VALLAHİ HAYRET BİR ŞEY! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

VALLAHİ HAYRET BİR ŞEY!

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Sn. Akıncı diyor ki gönlüm bölünmüşlüğe razı değil… Tabi “halkımın çıkarını düşünürüm” de diyor.

“Cumhurbaşkanlığı mevkiine” halkın oyları ile seçilmiş bir Cumhurbaşkanı, elbette “halkım” diyecek hak ve yetki sahibidir. Elbette “halkının çıkarlarını” gözetecek…


Ancak bunları o makamda oturduğu sürece “gönlünün çektiğince” değil, halkının bütününü de dikkate alarak ve vicdanının sesini dinleyerek ifa edecektir…

Yani “ben yaparım olur” demek yok! Buna karşın öteden beridir bu tutumdan dolayı Kıbrıs Türk halkı siyasi platformlarda çok kan kaybetti.

Örneğin Rahmetlik Dr. Küçük de liderlik yolunda muarızlarıyla kavga ederek kendini kanıtlama yolunu seçtiydi! Rahmetlik Denktaş da! Yıllarca sırtlarını Atatürk ve Atatürkçülükle anavatan dedikleri Türkiye’ye dayayarak muhalefet cephesine “komünistler de dedilerdi Moskof uşakları da! Çok kez miting alanlarında o büyük kalabalıklarla muhalefeti, bu tip sloganlarla telin ettirdilerdi!

NE oldu ama? Hâlâ bu ülkede ulusal konsensus sağlanamadı? Birbirlerinden hiç farkları olmayan Kıbrıs Türkleri kendi kendilerine yamaladıkları “Sağ-Sol” tutumlarda ve düşman kamplara ayrılarak siyasallaştılar…

Bugün Kıbrıs siyasi sorununu hâlâ bir iblis gibi “karıştırırken” halkı bölük pörçük kamplara ayıran işte bu “görüş ayrılıklarıyla” oluşan siyasallaşmalar değiller mi?

NİTEKİM hatırlayın: Talat geldi Annan planına imza attı! Eroğlu geldi masada Anastasiadis’i çıldırttı ki adam dosyaları fırlatıp kaçtı! Şimdi benzer tartışmalar Sn. Akıncı ile yaşanmakta…

Yani halktan, mevcut hükümetlerle siyasi partilerden  hatta “yüce” denilen Meclis’ten kopuk bir Kıbrıs sorununu sürdürmek!

GUTRRES belgesiymiş! Bu belgeyi halkla, siyasi partilerle hatta Ankara ile tartışmaya bile gerek görmeden “gönüllerin çektiğince” Montana’daki mezarından çıkartıp “çözüm alternatifi olarak halkın karşısına koymak çok mu doğru oldu?

Yada müzakere masasına taşınsa, “sıfır garanti” diyen Rum tarafına karşın ötesi abuk sabuk maddeleriyle bir çözüm modeli mi olur?

Hadi bir daha hatırlatalım. “İki devletli, iki bölgeli, siyasi eşitliğe dayalı, Türkiye’nin etkin ve fiili garantisini içeren” bir çözüm en azından tüm siyasi partilerce kabul görmüşken, neden dünyada hiçbir siyasi sorununun çözümüne yar olamamış BM’lerin Guterres’inden medet umuluyor? Neden ille de Güney’i memnun edecek çözüm alternatifleri peşinde koşuluyor? Vallahi hayret bir şey!

***

BAŞKANLIK SİSTEMİ ARAYIŞLARI

Geçen hafta sonu DAÜ ile Dr. Fazıl Küçük Vakfı işbirliğinde düzenlenen “çalıştayda” hem “KKTC’deki mevcut yönetim sistemi” hem de “başkanlık” sistemi tartışıldı…

Aslında “konu” yeni değil ve başından beridir “neden başkanlık sistemine geçilmesin” diyenlerdenim.

Kİ gerçekleşseydi, bugün Rum tarafına bakıp “neden biz de böylesi bir konsey oluşturamadık” diye hayıflanmayacak, tutun ki bizim de bir “ulusal konseyimiz” olacaktı!

Dahası sadece siyasi soruna fiili katılımıyla değil, sosyoekonomik sorunların da muhatabı olabilecek sendika, birlik, STÖ ile bir halk hareketi olabilecekti…

ÇALIŞTAYI çok yakından izleyemedim. Fakat sanırım “konuşmacılar” daha çok bugünkü mevcut Meclis yapımızı dikkate alarak yaptılar değerlendirmelerini…

Peki nedir Meclisimizin ahvali? Geçtiğimiz UBP dönemini hatırlayın. Yasa tasarılarının büyük çoğunluğu yanlışlar üzerine kurulmuş, hukuka aykırı olduklarından hep mahkemelerden döndüydü! Kısaca Meclisimiz verimli çalışamadı! Yeterince hukukçu vekil olmayışının da tabi ki etkisi vardı bu kısır döngüde!

Olayın bir başka yanı da Hükümetlerin Mecliste çok zaman kaybetmeleri! Uzun ve gereksiz konuşmalar Meclisi tıkayıp kısırlaştırmaktadır!

BAŞKANLIK sistemine geçilirse ne olacak? Geçmişte bu konuda “Güney’e bakmak yeter” diyordum. En azından “icraatların, kararların fitillerini ateşleyecek bir etkinliği olacak.

Çünkü bizde Meclis Başkanları tüm iyi niyetlerine karşın meclisin hantallığını, kağnı arabası kadar bile yol kat edememesini önleyemedilerdi. Hâlâ da oturumlar öyle gelip geçiyor!

TABİ bu arada Sn. Başbakan Erhürman’ın “patronaj sistemi” dediği bugünkü sistem de kanayan yaralarımızdan birisidir ama bu kusur “başkanlık sisteminin” olmamasından değil; Eski Meclis Başkanı Siber’in de sık sık söylediğince “kurumlarımızın dökülmesindendir” bir, gelip giden hükümetlerin “mali ve ekonomik protokolleri” zamanında uygulamayarak savsaklamasıdır iki!

Asıl sorun “hükümetlerin özel sektörü de kapsamına alan parti ve politik çıkar hesaplarında popülizmi sürekli bir “sistem” haline getirmeleridir… Çok dobra söylemek gerekirse “hükümetlerle sektörler” birbirleri içine girip rant ekonomisinden kapkaç ekonomisine kadar tam “KKTC’lik sistem” yarattılar! “Patronaj sisteminin” de beteri!

Tabi artık “talihimize” diyeceğiz: Eğer “dirayetli” bir “başkan” göreve gelirse belki KKTC’de kurumlarla birlikte ötesi devlet taşları da yerli yerine oturabilir…

***

KISACA TAKILDIĞIM: (PİNOKYO’LUK İŞLER!)

Ne oldu 10 maddelik döviz tedbirleri? Yoksa nihayet anladılar ki “para ile oyun olmaz!” Neyse Erhürman hükümetinden çok şey bekledikti. Meğer bildiğimiz “hükümetlerimiz” gibiymiş işte!

-İsa Mesih çölde gezinirken ağlamakta olan bir ihtiyara rastlar. Nedenini sorar, ihtiyar “oğlumu kaybettim” der. İsa beraber arayalım der ve sorar: “Oğlunuzun bir işareti falan var mıydı?” “Evet” der ihtiyar. Ellerinde ve ayaklarında çiviler vardı!” Mesih İsa anında haykırır: “Babaa!” İhtiyar karşılık verir: Pinokyoo! (Anlatabildim mi bizdeki yönetimler olayını?)

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar