1974 sonrası kafalar işlemedi; uzuvlar bozuldu. Şimdilerde az da olsa sağlıklı, bilgili kafalar yetiştirmeği başardık ama yetişti uzuvlar bozuldu, işler yürümüyor. Bilir kişilerce doğrular önümüze serildiği halde hiç bir netice alınamıyor. KKTC aynen benim durumum gibi, işlevsiz. İç ve dış problemlerimizde vakit, nakit ziyan eden tartışmalar, uygulama çabaları, uzuvları güçlendirmediğimiz, fonksiyonel yapmadığımız sürece bizi perişan etmeye, düşük yaşam kalitesine mahkum etmeye devam edecektir. Nedir bu uzuvlar? Popülizm ve liyakatsizlikten muzdarip kamu sektörü. Popülist ve şahsi menfaate dayalı işleyen bir meclis ve buna sebep ufak bir topluma uygun olmayan seçim sistemi. Süratle ve adilane işleyen, derinliğinden şüphe duymayacağımız bir yargı olgusu; hukukun üstünlüğünden en ufak bir taviz vermeyen bir savcılık; trafikte en ufak hataya, geceleyin ışıksız ve tek yol giden araçlara, ana yollarda aşırı sürat yapan ve bilumum trafik kurallarını çiğneyenlere göz aştırmayan; Tüm cinayetleri ve diğer adli suçları aydınlatmak için kendini sonuna kadar zorlayan, bilgi ve görgü şahitlerini bütçesi içinde teşvik için fon ayıran bir polis teşkilatı. Ne gezer? Bu durumda gereği gibi uygulanacağına güven duyulmayan en ideal yasayı bile yapmak ve sunmanın kuşku ile karşılanması normaldir, beklenendir. Liberal ekonomi sistemi uygularız deyip de, monopollerle mücadeleyi sağlayamayan, rekabetin olumlu gücüne dayanan liberal ekonominin babası acaba ne der? Eğitim konusunda tüm akil insanları çağırıp çalıştay yapan uzuv, hoşuna gitmediği veya cesareti olmadığı için çalıştayı terk etmesine ne demeli? Vakit ziyanı ötesinde, talebeye hiçbir pozitif katkısı olmayan şekilci ve ezberci, doğruyum, çalışkanım diye başlayan andımızın kaldırılması doğru da, gerçekten etkili bir şekilde bu andın söylediklerini talebeye kim aşılayacak? Haftada 18-20 saat çalışan öğretmen mi? Yoksa anasını/babasını korkutup çocuğun özel derse gönderilmesini sağlayan ve bu konuda para kazanan öğretmen mi dürüstlüğü aşılayacak? Yoksa evde ganimetten zengin olmuş, nasıl bir partiye yandaş olmuş sahteliği veya oy potansiyelini abartma ve/veya yağcılık, rezillik neticesi başarısı ile övünen babayı dinleyen çocuk mu çalışkan ve dürüst olacak? Hade be! Bu işleri biraz olsun anlayanlarla dalga geçmeyin.
Dikkat edin, ne zaman Kıbrıs’ın Güneyinde karbon yatakları keşfedildi, bizim de dünyanın da ağzı sulandı. Görüş, barış çağrıları çoğaldı. Bu Kıbrıs meselesi 50 yıldır olduğu gibi, dıştan bir baskı ile ancak çözülebilinir. Kıbrıslılar kendi aralarında bu sorunu çözemezler, çözemediler. Çünkü bu evliliği “ne koparırsam” üzerine inşa edip, pazarlık gücüne dayadılar, adalete değil. Çünkü empati yapma kabiliyetinden yoksundurlar. Kıbrıslı Türkler azınlıkta, güvence onlar için çok önemlidir. İki bölgelilik AB normu altında katiyen sulandırılmamalı ve/veya bir nevi garantörlük yerinde olmalıdır. Rum’a ekonomik işlevliliğe ve nüfus oranına göre toprak tavizi yapmamız kaçınılmazdır. En önemlisi şahsi bazda mülkiyete saygı göstereceğiz. Bir coğrafyanın idaresi başka, yerleşme özgürlüğü başkadır. Mülk en başlarda bireysel haktır. Bu sorun toprak tavizi, şahsi bazda değiş-tokuş ile kısmen çözülecek, çözülemeyen durumlarda mahrumiyet tazminatla giderilecektir. Kim kimin malını kaba kuvvetle elinden alır ve mahrum olan buna razı olur ve barış ister acaba?
Müzakereciler de toplumun bir uzvudur. Doğru, dürüst ve adaletli bir şekilde işlevlerini yerine getirmezler ise geçici bir anlaşma olur, barış olmaz ve da uzun gitmez. Sonra, yine baştan, evlatlarımız çok çeker.