Umuda sarılmak - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Köşe Yazarları

Umuda sarılmak

Ahmet OkanAhmet Okan

Savaş veya “karışıklık” ortamlarında hayat dışına değil, içine kapanıktı.

Geleceği görmenin, hatta dışarıyı görmenin mümkünü yoktu.


Korku ve endişe elini kolunu sallayarak gezinirdi sokaklarda.

Sanki o sokaklar yabancılaşmıştı herkese…

Ve herkes evindeydi.

Ekmekler dilimlenir peksemet haline getirilir, çuvallarda saklanırdı.

Evlerin gereksinmeleri çoktan istiflenmiş olurdu tel ve buzdolaplarına.

Sokaklar caddeler boş, tek tük araçlar görev için dışarıda olurlardı…

Sene 1964 falan olmalıydı,

Hisarboylarına hendekler kazılmıştı; hendeklerde Mücahitler nöbet tutmakta.

Geceler en beteri.

Hani kibrit yakmak yasak…

Panik, korku, endişe ve belirsizlik başka nedenlerle sinmişti insanların gözlerine ve üstelik aynı gökyüzü altında olanların; aynı güneşte yananların gözlerine.

Kedi köpek sesleri yükselirdi her yerden.

Esnaf kepenk indirmiş, ne demirci ne dülger atölyelerinden ses yükselmekte.

Kapı gıcırtıları bile panik yaratırdı öyle günlerdi…

İşte öyle günlerde tekmil her yer sessizliğin sesine gömülür, evler, minareler, kiliseler boynunu bükerdi.

Hiçbir dua yerini bulmazdı!

İnsanların yaşadıkları ve hayatı paylaştıkları en güzel günlere dair sözler hayal olurdu sanki.

Ve sanki bu ada Afrodit’in adası değil, başka yaratıklara dönüşmüş insanların adası olup çıkıverirdi birdenbire ortaya!

İtalya’da İspanya’da ve birçok yerde evlerine kapanmış insanlar balkon, pencere ve bahçelerinden bu zor günleri şarkılar söyleyerek paylaşıyorlarsa,

Bu ada çoktan öyle günlerden geçmiş,

Belki zor günleri şarkılar söyleyerek değil ama aynı karavanadan kaşık sallayarak paylaşmıştır…

En önemlisi umudu paylaşmak değil mi?

Umut dediğimiz şey zor günlerde yeşeriyor olmalı; her şeyin güzel olduğu bir hayatta zaten umut ete ve kemiğe bürünmüştür denilebilir…

Sokaklar bomboştu; her kalbin topladığı keder ve acı paylaşılırdı ancak.

Umut o keder ve acıların içinden doğacaktı ama vakit henüz erkendi.

Ve o dönemler Lefkoşa yerli yerindeydi.

Ahalinin çoğu hisarların içindeydi ve dar sokaklar bağlardı insanları birbirlerine.

Birbirine zincirlenmiş ya da eğri büğrü teyellenmiş bir bez parçasını andırırdı sokaklar.

Kuş bakışı bakıldığında, örülmüş bir örgü gibidir bu eski kent;

Yüz yıllar içinde ilmek ilmek örülmüş ve bir masanın üstüne örtülmüş gibi durur…

Bir hal içine düştü dünya, topsuz, tanksız, tüfeksiz.

Sarılmak, öpüşmek, koklaşmak, el sıkışmak yasak.

Bahsettiğimiz dönemlerde sokaklara çıkmak, mevzilerde ateş yakmak, geceleri ışık açmak, radyoların sesini yükseltmek yasaktı.

Bu salgın günlerinde insanların bir araya gelmeleri istenmezken,

Tam aksine o günlerde büyük gruplar halinde aynı evlere sığınırdı insanlar…

Diyeceğim,

O günler başka, bu günler başka.

Hangi koşul ve nedenler olursa olsun,

İnsanlığın en büyük silahı umut’tur.

Bazan bir operacının sesinden yeşerir,

Bazan bir namlunun ucuna karanfil takarak…

Kim engelleyebilir umuda sarılmayı…

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar