TAŞ BİR PENCEREDEN BAKARKEN (Herkesin bir bahçesi, bir hurması vardı) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

TAŞ BİR PENCEREDEN BAKARKEN (Herkesin bir bahçesi, bir hurması vardı)

Ahmet OkanAhmet Okan

1872 yılında adayı gezip çeşitli izlenimler elde eden aynı zamanda resimler çizen daha sonra bunları kitaplaştıran Arşidük Louis Salvator Lefkoşa’da “Locanda della Speranza” adlı bir otelden bahseder.

Otelin sahibi Yeorgios Christodolu adındaki bir Rum’du.


Otel geniş bir bahçe içerisinde yer alıyordu ve Lefkoşa’da bulunuyordu.

Büyük ihtimal Salvator da bu otelde kalmıştı diğer birçok misafir gibi.

Bir zamanlar Lefkoşa’da Bandabuliya.

Bu otelin önemi batılı tarzda, han gibi yatılı yerlerin dışında yapılmış olan ilk otel olmasıdır.

Haşmet Gürkan’ın tahminine göre otel Cuma pazarı yani Bandabuliya çevresinde bulunuyordu büyük ihtimal.

Ayasofya (Selimiye) Meydanına yakın Venedik döneminden kalma ev, Taş Müze.

O dönemler Lefkoşa ressamlar için resme yapmaya özendiren bir görünümdeydi.

Birçok yazar o dönemlerde Lefkoşa’nın henüz eskisi gibi olduğunu yazar.

Ama ileride geniş cadde ve meydanların yerini dar sokaklar alacak, Osmanlı-Türk tarzı birbirine bitişik evler çoğalacak, bahçeler de ortadan teker teker kalkacaktı.

Lüzinyan Sarayının son kalıntıları.

Bir başka yazarın gözleminden bunu anlamak mümkündür.

İngiliz adayı yeni devralmıştı.

1879 yılında adaya gelen İngiliz yazar W. Hepworth Dixon Lefkoşa’dayken ileride tümden ortadan kaldırılacak olan (İngilizlerin kültürel mirası katliamı) Lüzinyan Sarayı’na girer.

O güzelim taş pencerelerinden dışarıya bakarak gördüklerini şöyle anlatır:

“Pencereler bahçelere ve minarelere açılır. Aşağıda bir çeşme çağlar ve sedir ağaçları sizleri gölgesine çağırır. Terk edilmiş, ne var ki gümrah (gür, bol anlamında. A.O)  bir yeşillik cennetidir aşağıda uzanan…”

 

Sarayönü’nden Asmaaltı’na giden yol.

Geride bıraktığımız yaz döneminde (geride kalmadı ya!) Selimiye (Ayasofya) Meydanı’nda Kirlizade Sokak ile Zühtüzade Sokak’ın kesiştiği noktada yer alan Taş Müzeye bir ziyarette bulunmuştuk.

Müze Luzinyan döneminden kalma kalıntılar üzerine yapılan bir Venedik evidir; taş balkonları göz kamaştırıcı.

Lüzinyan Sarayı’nın taş penceresi de bu müzede sergilenmektedir.

İkinci katında pencerelerinden dışarıya baktık.

Karşıda Ayasofya Meydanı ve üç beş ağaç.

“Gümrah” bir yeşillikten eser yoktu; çağlar halde herhangi bir su da, ama yine de o pencereden caminin (katedral) görkemli yükselişini, Chapter House’a uzanan dar sokağı ve Mahmut Paşa Kütüphanesini kare içine aldığınızda, İngiliz yazarla aynı pencereden bakar gibi hisseder insan kendini…

Halbuki bu şeher bizimdi ve ne çok sokaklarında gezmiştik, ve nasıl bu kentte büyümüştük, doğrusunu söylemek lazım, hiçbir güzelliğinin farkında olmadan!

Lefkoşa’ya genel bir bakış.
  1. M Gürkan’ın “”Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa” adlı kitabında yer alan Salvator’a tekrar dönelim ve adaya geldiği dönemde anlattığı Lefkoşa’yı hayal edelim:

“Hemen her evin bir portakal bahçesi vardır. Buralarda dev gibi hurmalar meyve ağaçları arasından yükselir. Bu özel bahçelerin yanı sıra, kent sınırları içinde halka ait geniş bahçeler bulunur. Bu bahçeler kent yüzeyinin yarısından fazlasını kapsar. Tüm bu bahçeler yola bakan yüzlerinde kerpiç duvarlarla çevrilidir. Bahçesinin evin sundurmasına bakan tarafındaysa alçak bir parmaklık bulunur. Bahçeler ya kuyulardan ya da doğrudan gerizlerden alınan sularla sulanırlar. Buralarda her türden meyve yetiştirilir. Meyvelerin bir tanesi çok tatlı, portakal biçiminde limon (Lemonia gligia: Tatlı limon)’dur. Tatlı limonlar çok ucuz olup bu nedenle en yoksul sınıflar onları satın alabilir. Bir başka türlü meyve de olağanüstü büyüklükteki sirtondur ve çok az çekirdeği olup içinde beyaz pastaya benzer bir kısım vardır. Bu meyveler çok erken çürüdüklerinden, onları, üzerlerini mum kaplamak suretiyle saklayabilirler. Anılan meyve ya taze yenir ya da reçeli yapılır. Tazesi dilimlere bölünüp şekerle yenir. Lefkoşa’nın kayısı ve öteki meyveleri de aynı şekilde meşhurdur. St. John ekmeği (Harup. HMG) nar ve hurmalar da çok güzeldir. Hurmalar daha çok koyu renklidir. Hurma, hevenklerini sayıları milyonu bulan kara ve kamaz kargalardan korumak için yumuşak hasırlarla sararlar. Bu kuşlar bazan hurmalara konduklarından, hurmalar kapkara görünürler. Asma ve dutlara çok rastlanır. Bu sonuncuları ipek böcekleri için yetiştirilir. Meyve ve ağaçlarının yanı başındaki yerler güzel sebze bahçelerini oluşturur. Bunlar suyu alıp uzağa sıçratan bir tür dolapla sulanır. Yetiştirilen havuç, soğan, ve lahanalar çiğ olarak yenir. Babutsa ve çeşitli çiçekler de bol bol yetiştirilmektedir.”

Aynı dönemlerde adaya gelen Dixon, Salvator’un gördüklerini doğrulayarak Lefkoşa’da gördükleri hakkında şunları yazar:

“Her duvardan hurmalar ve narlar yükselirken, her avluda bir su sesi duyulur. Müslüman mahallesindeki herkesin bir hurması var galiba. Yine herkesin bir meyve bahçesi bulunur. Bu bahçeler komşu evden bir çitle ayrılır. Büyükçe evlerin bahçelerinde kuyu dolapları vardır.”

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar