Yağmur ve o odalar… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Yağmur ve o odalar…

Ahmet OkanAhmet Okan

Lenger, sahan, leğen…

Odaların tavanında genellikle mertekler bulunur, merteklerin altı hasır kaplama, üstü çamur döşeme ve toprak kiremitle örtülü.


Bir evdeki odaların tavanları ve damları böyleydi.

Kaç kış çekebilir ki, gün gelir yer yer akıtırdı…

Böyle kış mevsimlerinde aralıksız yağan yağmura dayanmak mümkün değildi.

Bu yüzden akıtan yerler hizalanarak altına lenger, sahan veya leğen gibi malzemeler konur, her tarafın su içinde kalması önlenmeye çalışılırdı…

Birçok evde tıp tıp, ya da şıp şıp şeklinde damlayan su sesleri ile uyurdu insanlar.

Bir lenger veya sahanda su seviyesi yükseldiğinde seslerindeki tonalite de değişirdi.

Önceleri daha çıplak sesler işitilir, vakit ilerledikçe ve su çoğaldıkça daha pes seslere dönüşürdü su sesleri.

Yağmur hızlandığında damlaların hızı da artar, biri daha önce biri daha sonra aktığından kullanılan sahan ve leğen sayısına göre tıp tıp ya da şıp şıp sesleri kendine göre bir ritim oluştururdu.

Belirli bir müddet sonra önce damlayanlarla sonra damlayanlar arasında kendiliğinden belirli bir düzen kurulurdu ve su damlaları o ses düzeni içinde akar dururdu.

Yağmur dinmeye başladığında ritmin hızı yavaşlar, yağmur şiddetlendiğinde hızlanırdı.

Zifir karanlığındaki geceler o damlaların oluşturduğu sesler eşliğinde uzayıp gider ve zaman geçmek bilmezdi…

Hayatın kendisi de böyleydi.

Aslında gündüz ve gecenin akışında mevsimine göre görülen değişimlerden başka bir değişim yoktu.

Hayatın akışına yön veren, hızını ayarlayan insanların kendisiydi.

Acele ile işine gitmek isteyen biri için zaman dardı; bir kahvehane köşesinde vakit tüketmeye çalışan biri için zaman boldu.

Aynı şekilde sınava giren bir öğrenciye tanınan zaman sınırı bir çırpıda geçer ama her tarafı kum torbalarla döşenmiş bir mevzide nöbet tutan asker için zaman geçmek bilmezdi.

Gün gelecek her şey değişecekti, o evlerden ve sanki o “zaman” dan başka bir zamana atlayacaktı insanlar, üstelik neler olup bittiğini pek fark etmeden ve nerelere sürükleneceğini pek anlamadan.

Ama biz burada kalalım!

Yağmur damlacıklarının o antik sayılabilecek odalarda kendi müziğini oluşturduğu zamanlarda.

Ve yazımızı o evleri anlatan Pembe Marmara’nın (1925-1984) “Eski Bir Anıdan Geriye Kalanlar” başlığı altındaki yazısından aktaracağımız bir bölümle bitirelim

“72 Abdi Çavuş Lefkoşa… İçinde doğup büyüdüğümüz ‘tilkinin dönüp dolaşıp geleceği kürkçü dükkanı’ misali aile bireylerinin ve hatta benim de dolaşıp geldiğim sevgili mekan. İçinde her türlü ağacın gelişigüzel ekildiği, her türlü çiçeğin nerede olursa olsun dürütüldüğü vahşi bir orman köşesi Aşağı bahçe, Yukarı bahçe arasında büyükçe bir havuz. Ağaçların, çiçeklerin izin verdiği ölçüde her biri bir tarafa serpiştirilmiş kemerli sündürmeler gerisinde ha düştü ha düşecek asırlık odalar, bir, iki, üç, dört, beş… Mutfak ve bahçenin bir ucunda ayakyolu (tuvalet), yağmur altında bir koşu gidilir gelinir. Zaten 72 Abdi Çavuş’da her yere mutfağa, banyoya, sokak kapısına, vs. hep böyle yağmur altında bir koşu gidilip gelinir.” (Ahmet Gildir, Modern Türk Edebiyatı Dizisi, Anı ve Gezi Yazıları).

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar