetimler ile zamanında alınması gereken önlemlerin alınmaması, yasaların uygulanmaması ve problemlerin kangrenleşmesi ile. Bütçe kara deliklerinin yaratılması bunların başında gelir. Gereğinden fazla ve liyakat dışı kamunun şişirilmesi, sosyal sigortaların bu denli yükletilmesi. Özellikle kamuda liyakatsizlik daha çok rahmetli Çağatay hükümeti sonrası ağzımıza yandı. Hala daha popülizm bütün gücü ile bu gün kol gezer. Bir müzik öğretmeni, bir doktor, ablos biri her ülkede bakan olabilir. Bizde de oldu ve olabilir. Ancak bunu dengeleyen, onu toplum menfaatine yönlendirecek, 3’lü kararname sağ olsun, bürokrat kalmadı. Ya bilgisizdir, ya yerinden, makamından korkar. Yok mu elini masaya vuracak ve UBP Kurultayı öncesi ve daha evveliyatında kamuya inanılmaz şekilde alınan ve şimdilerde görev süresi dolunca durdurulması engellenmesi istenen geçicilerin, ileride keyiği küçültüp daha çok işsizlik yaratacak bir sarmala bizi sokacağını anlatan bir bürokrat, veya üniversitelerimizde bir uzman? Vicdan rahatsızlığı duyanlar, vicdanlarını rahatlatmak için gerekeni yapsınlar. Lüzumsuz istihdam veya liyakatsiz istihdam ile bütçeyi yükleyenler, kamuda ihtiyaç olan yere gerekli yetenekle personel alsınlar, diğer fazlalığın ödeneğini de Sosyal Hizmetler Dairesi’nin bütçe tahsisatına koysunlar ki yardım ve para en ihtiyaçlı yere gitsin. Yağcı, rezil veya delege yakınına değil.
Paranın bir değiş tokuş aracı olduğunu; bu görevi yapabilmesi için değerini zamanla koruyan kağıt veya metal veya başka obje olduğunu, aksi takdirde ülke ekonomisine çok büyük zararlar verebileceğini bilmeyen ekonomist acaba var mı? 1975’ten beri bu yönetim seviyesi ile kendi paramızı basmanın büyük bir risk olacağını, yabancı bir araç alacak durumda stabl olan yabancı bir arabayla çalkantısız, zararsız diyelim, Mağusa’ya gitmemizden daha doğal ve akıllıca ne olabilirdi ki? Bize Euro’ya geçemeyeceğimizi söyleyen ekonomistler var. Şimdilerde ne durumda geçemeyiz size söyleyeyim. 1970’lerde ufak bir çalkantıyla kolayca geçebilirdik. Ama şimdi Anavatan’ın desteğine çok bağımlı hale geldik. Geçerseniz size yardımı keserim derse, pek tabii geçemeyiz. Şimdilerde planladığı yardımı, ister Euro olarak, ister TL olarak, Türkiye’nin taahhüt etmesi durumunda bal gibi geçebiliriz. Halkı yanlış yönlendirmeyelim. Son on yılda T.L. istikrara kavuşuyor gibi göründü.  Ama öyle algılanması için daha çok zaman isterdi. Yıkmak kolay, yapmak zor. Samimi bir arkadaşım borsada büyükçe oynar. Her gün gelir, bana bugün şu kadar kazandım, bu kadar kazandım der; Yani sen nasıl iktisatçısın der cinsinden. Bir gün dayanamadım ve kendisine dedim ki Atatürk devrinden başlamak üzere Türkiye 4 devre ekonomi uçağının burnunu kalkmak üzere havaya dikti, 4’ünde de kalkamadı, tökezledi. En azından potansiyeline göre havalanamadı. Temenni etmem ama dikkatli ol, fazla risk alma. Bir çırpıda yatırımlarının hemen, hemen yarısını yitirdi.
Şimdi meslektaşlarımı TV’de izlerim. ABD varlık alımlarını azaltma ihtimali var veya en son ayda 10 milyar dolar azaltmış da TL bu yüzden düşmüş. Söyleyelim Amerika’ya da para basıp piyasaya sürmeye devam etsin da biz düşmeyelim. Kabahat sparkta, iğnede, suni şişirilmiş balonda değil. Gerçeklere, işin temeline bakmak lazım. Siz, el yakan sıcak parayı aşırı getiri ve rant’la ülkeye çekin, balonu şişirin. İşin kolayından paranızın değerini yüksek tutarak enflasyonu baskı altına alın, dolar bazında fert başı milli geliri yüksek gösterin, dışta rekabet gücünüz düşmüş, cari açık büyümüş, büyümemiş fazla dert etmeyin. E, balon ne kadar şişecek, eninde, sonunda herhangi bir nedenle patlayacak tabii. Bu defa sallantı büyük. Ekonomi ustalık ve kolaycılığı kaldırmaz, gerçeklerle ve buna uygun yumuşak ayarlama becerisi, yani ekonomi bilgi ve sanatı ile yönlendirilirse refah ve başarı sağlanır. Neden Çin’de, İngiltere’de, Euro bölgesinde paranın değeri düşmedi de yalnız bazı gelişmekte olan ülkelerde bu sallantı oldu?
Sağlıklı ve sürdürülebilir kalkınma, ülkede tasarrufu artırma, bunu bilinçle bünyenize uygun yatırımlara döndürme, yabancı direkt, yanı üretim araçlarına, teknolojiye ve yerlinin yapamayacağı büyüklükte yatırımları teşvik etmekten geçer. Ürkek sıcak paradan değil.
Paramızın sahibi Türkiye’de son günlerde yüksek makamlarda yolsuzluk olayı çıktı. Eğer bir ülkede birkaç bakan veya çocukları hakkında yolsuzluk şaibesi çıkarsa ve hukuk bunu süratle temizlemez veya Sn. TC Başbakanı’nın dediği gibi polisinde ve yargısında çeteleşme iddiası doğru olsun veya olmasın, o ülkenin yabacı yatırım veya sıcak para çekip de parasını stabl tutabilir mi? Sıcak parayı bir tarafa bırak, siz o ülkeye direkt yatırım yapmada sakınca görmez misiniz?
Biz, KKTC’de zor olsa dahi bu döngüden kurtulmanın çaresi yok değildir. Bu yazı uzadı. Çareleri gelecek yazıma bırakıyorum. Bilirim, çoğunluğunuzun aklından Kıbrıs’ta bir anlaşma bu problemleri çözer, geçiyor. O iş bir piyangoya benzer. Bu çözüm dışarıdan referandumsuz empoze edilmezce, Rum’un bize bakış açısını bir tarafa bırak, bizim görüşmecilerin ve hatta çoğumuzun öyle veya şöyle statükodan şahsi fayda sağladığı ortamda Kıbrıslıların barış yapması çok zor.


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar