Dünya savaş çığlıklarıyla ile dönerken…
Kendini bu dünyanın odağı zanneden Kıbrıs insanı, Kuzey’de adına “bereket” denilen yağan yağmurlarla uğraşırken!..
Güney’dekiler de “Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları sahipliğine tapu çıkarıyorlar!”
…ELBETTE her ülke kendi sorunlarının öncelikleriyle kaimdir de… Eğer bölgemizde savaş çığlıkları işitilirken ateşleri yakılıyorsa… Yok mu “ne oluyoruz” demek? Türk-Rum ayni adanın insanları olarak kendimizi güvenceye alacak tedbirler işbirliğinde (olsun) o “mübarek masada” buluşup konuşmak!
UMURLARIMIZDA bile değil! Kaldı ki olsa ne yazar?
Ki Kıbrıs “1. Dünya savaşını” da görüp yaşadıydı, “İkincisini” de!
Birincisinin sonucunda el değiştirip “İngiliz Kolonisi” olduydu, ikincisinde Alman uçaklarının saldırıları altında kalırken, kasabalardaki kadın ve çocuklarla yaşlılar köylere taşındılardı..
“Her iki savaş sürecinde de ekmek ve sair gıda maddeleri ya karneye bağlandıydı yada satın alınamayacak kadar baskın pahaya fırladıydı!
Rahmetlik pederim anlatırdı: “Karnımızı doyurmak mümkün değildi” derdi!
TABİ ki büyük savaşlar gerilerde kaldı, artık BM’ler var. Dolayısıyle bir daha dünyayı saracak öylesi büyük savaşlara izin vermez” diyeceğiz ama Kıbrıs sorunundan biliyoruz:
O BM’ler yıllardır bu küçük adada Türklerle Rumlar arasındaki siyasi sorunu çözemeyecek kadar aciz kalmışlığının gerçeğinde, ayni zamanda “yapısal kusurlu” olduğunun da ispatını çaktı!
Ki şimdilerde de Ortadoğu’da Amerika ile İran arasındaki tehlikeli dalaş karşısında suskun ve aciz sadece gelişen olayları seyretmektedir.
BU durum da göstermektedir ki artık BM’ler fonksiyonunu yitirmiştir! Dünya Djital ve nükleer çağı yaratan BM’lerin 5 daimi üyesinden daha büyük olmasına karşın, yazık ki o “büyüklükler” de Arabistan çöllerinde bile sıradanlaşıp savaş canavarları haline gelirken “barışın” değil felaketin nedeni oldular!
…PEKİ 3. Dünya savaşı çıkar mı? Şu nedenle evet! Artık BM’lerin de durduramadığı BM’lerin “mihver ülkeleri” eğer “dünya barışı” için yeni bir “dünya düzeni” kurulması gerektiğine inanırlarsa o savaş yaşanır!
VE bir günde biter! Yerine “küllerinden yeni bir dünya doğar. (Fakat bu kez BM’lerle değil ama! Nitekim sizler de işitmiş biliyorsunuz: Son dönemlerde geleceğe yönelik çok sözü edilen “Unitidet World Federation” (“Uluslararası Dünya Federasyonu) kurulumu sürekli beslenen fikirlerle gündem olmaktadır.)
TABİ bilmiyoruz Anastasiadis’in kulakları çınlar mı? Dünya “federal sistem” arayışları için kendini hazırlık süreci içine sokarken, hazret hâlâ adanın egemeni olduğunu iddia ediyor!
*****
ADİL YÖNETİMLER BEKLENTİSİNDE!
Son günlerde sosyal medyada “Yol yoksa seyrüsefer ruhsatı da yok” sloganı yayılarak sonuçta dün akşam (nasıl gerçekleştiğini tabi ki bilmiyorum) bir toplumsal harekete dönüştü!”
İyi de oldu! Çünkü artık hem “direkt gelir vergilerini” hem de “devlet yükümlülüklerinden kaynaklı olması gereken “hizmetlerin,” dolayısıyla parasal giderleri de kapsamına alan “Harçlar ve Vergilerin” amaçlarına uygun şekilde disipline edilmeleri gerekir.
ÇÜNKÜ öteden beri biliyoruz ki:
BİR: Devlet direkt vergi alamadığı için dolaylı vergilerle bütçe denkleştirmeye çalışmaktadır..
İKİ: Fakat biliyoruz ki ne Devletin alması gerektiği halde alamadığı direkt vergiler ne de “harçlar” aracılığı ile zorla alınan dolaylı vergiler “adil” değillerdir!
ÜÇ: Ve yeni olmasa da son zamanlarda daha açık seçik ayazlatıldıkları için öğrendik; Devlet türlü çeşitli “hizmetler” karşılığında vatandaşların “gelirlerine” aldırmadan adaletsizliği de çakarak dolaylı vergilerden olan “harçlara” zam yapmasına karşılık, bu gelirleri “amacına uygun şekilde kullanmıyor!”
NİTEKİM trafik kazaları sonucu artık felaket halini alan ölümler karşısındaki toplumsal tepkide gündeme gelen nedenlerden birisi olan “yolların” ve ötesi “altyapı sorunlarının” tedbir ve yapımlarında kullanılmaları gerekirken başka amaçlar için kullanılmaktadırlar! Ve bu usulsüzlük sonunda toplumca protesto edilir duruma kadar vardırılmıştır!
Aslında toplumun asıl tepkisi, yıllardır kurulamayan düzene, tam ifadesiyle düzensizlik ve sistemsizlikle oluşan Devlet ciddiyetsizliğne karşıdır!
(NİTEKİM bir yurttaş olarak ben de Mağusa’daki patlak çatlak yollardan.. Yağmur sularıyla doldukları için gözükmeyen çukurlara dalıp çıkan küçük arabamın neredeyse hurdaya dönecek olmasından.. Aydınlatmaları olmadığı için yollarda karanlıklar içinde sürüş yapmak zorunda kalmamdan… Şikâyetçiyim ve para karşılığında “seyrüsefer ruhsatı” çıkarmak zorunda bırakıldığım için tüm araç sürücüleri gibi kendimi devletim tarafından istismar edilmiş, sömürülmüş, aldatılmış hissetmekteyim…)
DOLAYISIYLA gelin hep beraber bir defa daha itiraf edelim: KKTC’nin çarkları bu “bozuk düzenler” dengesinde döner! Yani Ali’nin külahı Veli’ye, Veli’ninki Ali’ye giydirilir!
Bu durumda yurttaşları için Devlet velinimet değil, vaziyetleri idare eden bir “müessesedir!”
TABİ böyle bir Devletin yurttaşları olmak fedakârlığı gerektirir! Ki 45 yıldır bu fedakârlığı esirgemeyen Kıbrıs Türk’üne karşın tutun ki Devletten istenilen tek şey doğru dürüst yönetilmektir.. Hakçasına, imtiyazsız sınıfsız ve tabi adilane!